Sinema Dolu Yarım Asır
HAYAL PERDESİ - Gündem 18.09.2015

Sinema Dolu Yarım Asır

Kariyerinin başında gazetelerdeki mizah yazıları ve stand-up gösterileriyle tanınan Woody Allen’ın Evlenmekten Korkuyorum (What’s New, Pussycat) filminin hem senaristi hem oyuncusu olarak sinema dünyasına adımını attığı 1965’ten bu yana tam tamına yarım asır geçti. Allen, ayağının tozuyla girdiği sektörde ilk yılını doldurur doldurmaz What’s Up Tiger Lily (1966) ile senaristlik ve oyunculuğun yanına yönetmenlik sıfatını da ekler ve sonrasında zengin bir filmografinin altına imza atar. 1935 doğumlu yönetmen ilerlemiş yaşına rağmen hâlen üretkenliğini sürdüyor ve ilk sinema deneyiminden bugüne hemen her yıl seyircisini yeni bir filmle buluşturmaya devam ediyor.

Parayı Al ve Kaç (Take the Money and Run, 1969), dört yapımı arkasında bırakan Woody Allen’ın yıldızının yavaş yavaş parlamaya başladığı ilk filmi. Kurgusal bir hikâyenin belgesel formatında anlatıldığı “mockumentary” tarzı ve içerdiği absürd mizahla yönetmenin sonraki işleri hakkında ipucu veren film, ileride bir fenomen hâline gelecek ve “Woody Allen tarzının” da yönetmenin sinemasındaki ilk yansıması olacaktır. Ancak Allen asıl çıkışını iki yıl sonra Muz Cumhuriyeti (Bananas, 1971) ile yapar. Hayali Latin Amerika ülkesi San Marco’daki darbe ve devrim süreçlerini anlatan film, Allen’ın ABD siyaseti ve medyasına yönelik bir taşlaması niteliğindedir. Politik mizah türündeki filmde Allen, kendini adeta bir dairenin merkezindeymişçesine konumlandırır ve eleştiri oklarını etrafa saçar. Yönetmenin hedefinde ABD siyaseti ve medyasının yanı sıra Yahudilik, kadın-erkek ilişkileri gibi pek çok kurum daha vardır. Ayrıca ironik bir biçimde Muz Cumhuriyeti, ileride Rambo filmleriyle Amerika’nın Vietnam’da yerle yeksan olan imajını kurtaracak Sylvester Stallone’un beyazperdede çok kısa süre de olsa göründüğü ilk filmdir.

Muz Cumhuriyeti’nden sonra gelen 200 Yıl Sonra (Sleeper, 1973), Aşk ve Ölüm (Love and Death, 1975) gibi yapımlar Allen’ın filmografisinde görece ağır filmlere geçişin ilk işaretçileri olur. Nitekim 1977 yılına geldiğimizde, yönetmen Annie Hall ile seyirci karşısına çıkar. Woody Allen’ın yaşamından izler taşıyan otobiyografik bir yapım olan film, hem eleştirel hem mizahi bir dille entelektüel çevrelerde yaşanan kadın-erkek ilişkilerine değinir ve sıradan bir romantik komediden uzakta, “ciddi” bir yapım olduğunu kanıtlar. Annie Hall’da kendisini fazlasıyla önemseyen modern insanı taşlar yönetmen. Film ilk yarısında düzenli psikoloğa giden, kendini kültür-sanat faaliyetlerine adamış karakterler aracılığıyla New York’taki entelektüel ortamın sığlığına atıfta bulunurken; ikinci yarıda Los Angeles’a sıçrayarak bu sefer Hollywood’u eleştiri yağmuruna tutar. Sonuç olarak Akademi sıklıkla yaptığı üzere kendini eleştiren filme dört dalda Oscar ödülü verir ve Annie Hall, Woody Allen’ın ilk kez Oscar kazandığı film olarak tarihe geçer. (Betül Durdu)

Yazanın tamamını Hayal Perdesi’nin 48. sayısında okuyabilirsiniz.

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..