Mühürlenmiş Zamanın İzinde Sinema ve Tarih
HAYAL PERDESİ - Gündem 03.12.2013

Mühürlenmiş Zamanın İzinde Sinema ve Tarih

 

“Tabir gerektiren, rüya değil uyanıklık halidir.” (Bergson)

 

Tarkovski’nin Andrei Rublev’ini bir cümle ile anlatmam gerekseydi “sinema üzerine düşünmek, tarih üzerine düşünmektir” derdim. Bu fazlasıyla yorumlara açık cümle için Rublev’in Trinity ikonası ile Benjamin’in Tarih Meleği’ni birlikte düşünmeyi önereceğim. İlk bakışta ikisini bir araya getirmek tuhaf görünebilir. Hatta birinin ikona diğerinin resimden -Klee’nin Angelus Novus (Yeni Melek) isimli tablosu- yola çıkılarak oluşturulan bir alegori olduğu düşünüldüğünde tuhaflık artacaktır. Ancak biz nasıl “artık” ikonayı Aziz Sergei’de ibadet ederken değil de fotoğrafik imgesinden ve bizzat beraberinde getirdiği yorum geleneklerinin izleriyle tecrübe ediyorsak Benjamin’in alegorisini de bir tür -sinematografik diyeceğim- imgesellikle anlayabiliyoruz. Hatta tam da bu ikisinin birbirinin içinden geçerek toplandığı ve ayrıştığı (dia-legein) “yer”de -ki bu yer, rüya mekânıdır, zira modernlik öncesinde olduğu gibi rüyayı ve muhayyileyi onun hem “birleştiren” hem de “ayıran” doğası tanımlar- ortaya çıkan “takımyıldız”, başka “diyalogları” da başlatabilir. Kelimelerin, defterin ortasındaki yarık/uçurumla ayrılmış sayfalarında bir takımyıldız şeklinde belirdiği bir şiirin, Un Coup de Dés’in şairi Mallarmé, geçmişin ancak imgelerin hafızası yoluyla canlandığı Proust, Sanat ve Mekân adlı konuşmasında Hölderlin’in Mnemosyn (Hafıza) şiirinden “şairlerdir mekânın hayalini kuranlar” dizesini yorumlayan Heidegger, zaman, hafıza ve imgenin ilişkileriyle canlanan nymphs (su perisi)’nin peşinde bir Agamben, hatta İbnü’l-Arabi ile. Öyle ki H. Corbin’in hemen hemen Tarkovski’nin Andrei Rublev’i çektiği tarihlerde yazdığı İbnü’l-Arabi’de Yaratıcı Muhayyile adlı kitabında, Rublev’in ikonasının en güzel yorumlarından birinin İbnü’l-Arabi düşüncesi ile yapılabileceğini görmek artık bizi şaşırtmaz. Burada yine İbnü’l-Arabi’nin bir sözüne kulak verelim: “Önde giden, kendi izlerini görmez, bilmez; ancak arkadan gelenler, bu izleri takip edenler o izi ve onun göremediği şeyi görürler.” Bu durumda ayak izini takip edenler -ki “kademinde olmak” İbnü’l- Arabi’nin önemli terimlerinden birisidir- ya da varisler, izi bırakanın yol açtığı ama sırf önde olduğu için bilmediğini bilebilirler.

 

Hafızayı Tartışmak

O halde sinema ve tarih merkezinde takip ettiğimiz izleri isimlendirelim önce: hafıza, zaman, mekân, imge, alegori ve muhayyile. Sinema ve tarih ilişkisi üzerine düşünmek, her şeyden önce imgenin muhayyile kadar hafızayla ve yine bu ikisinin zaman ve mekânla olan ilişkilerini düşünmek anlamına gelir. Bu nedenle de her seferinde felsefe tarihinin başlarında Platon’la Aristoteles arasında paylaştırılmış bir probleme, hafızanın muhayyileyle olan ilgisine geri dönmeyi talep eder. Hafızayı tartışırken “nâmevcudun mevcut olanla temsili”ni ön plana çıkararak anı’yı imgenin ne-liğine ilişkin bir problem haline getiren Platon’a karşılık “hafızanın zamanı geçmiştir” diyerek imgeyi anı’ya bağımlı hale getiren Aristoteles’in çözümlemeleri, Batı düşüncesinde sadece sanata değil dil, tarih ve sonrasında gelişecek “insan bilimleri” ve hermönetik’e ilişkin düşünümlerin kökeninde yer alırlar. (Zeynep Gemuhluoğlu)

 

 

Gemuhluoğlu'nun sinema ve tarih ilişkisini Andrei Rublev üzerinden tartışan makalesini 37. sayımızdan okumak için tıklayın.

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..