Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
30.09.2014 İbni Sina: Hekim

Bana Kahramanını Söyle

Yönetmen Philipp Stölzl’ün, ABD’li yazar Noah Gordon’un The Physician adlı eserinden sinemaya uyarladığı Alman yapımı bir film İbni Sina: Hekim (2013). Felsefeden tıbba, müzikten astronomiye kadar çağının bütün ilimlerinde yüzlerce eser vererek, bilim ve düşünce tarihinde iz bırakan İbni Sina’nın merkezde olduğu bir hikâye beklentisi yaratsa da aslında karşımızda daha çok “Büyük Batı Aydınlanması’na” giden yolda İslam felsefe-bilim tarihinin nasıl “ufak bir merhale” olduğu mesajını veren bir film var. Evet, filmin merkezindeki “Hekim”, İbni Sina değil; onun yanına tıp ilmini öğrenmek için giden ama İsâvari bir şekilde hastalıkları “kalp gözüyle” görebilen ve insan anatomisinde İbni Sina’nın göremediği gerçekleri keşfedip “hocasını aydınlatan” bir İngiliz: Rob Cole. Kendini ontolojik olarak evrenin merkezinde gören Avrupamerkezci aklın “hikmeti ve ilmi Doğu’da arayan” Rob Cole karakteri üzerinden bile nihayetinde, “ötekini” tarihte silikleştirdiği bir öykü karşımıza çıkıyor.

Kahramanımız Rob Cole, Batı’nın “karanlık ortaçağında”, küçük yaşta hasta annesini Kilise’nin “Hasta birinin Tanrı’ya yakarmaktan başka çaresinin olmadığı” şeklindeki dogmatik yaklaşımından dolayı kaybeden ve bunun ardından kendini insanlara şifa dağıtmaya adayan bir İngiliz. Cole, annesini kaybettiği gün karşısına çıkan ve o dönemde aynı zamanda bazı küçük cerrahi operasyonlar da yapan “gezici berberlerden” birine bu uğurda çırak oluyor. Kader ağlarını örüyor ve Rob Cole, berber ustasının giderek görme yeteneğini kaybeden gözlerine şifa ararken Yahudi bir toplulukla karşılaşıyor. Uyguladıkları tedaviyle berber ustanın eskisinden daha iyi görmesini sağlayan gruba bu ilmin kaynağını sorduğunda İsfahan’da yaşayan bir bilge hekim ve onun büyük tıp medresesinden bahsediyorlar. Ve ekliyorlar: “Ancak Yahudi ya da Müslüman değilsen orada yaşayamazsın!”
 
İsmini ilk duyduğu andan itibaren İbni Sina’dan tıp ilmini öğrenmeyi kafasına koyan Rob, aylarca süren yolculuklardan çöl fırtınalarına kadar türlü badireleri atlatıp son olarak Hristiyan olduğunun fark edilmemesi için kendi kendisini sünnet ederek İsfahan’a ulaşıyor. Nihayetinde yolu İbni Sina ile kesişiyor ve İbni Sina ondaki “yeteneği” görüp medresesine öğrenci olarak kabul ediyor. Gelgelelim bu noktadan sonra hikâye, tarihi gerçekliklerden giderek uzaklaşıp, o dönemin İsfahan’ından ziyade Batı’nın günümüzdeki Ortadoğu algısını yansıtan bir yöne savruluyor.
 
Tarihe Şaşı Bakmak
İbni Sina: Hekim, 10. yüzyılın sonundaki tarihsel aktörleri, Avrupa’nın modern, seküler ve benmerkezci tarih algısı etrafına, tarihsel gerçeklikleri hiç umursamadan, özensizce dizen en basit tabiriyle “anakronik” bir film. Bu tarihe “şaşı bakışın” etkisiyle İbni Sina’nın yaşadığı dönemde temas ettiği Gazneliler yerine Selçukluları hikâyeye dahil edebiliyor örneğin. Yine hızını alamayıp, ilk yükseköğretim kurumları olan Nizamiye medreselerini kuran Selçukluları, “ilim düşmanı” barbarlar gibi yansıtmakta beis görmüyor. İbni Sina’yı ve medresesini himaye eden Şah’a savaş açan ve nihayetinde medreseyi yangın yerine çevirerek tüm eserlerini yok eden bu “medeniyet düşmanlarına” içeriden en büyük desteği verenler ise kim tahmin edin: Mollalar!
 
