Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
11.08.2014 Askerin Dönüşü

Askerin Dönüşümü

Askerin Dönüşü yönetmen koltuğunda Zeki Ökten’in oturduğu, senaryosu Selim İleri’ye ait 1974 yapımı bir Yeşilçam filmi. Film bir sınır ilinde kaçakçılık yapan İbrahim’i (İhsan Baysal), askerliğinin bitmesine saatler kala komutanının vur emriyle öldüren Ali’nin (Kadir İnanır) hikâyesidir. Ali’nin askerliği bittiğinde eve dönerken trende İbrahim’in cenazesini götüren ailesiyle karşılaşması ve sonrasında İstanbul’da yaşadıklarının sonucunda vicdanıyla hesaplaşırken yaşadığı dönüşümü konu edinir. Askerin Dönüşü aynı zamanda yönetmenin filmografisindeki Sürü (1978) gibi başarılı yapımlara doğru attığı ilk adımları görebilmek açısından da önem arz ediyor.
 
Günahı Kimin Boynuna
Gerçek suçluya da suça da işaret etmekte yetersiz kalan film, cenazenin götürüldüğü ve sinematografik açıdan belki de filmin en iyi sahnesi diyebileceğimiz tren sahnesinde -özelikle Gelin’in (Selma Güneri) repliklerinde- sisteme bir başkaldırı sezdirse de bunu sonrasında tamamlayamayıp yarım bırakıyor. Temelde toplumsal bir sorun olan kaçakçılığı konu edinen filmde yönetmen yarım bir anlatımla konuyu tam merkeze oturtmayı başaramıyor. Film tüm suçu “Günahı hepimizin boynuna”  repliğine rağmen sadece Ali’ye yüklüyor, onun da öldürdüğü kaçakçının karısıyla evlenerek bedel ödemesi ile toplumsal ve oldukça derin bir meseleye son derece sığ bir çözüm getiriyor.
 
Kaçakçılık gibi bir konuda böylesine depolitize bir duruş, filmi dönemin diğer toplumcu-gerçekçi filmlerinden ayırıyor ve piyasa filmlerine yaklaştırıyor. Ancak dönemin sosyo-politik durumu ve sansür uygulamalarını göz önünde bulundurduğumuzda filmin politize olmaktan neden bu kadar uzak durduğunu daha iyi anlayabiliyoruz. Türkiye’de 1952/54-1974 arasında sınırların ilk kez mayınlanması ve bu tarihlerden itibaren sınırların gittikçe kalınlaşması ile filmin yapım tarihinin birbirine yakın olması ise basit bir rastlantıdan öte gibi duruyor.
 
Büyük Şehirden Yoz Manzaralar
Tüm yaşadıklarından sonra yanına vicdan azabını da alarak İstanbul’a dönen Ali’nin kendisi gibi bıraktığı her şey de değişmiştir. Ali’nin iş ararken karşılaştığı insan manzaraları ve özellikle iş sormak için girdiği marangozhanedeki işçilerin işlerinin ellerinden alınacağından korkar bakışları toplumda yozlaşmanın ve sınıflaşmanın ne duruma geldiğini göstermektedir. Bir tarafta ekmek parası için en pis işleri yapmaya mecbur bir kesim varken diğer tarafta bu kesimin sırtından kazandığıyla rahat ve lüks yaşam süren başka bir kesim vardır. Ali ve çocukluk arkadaşı Erdal’ın (Bülent Kayabaş)  gittikleri meyhanede dansözlük yapan hilkat garibesi kılıklı kızların para isteğine Erdal gülle karşılık verir. Akabinde gülü ayaklar altında görmemiz artık paranın toplumsal ilişkileri belirlediğini ve bize Ali-Nuran (Aydan Adan) ilişkisinin de gelecekteki seyrinden ipucu verir.
 
Ali’nin döndüğünde aynı bulamadığı kız arkadaşı Nuran ve onun sınıf atlama merakı Ali’yi daha fazla vicdan muhasebesi yapmaya ve öldürdüğü İbrahim’in ailesini düşünmeye sevk eder. Ali, paşazade eskisi fakir bir ailenin kızı olan Nuran’ın lüks isteklerini karşılayamaz ve Nuran’la çalıştığı iş yerinde kaçak mal satmaya vicdanı razı olmaz. Yaşadığı toplumun gerçekleri ile vicdanı arasındaki çatışmanın ortasında kalan Ali, bir zamanlar sevdiği insanlara giderek yabancılaşır ve yaşadığı toluma olan aidiyet hissini kaybeder. Askere gitmeden önce zengin olma hayalleri kuran Ali gitmiş, yerine toplumun tüm günahını histerik bir şekilde tek başına üstlenmeye kalkan bir Ali gelmiştir.
 
Hikâyeyi bir yana bırakıp yeniden filme odaklandığımızda her sahnede farklı bir müzik kullanılması rahatsız edici ve dikkat dağıtan bir unsur olarak çıkıyor karşımıza. Yönetmen filmde her sahneye farklı bir müzik koyarak anlatımı güçlendirmeye çalışsa da bu tam tersine filmi arabesk şarkıcılar için çekilen müzikal nitelikli piyasa filmlerine benzetiyor. Ayrıca dönem itibarıyla filmin depolitize olduğuna yönelik eleştiriler her ne kadar hakkaniyetsiz gibi dursa da filmin suya sabuna dokunmaktan imtina eden duruşu da akla “Suya sabuna dokunmazsak nasıl temiz kalacağız?” sorusunu getiriyor. (Betül Durdu)

 

 
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..