Filmekimi'nin Ardından
HAYAL PERDESİ - Yorum 19.10.2014

Filmekimi'nin Ardından

 
Filmekimi Jean Luc Godard, Dardenne Kardeşler, Ken Loach, Kim Ki Duk, Andrei Zvyagintsev gibi usta yönetmenlerin yeni filmlerini barındıran festival programı her yıl olduğu gibi sinema sezonuna hızlı bir başlangıç getirdi. İstanbul gösterimleri tamamlanan Filmekimi’nin gösterimleri Ekim ayının sonuna kadar İzmir, Bursa, Trabzon, Şanlıurfa, Diyarbakır şehirlerinde devam edecek. Bizler de Filmekimi’nin İstanbul ayağının ardından yazarlarımızın izledikleri filmlerden seçtikleriyle ilgili değerlendirmelerini yayınlıyoruz.

Bire Bir (Il-Dae-il)
2011 yılında çektiği Arirang’da “film çekemediğini” anlatan Kim Ki Duk, söz konusu yönetmen tıkanıklığından kurtulmuş olmalı ki 2011’den sonra yeni film ve senaryolarla karşımıza çıktı. 2012’de Acı (Pieta)’yı, 2013’de de Moebius (Moebiuseu)’u çeken yönetmenin son filmi Bire Bir, vicdan, şiddet, intikam, nefret ve sosyal çatışmalar üzerine söylediği sözlerle dikkat çekiyor. Bir kızın tecavüze uğramasından sonra, olaya dâhil kişileri cezalandıran bir ekibin hikâyesine odaklanan film, yönetmenin tabiriyle “yaşadığı ülke Güney Kore’yi” anlatıyor.

Güney Kore’nin gündelik hayatından sert manzaralar sunan; müşterilerince alaya alınan garsonları, patronu tarafından aşağılanan işçileri ve borç içinde yüzen insanları gösteren Kim Ki Duk, yaşadıkları hayat yüzünden içleri “nedensiz bir nefret” ile dolu insanların nefretlerini onları bu hayatı yaşamaya zorlayan sisteme ve sistemi işletenlere yöneltmeleri gerektiğini ima ediyor. Böyle bir eleştiriyi kimi kez fazladan didaktik halde sunsa da Bire Bir, “ben sadece bana söyleneni yapıyorum” demenin kimseyi eleştiriden ve cezalandırmadan muaf tutamayacağını göstermesi, kamerasını Güney Kore’nin kibirli ve acımasız beyaz yakalılarıyla “ülkem için her şeyi yaparım” diyen yöneticilerine tutması açısından önemli bir film.

Kim Ki Duk’un Arirang sonrası çektiği filmlerden daha sinematografik olan Bire Bir’in son bölümü ise yönetmenin alametifarikası olan şiddeti ve şiirsellikle Arirang öncesi filmografiyi hatırlatıyor. Güney Kore yaşamına dair eleştirel bir film olan Bire Bir, perde karardığında Kim Ki Duk’un hem kendisine hem de seyirciye sorduğu “Kimsin Sen?” sorusuyla bitiyor. (Celil Civan)

Çile (Kreuzweg)
Filmekimi’nin bu seneki dikkat çekici yapımlarından biri de Alman filmi Çile oldu. Film hikâyesiyle ve hikâyesinin hayli farklılaştırdığı biçimiyle öne çıkıyor. Kısaca, on dört yaşında bir kız çocuğu olan Maria’nın maruz kaldığı koyu Katolik öğretilerin etkisi ile kendini Tanrı’ya kurban etmeye karar vermesini anlatılıyor. Hıristiyan inancına göre Hz. İsa’nın idama mahkûm edilmesi ile başlayan çile’sinin on dört basamağı ile Maria’nın hikâyesi paralel olarak işleniyor. Anlatı yapısına uygun olarak film de on dört plan sekanstan oluşuyor. Forma yapılan bu “artistik” müdahele dışında film dertlerini sinematografi yerine diyaloglar üzerinden anlatmayı seçiyor. 

Filmde Maria’yı ölüme veya bir başka deyişle “yükselmeye” götüren sürecin başlıca sorumlusu olarak ailesinin benimsediği radikal Katolik inancına işaret ediliyor. İştahla yemek yemeyi, kız ve erkek çocuklarının birbirinden hoşlanmasını, ilahi bile olsa müzikte vurmalı çalgılar kullanılmasını “günah” ve “şeytani hisler” uyandırıcı olarak algılayan bu grup; aynı zamanda böyle durumlarla karşılaştıklarında etrafındakileri uyarmayı da görev biliyor. Lezzet veren her şeyin yaşamdan çıkarılmasını dayatan ve dini “yaşanabilir” bir olgu olmaktan çıkaran bu öğreti Maria’nın yaşamdan kopmasıyla sonuçlanıyor. Çile kapsamlı bir muhafazakarlık eleştirisi olabilecekken eleştirinin marjinal bir gruba odaklanması yüzünden, “tutuculuğun” farklı görünümlerine yönelmesi perdeleniyor. Kendi hayat tarzını dayatmanın, etrafına keskin ve köşeli sınırlar çizmenin yalnızca “din” ve “inanç” kaynaklı ortaya çıktığı yanılgısını pekiştiriyor. (Aybala Hilâl Yüksel)

