Söyleşi
Tülin Özen SÖYLEŞİ:Zeynep Turan "En son Cem Yılmaz’la çalıştım. Türkiye’deki en büyük ekiple çalıştım muhtemelen. Cem Yılmaz’ın setinde hiçbir ego yoktu. Önyargılarınla oluşturacağın set ortamından tamamen bağımsızdı."
17.10.2014 “Kalıcı ve Kıymetli Olan Tiyatro ve Sinema”
Son olarak Cem Yılmaz’ın yeni filmi Pek Yakında’da rol alan, Meleğin Düşüşü (2005) ile “En İyi Kadın Oyuncu” Altın Portakal ödülünü kazanan, birçok tiyatro oyunundan, filmden ve diziden tanıdığımız Tülin Özen ile Yusuf’un annesi Zehra’yı, Cumali’nin sevdiği kadını, Zeynep’i, sette geçmeyen dakikaları, kurulan dostça ilişkileri, mesleğinin ona kattıklarını, biraz tiyatroyu ve “başka” bir oyuncu olmanın imkânını konuştuk.
 
İlk sinema deneyiminiz Meleğin Düşüşü ile başlayalım. Sizi en çok ne zorladı?
Kameraya alışmak başlı başına farklıydı. Ben tiyatro eğitimi almıştım. Semih Bey zor bir yönetmen, başlamak için. İlk deneyimimle Semih Bey birleşince hangisinin nereden zorluk çıkardığını ayırt edemiyorum. Kameradan dolayı mı zorluk çektim, Semih Bey’in mükemmeliyetçi tavrından dolayı mı zorluk çektim, bilmiyorum. Yaptığının ekranda, beyazperdede ne manaya geleceğini bilemeden oynuyorsun. Tiyatroda bunu hissedebiliyorsun, çünkü seyircide nasıl bir etki bıraktığını hissederek eğitim alıyorsun. Kamera olunca işler değişiyor. Senin düşündüğün gibi yansımıyor monitöre. Sana olan yakınlığı, hangi ölçekte çekildiği vs. bütün bunların bir anlamı var; ayak parmağımızdan saçımıza kadar… Işık var, o ışıktan çıkmaman gerekiyor. Semih Kaplanoğlu’nun yaptığı ışıkla başka bir yönetmenin yaptığı ışık arasında çok fark var. Çok küçük ayarları var; o ışığa karşı oynamak zor. Sinema filmi olunca saklayarak oynaman gerekiyor. Tiyatroda gösterdiğinde anlam kazanan şeyler, sinemada saklayınca anlam kazanıyor. O da filmin diline bağlı. Sinemada saklayarak, tiyatroda daha büyük oynarsın diye bir şey yok. İkisinde de mantık aynı. Ama ilk filminde bunları çözmekte zorlanıyorsun.
 
Süt’te ağzınızdan yılan çıkardığınız bir sahne var. Üstelik maket de değil, gerçek bir yılan. Semih Bey o sahnenin çok maceralı geçtiğini söylüyor.
Maketini yaptık ama olmadı. Gerçekçi ve güzel görünmedi. Hayvancağızın hareket etmesi gerekiyordu. Maket olunca çok mekanik hareket ediyordu. Önce bir erkek oyuncu oynayacaktı, sonra senaryo değişti. Kadın olunca bana yapar mısın dedi, ben de yaparım dedim. Set başladıktan sonra onun maket olamayacağı ortaya çıktı. Yılan olsa olur mu? Siz güveniyorsanız olabileceğine, ben de size güveniyorum. Orada bir tehlike olamayacağını benden önce onların düşündüğünü düşündüğüm için güvenirim.
 
Ardından Bal’da Yusuf’un annesini canlandırdınız. Zehra nasıl bir anneydi sizce? Üçlemedeki annenin hikâye içerisinde nasıl bir temsiliyeti vardı?
Bizim topraklarımızdaki bir anne figürü. Karakter özelliklerini anlatabileceğim bir anne değil; öyle yazıldığını da düşünmüyorum. Her anne gibi bir anne, aklına ilk gelebilecek… Çocuğunu, evini, eşini sahiplenmesi ve kendi duruşu açısından baktığımızda ulaşılması zor özelliklere sahip bir kadın. Ağaç gibi bir kadın. Bana göre büyük bir figür.
 

 

Söyleşinin tamamını Hayal Perdesi’nin 42. sayısından okumak için tıklayın.
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..