Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
21.11.2012 Bulut Atlası Çoklu Evrenlerin Ortak Trajedisi İshak Arslan

Gerçeklik, bilinç/farkındalık, özgür irade, iyilik, kötülük gibi temel felsefi kavramların sinema diline aktarılması çabasının zengin ve nitelikli örnekleri her geçen gün artıyor. Matrix Serisi ile zirveye ulaşan bu çabalar daha çok bilim kurgu sineması içinde, özellikle kognitif bilimlerin jargonunu kullanarak derinlere doğru ilerliyor. Bu açıdan bakıldığında Bulut Atlası (Cloud Atlas), bilinç sahibi olur olmaz insanın içine düştüğünü farkettiği büyük trajediyi (sonsuzluk arzusuna karşı sonluluk/ölüm gerçeği) bir yandan Hristiyan kültürünün teolojik kalıplarını kullanarak, öte yandan İzafiyet Teorisi, Belirsizlik İlkesi, Paralel Evrenler gibi teorik fiziğin popüler konularına gönderme yaparak bir kez daha gündeme getiriyor.

 

Film, başvurduğu soyut şemaları itibarıyla aslında Matrix (1999)’in limitlerini aşmıyor. Temel yapılarda ciddi bir yenilik bulunmadığına göre farklılık, oyuna dahil edilen alt unsurların çokluğuna, seçilen karakterlerin renkli ve cazip özelliklerine, ilişkilerin karmaşıklığına, olgu ve olayların konumlandırılmalarına, yani kurgu sihirbazlığına bırakılmış. Başka bir ifadeyle Matrix’te tek bir hikâye üzerinden ifşa edilen “gerçeklik tartışması” bu defa kimi zaman birbiriyle kesişen çoklu hikâyeler, yahut paralel evrenler üzerinden ele alınıyor. Bu durum, yani gerçeklikle ilgili çeşitli varsayımların, bu varsayımlara bağlı olarak geliştirilen hipotezlerin paralel evrenler üzerinden işlenmesi, hem tek bir hikâyede zamanla soluklaşan vurgu ve mesajları canlı tutuyor, hem farklı hikâyelerin kendisinde buluştuğu ortak trajediyi derinleştiriyor, hem de seyirci için heyecan dolu, ritmi yüksek bir serüven sunuyor.

 

Bulut Atlası’nın başvurduğu paralel evrenler modeli, insanın içine düştüğü trajik durumun sadece bizim uzay-zamanımıza has olmadığını, tersine her türden irade sahibi varlık için ve akla gelebilecek bütün olası evrenlerde geçerli olduğunu ima ederek, trajediyi genelleştirip evrenselleştiriyor.  Böylece nihai kurtuluşun sahip olunan imkânlarla, ileri teknolojilerle, olağanüstü bilimsel keşif ve ilerlemelerle mümkün olmayacağı, hangi çağda ve koşullarda var olursa olsun “bilinçli bir iradenin” hemen hemen aynı trajedinin kahramanı olduğu vurgulanıyor. Bu durumda ister 2001: Uzay Yolu Macerası (2001: A Space Odyssey, 1968)’ndaki gibi ileri yapay zekalar, ister Bulut Atlası’ndaki gibi organik robotlar olsun, farkındalıktan kaynaklanan lezzet ve acı çekme duygusu bütün bilinç türlerine ve uzay-zaman’lara teşmil edilmiş.

 