İnsanları Seyreden Güvercin
(En Duva Satt Pa En Gren Och Funderade Pa Tillvaron)
Roy Andersson’un Yaşayanlar Üçlemesi’nin son filmi İnsanları Seyreden Güvercin, absürd hikâyeleri, sürrealist kısımları ve gündelik hayata dair taşlamalarıyla üçlemenin ilk iki halkasına eklenmiş oluyor. Andersson, gündelik hayattan insan manzaraları sunarken iki şey yapıyor: bir yanda gündeliğin içinde, olağan durumlardan ortaya çıkan absürdlüğü gösterirken diğer yandan gündelik hayatın ortasına düşüveren aykırı ve olgusal olarak imkânsız hikâyelere yer veriyor.

İnsanları Seyreden Güvercin’de bu iki anlatımın örneklerine rastlamak mümkün. Bir durakta bekleyen insanların “bugün günlerden nedir?” üzerine tartışırken diyalogların gitgide tuhaf bir hale gelmesi ilk duruma, bir café’de insanlar otururken İsveç’in tarihi kahramanlarının ortaya çıkması ikinci duruma örnek gösterilebilir. Üçlemenin ilk iki filminde olduğu gibi bunda da söz konusu örnekler bol bol görülebiliyor. Diğer yandan Andersson, “insanları eğlendirmek için şaka oyuncakları pazarlayan” iki gezgin satıcıyı söz konusu hikâyelerin kimi kez odağına kimi kez de bir köşesine yerleştiriyor. Neşeli oyuncaklar satan iki pazarlamacının zombi gibi görünmesi ve karamsar olmaları ise duruma grotesk bir hava katıyor. 

İsveç ve Rusya arasındaki tarihi ilişkilerden kolonyalizme, İsveç’in yaşlı nüfusundan gündelik hayatın sıkıcılığına dair hikâyeler anlatan Andersson, Yaşayanlar adını verdiği üçlemenin son filminde de her zamanki gibi bol bol “ölüme” de atıf yapıyor. (Celil Civan) 

Leviathan
Trajedi bugün neden yazılamamaktadır? Şiirin hitap etmediği bir topluluk için trajedi, kaçınılmaz olarak büyüsünü ve tesirini yitirir. Plato, acı ve zevki estetik bir biçimde işleyen edebiyatı insana, onu bütün veçheleriyle ele alarak hitap etmesi sebebiyle mühim addeder, zira yine Platon’a göre bir şeye hitap etmek, onun bütününe hitap etmekle mümkündür.

Zvyagintsev, bahsi geçen türde bir trajediyi Leviathan ile perdeye taşır. Filmin konusu, antikiteden bu yana tartışılan “Dürüst insan neden acı çeker?” sorusunu merkezine alır. Bu soru, dürüst bir insanın iyi bir hayat süreceği fikrini güçsüz kılması itibariyle insanlık tarihi kadar eski ve zengin bir tartışmadır. Dolayısıyla, öyle görünmektedir ki konu aldığı mesele itibariyle Leviathan, gerçekleştirilmesi oldukça kritik bir filmdir, fakat başarıyla ele alındığı takdirde göz dolduracaktır. Ve film, takılabileceği bütün engellerin üstesinden gelerek göz doldurur. Filmin bu denli başarılı olmasındaki en önemli neden, Zvyagintsev’in hassas bir dengeyi kurabilmesidir. Leviathan, yeterince konuşur ve yeterince susar; yeterince gösterir ve yeterince örtük bırakır. Hiçbir anında bir melodrama dönüşmez, hatta izleyici üzerinde melodramatik bir tesir bırakmaz. Komedi ve trajedinin yadsınamaz irtibatı sebebiyle komik unsurlardan faydalandığı sahnelerde kara mizaha ölçülü bir şekilde yer verir. Didaktik bir metin olan Eyüp kitabına dayanıyor olsa da didaktik bir tavır sergilemez; her büyük eserde olduğu gibi muhatabının iştirakini esas alır. Leviathan, işte bu iştiraki tesis edebilen bir filmdir. 

Bir adamın mülkiyetini, ona el koymak isteyen belediye başkanına karşı savunması gibi “evrensel” bir vaka üzerine kurulu bir olay örgüsüne sahip Leviathan, yalnızca vodka ve silah düşkünü karakterler barındırması itibariyle bir Rus filmi olduğunu açık etmez. Zvyagintsev, kamerası ve görüntüsünde olduğu kadar Ortodoksluğu ele alış biçimi itibariyle yerel ve kendine mahsus olanı barındırma endişesi taşır. Leviathan, bu endişesi sebebiyle de gösterişli ve ciddi bir film olmuştur. Festivalin gözdelerinden Leviathan, son yıllarda karşımıza çıkan en iyi filmlerinden biri olması sebebiyle üzerine daha çok konuşulabilir ve daha geniş bir bahsi pekala hak eden bir filmdir. (Nesibe Sena Arslan)

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..