Gerilim Denklemi
HAYAL PERDESİ - Gündem 08.02.2016

Gerilim Denklemi

“Neden korkarız?” gibi “Neden geriliriz?” de film teorisinin dikkatini çeken zor sorulardandır. Klasik tanıma göre gerilim, bilinmezlikten doğar. “Gerilim filmlerinin unutulmaz yönetmeni” Hitchcock’un meşhur bomba örneğinde bir yemek masasında, masanın altındaki patlamaya on beş dakikası kalan bomba, on beş dakika boyunca seyirciye gerilim yaşatır. Buraya kadar her şey sarih, klasik tanımsa yeterli görünüyor. Fakat şu paradoksal durum hesaba katılınca işler çetrefilleşir: Bir filmi tekrar izlerken neden yine gerilebiliyoruz?

Bu soru, gerilim üzerine farklı teorilerin gelişmesine ve konunun daha derin irdelenmesine sebep olur. Tartışma -sonuç itibarıyla seyircinin yaşadığı bir duygu olarak- gerilimi filmin olduğu kadar seyircinin de farklı durum ve şartlarını hesaba katmaya götürür. Böylece Hitchcock’un sinematografik manevralarında somutlaşan gerilim için gerçeklik, filmdeki olaylara karşı seyircinin “ahlâki” tutumu, hayal gücü gibi unsurlar da devreye girer. Bütün bunlar ışığında Lekeli Adam (The Wrong Man, Alfred Hitchcock, 1956) ve Atları da Vururlar (They Shoot Horses, Don’t They?, Sydney Pollack, 1969) üzerinden, ilkinin neden bir Hitchcock filmi olmasına rağmen gerilim türü örneği olamadığı; ve daha ziyade bir dönem filmi olarak anılsa da ikincisinin nasıl iyi bir gerilim sunduğu ele alınabilir.

Lekeli Adam Masum!

“Olanlar onlara bir kâbus gibi gelmişti -fakat olanlar olmuştu.” Lekeli Adam’ın sonunda ekranda bu yazı belirir. Çünkü olanlar “gerçekten” olmuştur. Alfred Hitchcock’un gerçek bir olaydan uyarladığı filmde onurlu ve iyi aile babası Manny Balestrero yanlış teşhis edilip soygunculukla suçlanır. Hitchcock’un ünlü “cameo” rollerinden biri yerine film, yönetmenin dosdoğru kameraya bakarak şunları söylemesiyle başlar: “Geçmişte size pek çok gerilim filmi sundum. Fakat bu kez, daha farklı bir şey izlemenizi istiyorum. Filmin farkı, tamamen gerçek bir hikâyeye dayanıyor olmasında, hem de kelimesi kelimesine. Fakat yine de bu film bugüne kadar yaptığım gerilim filmlerinin kurmacasının içerdiği tuhaflıkların ötesinde bir tuhaflık taşıyor.”

Aslında sorun Hitchcock’un filmi gerçek bir olaya dayandırıyor olması değil, hikâyeyi neredeyse belgesel gerçekliğini koruyan bir üslupta sunmaktaki ısrarıdır. Truffaut, Lekeli Adam üzerine yazdığı eleştiride yönetmenin bu tavrına dikkat çeker ve Bresson sinemasıyla benzerlik kurarak filmin “süslemesiz” olduğunu söyler. Konu gerilim yaratmak olunca Hitchcock neyi nasıl süsleyeceğini çok iyi bilir, fakat filmin bu anlamda diğer Hitchcock filmlerinden farkı konusunda Truffaut seyircinin Manny ile özdeşleşemediğini, sadece ne yaşadığına şahitlik ettiğini ifade eder. Daha önceki filmlerini düşünürsek Hitchcockyen gerilim özdeşleşme üzerine kuruludur. Dolayısıyla Lekeli Adam’ın yönetmenin yarattığı o bilindik “ürpertiler” yerine farklı türden bir “duygusal şok” yaşattığını söyler. (Nesibe Sena Arslan)

Yazanın tamamını Hayal Perdesi’nin 50. sayısında okuyabilirsiniz.

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..