Tarih aslında geçmişten farklı olarak geriye doğru biteviye yeniden kurgulanan bir öyküdür. Bu nedenle de tarihi, tarih yapıcıları kadar tarih yazıcıları da belirler. Bilimde, sanatta, felsefede ve başka pek çok alanda Batı’nın sahneye çıktığı Aydınlanmadan bu yana Batı-dışı toplumları “tarihsiz” kılan bir tarih tasavvuru hâkim kılınmaya çalışılageldi. Avrupamerkezci tarih yazıcıları eliyle, medeniyetler arası etkileşimle bugüne ulaşan evrensel bilgi birikiminde, Batı-dışı toplumların katkısının yok sayıldığı ve tarihin adeta dışına itildiği bir tarih tasavvuru hâkim kılındı. Eğitim ve kitle iletişim kanalları yoluyla “tarihte özne olma hakkı elinden alınan” toplumların kulağına usulca fısıldandı: “Sen tarihte yoksun”. Binlerce yıllık medeniyetler tarihi, aslında Avrupa’nın tarih sahnesine çıkışı için bir hazırlıktı ve tüm “tarihin sonu” tezlerinin işaret ettiği gibi tarih, Batı’da başladığı gibi yine Batı’da son bulacaktı.
 
Hâkim kılınmaya çalışılan bu “benmerkezci” tarih tasavvuruna karşın, özellikle İslam bilim tarihi üzerine yapılan birbirinden değerli çalışmalar ise modern bilimlerin temelinde İslam coğrafyasının kültürel birikiminin bulunduğunu net bir şekilde ortaya koyuyordu. Bizatihi Hekim filmine konu olan İbni Sina’nın tıp kitaplarının yüzlerce yıl Avrupa üniversitelerinde okutulduğunu, Avrupa’ya tıbbı onun öğrettiğini “hatırlatan” bu eserlerle aslında tarihsizleştirilmeye çalışılan bir coğrafya, “tarihte biz de varız” diyor. Ancak Avrupamerkezci bir yaklaşımla malul olan İbni Sina: Hekim filmi, İbni Sina vb. değerleri tarihte bir “istisna” olarak kodlayıp, barbar olarak yansıttığı Selçuklular ve din adamları üzerinden pek çok Hollywood yapımına da damgasını vuran, “medenileştirmeye muhtaç, rasyonel akıldan uzak ve dolayısıyla da tarihte sömürgeleştirmeyi günümüzde de işgal edilmeyi hak eden ilkel Doğulu toplum” söylemini devam ettirmeyi tercih ediyor.
 
Beyaz Adamın Yükü
Kuşkusuz bir kurgu nihayetinde izlediğimiz. Ancak filmdeki maddi hatalar, gerçekte hasta yatağında vefat etmiş olsa da filmin sonunda havalı bir final için İbni Sina’nın intihar ettirilmesi kadar “anlaşılır” ve “masum” değil. Zira filmde Şah’a karşı ayaklanıp şehri Selçuklulara teslim eden din adamları şahsında vurgulanan “köktenci İslam” argümanı Avrupa emperyalizminin İslam topraklarında yayılmasını meşrulaştıran bir araç olarak sürekli kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor. Öyle ki bu bakış filmde sırf günümüz Ortadoğu’sunda Batı’nın çıkarlarına ters düşen aktörlerin tarihsel uzantılarını, tarihsel gerçeklikle çelişmeyi göze alacak şekilde “bilim düşmanı barbarlar” olarak resmetmekten çekinmiyor. Bu bilim düşmanı barbarların Türklere, mollaların ise İran’da Şah dönemi sonrası mollalar rejimine gönderme yaptığını anlamak için fazla zeki olmak gerekmiyor. Nitekim filmde İngiliz karakterle, İsfahan’daki Yahudi toplumunun, mollalara ve Selçuklulara karşı şehri birlikte savunması da günümüz Ortadoğu’sundaki emperyal çıkarlar için elverişli bir söylem olan “medeniyetler çatışmasına” gönderme yapıyor.
 
