Paul Thomas Anderson, Hollywood sinema endüstrisinin genç yönetmenlerinden biri olmasına rağmen şimdiye kadar sinema dünyasına beş kısa, yedi uzun metrajlı film kazandırdı. Anderson, daha sonra çekeceği Ateşli Geceler (Boogie Nights, 1997) filminde anlattığı öykünün temelini oluşturan kısa metraj ve ilk filmi The Dirk Diggler Story (1987) ile en başından dikkatleri üzerine çekmeyi başaran bir yönetmen. Üstelik ortaya koyduğu her biri başyapıt değerindeki filmleriyle başarılı filmografiye sahip nadir yönetmenlerden biri olarak çoktan kabul gördü. Öyle ki Anderson’ın adı sinema tarihinde önemli yer edinmiş yönetmenlerle birlikte anılır hâle geldi.
Babalar ve Oğullar
İlk kısa film denemesinden uzun süre sonra 1993’te Cigarettes and Coffee ile ikinci kısa filmine imza atan Anderson, bu projesini 1996’da Hard Eight/Sydney isimli ilk uzun metraj filmine çevirir. Hard Eight filminde Anderson, suçluluk duygusu üzerine kurulan baba-oğul ilişkisine değinir. Filmde kumarda tüm parasını kaybetmiş John karakterinin karşısına kazanmayı öğreten rol model olarak çıkan Sydney, hikâyenin sonuna doğru öğreneceğimiz üzere John’un babasını öldürmüş ve onun hayatındaki baba rolünü doldurmak görevini üstlenmiştir. Sydney ile karşılaşması sonucu hayatı bir anda değişen John karakteri ele alınırsa baba figürü, yönetmen tarafından yokluğunda işlerin ters gittiği, idealize edilmiş fakat aynı zamanda tüm suçun sorumlusu olarak yer alır filmde. Baba figürü, Hard Eight ile sınırlı kalmayıp, yönetmenin sonraki filmlerinde de önemli bir olgu olarak karşımıza çıkar. (Betül Durdu)
Yazının tamamını Hayal Perdesi 46. sayıda okuyabilirsiniz.