Kurtuluş Fikri

Üzerinde konuşulabilecek onca kavram ve mesele arasında Bulut Atlası’nda tartışılan temel kavram kadim toplumlardan bu güne merkezi konumunu sürdüren “kurtuluş” (salvation) fikri. Yine Matrix’e benzer şekilde Bulut Atlası’nda da Hristiyan teolojisinin Tanrı, Şeytan, Düşüş, Kurtuluş, Kurtarıcı, Kefaret gibi hemen tüm unsurları her paralel evrende farklı kişilikler ve kılıklarda tezahür ediyor. Bu açıdan bakıldığında senaryonun Hristiyanlığın temel mesajlarını dünyevileştirerek koruduğu, ancak mutlak hakikate ulaşmak gibi büyük metafizik hedeflerin de zorunlu olarak revize edildiği görülüyor. Ölüm sonrası büyük harfli Cennet vaadinden vazgeçildiğine göre, dünyada küçük harfli cennetler ile yetinmeyi öğrenmek gibi. Ya da muhteşem bir senfoni ile seramik eşyaların kırılırken çıkardığı gürültünün aslında “eşit” olduğunu kavramanın acısına karşılık kırılan seramiklerde bile bir senfoni bulunduğunu farkedişin tesellisi.

 

Güçlü kurgusu ve görsel zenginliğine karşın Bulut Atlası’nın zaafı, düşmekten kurtulamadığı ciddi çelişkiler. Film daha ilk dakikalarda zamanda yaptığı başarılı yolculuklar ile şimdiki zamanı (2012 yılı) zamanlardan bir zaman, nihayet düşlerden bir düş kılıyor. Ancak kolayca parçalamayı başardığı gündelik gerçeklik algısını -bütün çabalarına rağmen- film boyunca bir türlü yeniden bir araya getiremiyor. Çözümlemedeki bu tıkanma, sonlara doğru hikâyenin “bağlanma” noktalarında verilen gereksiz mesajlarla kapatılmaya çalışılıyor. Kurulu düzenlere karşı radikal bir başkaldırı çağrısı, iflah olmaz bir “sistem karşıtlığı”, “ne kadar zayıf olursan ol, asıl güç sende”, “hepimiz eşitiz” vb. önermeler filmin tartışma düzeyini düşüren klişeler. Yerleşik kalıpları sarsmak için çaba harcayan ve zekice numaralara başvuran senaristlerin, çözümleme sürecinde her kurulu düzenin bir tür devrimin sonucu olduğu, her başkaldırının kaçınılmaz olarak bir sisteme dönüşeceği, her eşitlik arayışının sonuçta kendi tiranını yaratacağı gerçeğini gözardı etmeleri izahtan vareste.

 

Filmin el çabukluğu ile halletmeye çalıştığı bir başka sorun da, “güçlünün zayıfı ezdiği, isterse yok edebildiği” mevcut zulüm düzenlerine karşı aslında “her irade sahibinin haklarını koruyabilme hakkına ve gücüne sahip olduğu” varsayımını haklı çıkarma çabası. Bu çaba içten içe politik özgürlük arayışında elde edilen geçici zaferlerin veya kısmi kazanımların özgürlük yarasını da iyileştireceği imasını barındırıyor. Politik düzeyde anlaşılır ve anlamlı karşılanabilecek bu varsayımın, bir adım sonra sanki metafizik düzeyde de özgürlük sorununu hallediyormuş hissini uyandırması, yine filmin başlangıç önermeleriyle telif edilemeyen ciddi çelişkilerden biri. Bu tür çelişkilerin zaten farkında olan film, iddialarını daha ileri götürmeksizin mütevazı bir önerme ile sonuçlanıyor: Evet, bir kurtuluş reçetemiz yok, ama yine de denemeye değer! Kurulu düzene tabi olma konforunu terk edip deneme riskini/sorumluluğunu üstlenenlerin (Matrix’te kırmızı hapı yutanların) ödülünü de parlak yıldızlar arasında ışıldayan mavi gezegenli final sahnesinden öğreniyoruz. Başlı başına bir yazı konusu olan bu sahnede metafizik kurtuluşu mümkün görülmeyen irade duygusuna sahip varlıkların hiç değilse fiziksel evrende dünya kafesinden bir gün uçup gideceği ümidi/imkânı sinema diliyle ikrar ediliyor. Başka bir güneş sisteminden (ahiret) çileli geçmişlerini (dünyayı) iç geçirerek seyreden bilinçlerin (cennetlikler) mutluluğu, nedeni ve nasılı tam olarak açıklanamasa da özgürlük mücadelesinin boşa gitmeyeceği fikrini telkin ediyor.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..