Bernard Lewis, “medeniyetler çatışması” kavramını ilk kez ortaya attığı makalesinde giderek yaygınlaşan Müslüman öfkesinin Amerikan dış politikasından değil köklü bir değer ve medeniyet çatışmasından kaynaklandığını ileri sürüyordu. “Bu kadim bir rakip medeniyetin bizim Yahudi-Hristiyan mirasımıza, hâlihazırdaki seküler durumumuza ve bu ikisinin küresel yayılımına gösterilen belki irrasyonel ama kesinlikle tarihî tepkisidir.” İslam’ı aynı anda hem Yahudi-Hristiyan hem de seküler Batı’nın tarihi ve modern ötekisi olarak kurgulayan Lewis, sorunun köklerinin İslam’ın temel ve hukuki öğretilerinde olduğu, zira bu kaynakların çatışmacı ve mütehakkim bir dünya düzeni öngördüğünü ileri sürüyordu. (1) Aslında Lewis ve bu kavramı yaygınlaştıran Batılı aydınlar, özcü bir yaklaşımla üretilen medeniyetler çatışması kavramıyla, Ortadoğu’daki “emperyal” çatışmaları perdeliyorlardı. İbni Sina: Hekim filminde olduğu gibi pek çok Batılı popüler kültür ürünleriyle yaygınlaştırılan “köktenci İslam” söylemi de tıpkı Bernard Lewis’in “medeniyetler çatışması” söyleminde olduğu gibi, Avrupa’nın günümüz İslam coğrafyasındaki emperyal projelerini temellendirmeye yarıyor.
 
Kahraman Olamamak
İbni Sina, küçük yaşta ailesiyle birlikte yerleştiği Buhara'da aritmetik, fıkıh ve mantık ilimlerinde ilk derslerini aldı. Henüz 16 yaşındayken birçok kıdemli hekimin danışmanı haline geldi. 1037 yılında 58 yaşında kulunç hastalığından ölen İbni Sina, geride tıp, fizik, kimya, aritmetik, mantık, dilbilimden müzik ve astronomiye kadar pek çok alanda eser içeren geniş hacimli bir külliyat bıraktı. (2) Modern tıp biliminin kurucusu kabul edilen İbni Sina’nın tıp kitapları Avrupa üniversitelerinde yüzlerce yıl okutuldu. “Bilginler bilgini” olarak anılan İbni Sina, tarihte önemli bir yer tutsa da, İbni Sina: Hekim filminin “kahraman”ı olamıyor. İsfahan’ı yangınlar içerisinde iken bırakan “gerçek kahraman” Rob Cole, İbni Sina’dan aldığı hikmeti vatanı olan İngiltere’ye taşıyor.
 
Kahraman yalnızca bir arketip değil, merkezi arketiptir. Diğer bütün arketipler benliğin farklı kısımlarını temsil ederken, kahraman arketipi, benliğin ta kendisini temsil eder. İbni Sina: Hekim filminin kahramanı da aslında modern Batılı öznenin “ben” tasavvuruna dair çok şey söylüyor. Filmin başkahramanı Rob Cole’un macerası bir cesaret eyleminden çok, Batılı öznenin, kendini keşfetmesi ve kendini keşfederken “gölgesini” yani “ötekisini” de inşa sürecine dönüyor. 10. yüzyılda tarihin başrolünde olmayı, İbni Sina’dan çok yoksul bir İngilize layık gören Batılı hâkim paradigmayı, sadece Batılı izleyiciyi filme çekmeye dönük dramatik bir formül olarak görüp geçiştirmek çok zor.
 
Öteki’ne tarihte “özne” rolü vermeyen benmerkezci algının bir sinema filminde de bunu ondan esirgeyeceğini öngörmek zor olmasa gerek. Nitekim İbni Sina: Hekim filminde de, modern tıp biliminin kurucusu olarak kabul edilen İbni Sina, nihayetinde Hollywoodvari bir formül olan, yoksul ve kimsesiz bir berber çırağının, yani “yeni ve parlak çocuğun” gözlerini açtığı “usta” karakterine dönüşüyor.
 
 
(1) İslam ve Batı, İbrahim Kalın, İSAM Yayınları, s. 164.
(2) İslam Felsefesi Tarihi, Macit Fahri, İnsan Yayınları
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..