Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
01.04.2014 Rüzgar Yükseliyor Sinemaya Güzel Bir Veda Aybala Hilâl Yüksel
 
“Rüzgâr yükseliyor… Yaşamaya çalışmalıyız.”
Paul Valéry
 
Usta işi filmler olmasaydı sinemacılar sinemaya inanmaya devam edebilir miydi? Hayal kırıklığıyla geçen festivallerden, birbirinin aynısı -her biri aynı iyinin birer kötü taklidi olan- filmleri izledikten sonra film yapacak, film konuşacak, bırakın bunları tekrar kalkıp sinemaya gidecek enerjiyi bulmak mümkün olur muydu? Peki ya ustalar gittiğinde ne olacak? Elbette onların yetiştirdikleri bayrağı devralacak, tıpkı Hayao Miyazaki’nin sinemaya veda filmi olduğunu açıkladığı Rüzgâr Yükseliyor’da (Kaze Tachinu) olduğu gibi.
 
Miyazaki, animasyon dünyasına kırk küsur senedir emek veren ve bu alanda eşine az rastlanır eserler veren bir sinemacı. Mesleğini tutkuyla icra ettiğini iddia etmek mümkün, zira dünyada animasyon teknolojilerinin hızla gelişse de el çizimlerinden vazgeçmiş değil. 2003 yılında Ruhların Kaçışı (Sen to Chihiro no kamikakushi, 2001) filmi ile dünyanın (ne hikmetse) en prestijli akademisinden aldığı En İyi Animasyon Oscar Ödülü’nden sonra başarısı geniş kitlelerce kabul görmüş ve tanınırlığı artmış oldu. Aynı filmle Berlin Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Ayı’yı kazanan ilk animasyon filmi unvanını aldığını da eklemek gerek. Miyazaki’nin sahne tasarımında çalıştığı Heidi (1974) çizgi dizisi ülkemizde hemen her eve girdi ve birkaç kuşağın çocuklarının hafızasında yer etti.
 
Miyazaki çalışmalarına 1985 yılı itibariyle kuruluşuna birkaç yönetmen ile öncülük ettiği ünlü Japon animasyon stüdyosu Stüdyo Ghibli çatısı altında devam etti. Her yaştan çocuklar için çizgi filmler üreten bu stüdyo aynı zamanda yeni yönetmen ve animasyoncuların yetiştiği bir okula dönüştü. Ghibli yapımlarının şüphesiz en belirgin özelliği her yaştan çocukların ilgiyle izlediği ve kendince bir şeyler aldığı filmler olmasıdır. Benzer temaları aynı anlayış ile yorumlayan stüdyonun filmleri insanın iç dünyasına dair hikâyeler anlatırken sosyal olaylara, Japon toplumundaki değişime, aile kurumunun kutsallığına, çevre problemlerine, ahlaki değerlere atıf yapmaktan geri durmadı ve durmuyor. Çünkü usta anime sanatçısı Miyazaki emeklilik kararı alsa da Stüdyo Ghibli üretmeye devam edecek ve her yeni filmde “Ghibli” ruhunu yaşatacak gibi görünüyor.
 
Tutku ve Sanata Dair
Yeniden filme dönersek, seyirciyi yirminci asrın ilk yarısına götüren Rüzgâr Yükseliyor Japon uçak tasarımcısı Jiro Horikoshi’nin hayatını konu alıyor. Miyazaki, ünlü mühendisin hayatını “uçma tutkusu” açısından yorumluyor. Miyop gözleri yüzünden pilot olamayacağına kederlenen küçük Horikoshi’nin mühendisliğe yönelmesini, bu yolda Tokyo Üniversitesi ve Mitsubishi şirketine girmesini, aşkla tanışmasını, rüyalarını, onları hayata geçirmek için çalışmasını ve daha da çok çalışmasını anlatıyor. Film ele aldığı dönem itibariyle Japonya ve dünya tarihinde bazı önemli noktalara da temas ediyor. 1923 tarihli Kanto Depremi ve depremin yol açtığı Tokyo yangını, yaklaşık 100 yıl önceye kadar insanlığın en büyük dertlerinden biri olan verem hastalığı, 1930’ların silahlanma yarışı ve II. Dünya Savaşı…
 
