Albert Camus’ye göre hayatın monotonluğu “saçma” kavramını ortaya çıkarır: “Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün “neden” yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar.” Hep aynı dekorun içinde olan insan, her gün aynı oyunu oynadığını fark ettiğinde varoluşunu anlamlandıramaz. Kişi anlam arayışını çözemedikçe çevresine karşı yabancılaşır ve hiçlik, uyumsuzluk, iç sıkıntısı kavramlarıyla yüzleşir. Bu yüzleşmenin sonucunda insan, evrendeki yerini gelişigüzel bulacaktır. Dünyaya fırlatılmış olma hissi, rastlantısallık ve belirsizlik Camus’nün “saçma felsefesini” oluştururken sinemanın modernist gözü de uyumsuz ve ironik kahramanlarıyla bu felsefeden beslenir.
Ömer Kavur’un 1986 yapımı Anayurt Oteli saçma felsefesinin Türk sinemasındaki ilk örneklerindendir. Ardından “uyumsuzun” cazibesi birçok filme esin kaynağı olur. Tolga Karaçelik’in Gişe Memuru (2010) ve Zeki Demirkubuz’un Yazgı (2001) ile Yeraltı (2012) filmleri de aynı sarmala eklemlenir. (Bahar Yıldırım Sağlam)
Yazının tamamını Hayal Perdesi'nin 52. sayısında okuyabilirsiniz.