Mühendislik alanına yolu düşen herkes bilir ki teknoloji savunma sanayiinden gelişir. Başka bir deyişle, bugün günlük hayatın bir parçası haline gelen teknolojilerin hemen hepsi bu görevinden çok zaman önce bir şekliyle silah olarak tasarlanmıştır. Dolayısıyla Horikoshi de eğer güzel uçaklar yapmak istiyorsa, onları orduya satmaya mecburdur. Bu yüzden “insanları uçuracak” güzel hayaller kurmak, onları hayata geçirmek için gece gündüz çalışmak ve yaptığı uçakların bir tanesinin bile savaştan geri dönmediğini görmeye katlanmak zorundadır. Tam da bu noktada Miyazaki’nin hemen her filminde gördüğümüz bilgece tavır ortaya çıkar. Gerçek dahiler dünyayı değiştirmek için değil, işlerini daha iyi yapmak için emek verirler. Onları zamanın şartları, durumun umutsuzluğu veya eldeki imkânlar ilgilendirmez. Zira bugün insanları öldürmek için kullanılan gereç yarın insanın hizmetine tahsis edilebilir. Tabii “insan”a inanıyorsak…
 
Miyazaki’nin halkının geleneklerine bağlı bir yönetmen olması, filmlerini geleneksel yöntemlerle üretmeye devam etmesi onun modernleşme karşıtı veya teknoloji düşmanı olarak algılanmasına sebep olursa kendisine haksızlık edilmiş olur. Filmde “sanatlardan bir sanat” olarak gösterilen uçak yapımı konusunda takındığı tavır da bu konudaki duruşunu yeterince açıklıyor. Günümüzde genellikle muhafazakârlar tarafından benimsenen aracın/aletin kutsallaştırılması veya tam tersine düşman ilan edilmesine karşı çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu bağlamda yine “sanatlardan bir sanat” olan sinemanın hakikate ulaşmanın tek yolu şeklinde kutsallaştırılması ya da gençlerimizi zehirleyen bir düşman olarak dışlanması fikrinin altını oyuyor. Kendisine armağan edilen, elinden gelen sanat ne olursa olsun; insanın sorumluluğunun yaşanmaya değer güzel hayaller kurmak ve onlar için çalışmak olduğunu fısıldıyor.
 
Gerçek ve Rüyaya Dair
Filmin rüya sahnesiyle açılıp, finalde de rüya sahnesi ile kapanmasına da dikkat çekmek gerek. İlk rüya sekansında, Horikoshi’nin rüya arkadaşı Kont Caproni’nin dilinden filmde görülen rüyanın, bu rüyanın görüldüğü filmin ve yaşadığımız hayatların birer rüya olduğu söyleniyor. Film rüya ile gerçekliğin ne olduğuna veya rüyanın gerçeklikten ayrılmazlığına dair soru işaretleri bırakmayı başarıyor. Filmde anlatılan hikâyenin iç dünyaya ait yanları, rüya sahneleri ile ince ince işleniyor ve yeni anlam katmanlarına kapı aralanıyor. Yaşamaya, hayatın anlamına ve yollarına dair işaretlerde bulunuyor. Rüya sahneleri ve aşk hikâyesi filmi Jiro Horikoshi’nin biyografisinden veya başarılı bir kariyer anlatısından çok daha ileri boyutlara taşıyor.
 
Rüzgâr Yükseliyor hakkındaki yorumlara bakıldığında film hakkındaki genel kanaatin Miyazaki’nin önceki filmlerinden çok daha “gerçekçi” bir tavır takındığı yönünde olduğu görülebilir. Evet, bu filmde Ghibli filmlerinde görmeye aşina olduğumuz hayali yaratıklar yok. Ancak Miyazaki’yi gerçekçilik veya fantezi çerçevesinde değerlendirmek, filmlerindeki temek hareket noktalarından birini ıskalamaya sebep olabilir. Zira Miyazaki filmlerindeki hayali yaratıkların hemen hepsi insana ait son derece “gerçek” bazı unsurların ete kemiğe bürünmüş halidir. Ruhların Kaçışı filmini hatırlarsak açgözlülüğü ve oburluluğu ile halkın elindeki her şeyi mideye indiren, giderek büyüdüğü içinse zapt edilmesi güç bir hâl alan yaratık her bir insanın sahip olduğu “nefs”in izdüşümü olarak okunabilir. Yine bu bağlamda bir örnek olarak, Howl’un Yürüyen Şatosu’nda (Hauru no ugoku shiro, 2004) Howl’un çirkin olduğuna inandığı sahnede duyduğu üzüntünün, ağır ve yapışkan bir sıvı olarak betimlenmesini zikredebiliriz. Peki, insana ait ruhun, nefsin, duyguların “gerçek” olmadığını kim iddia edebilir? Hâsılı insanın maddesini ve manasını birbirinden ayrı görmeyen bir “gerçeklik” anlayışını göz önünde tutarak, Miyazaki’nin kariyerinin başından beri son derece “gerçekçi” filmler yaptığı iddia edilebilir.
 
Yönetmenin Japon kültürüne ve Japon halkına olan sevgisi de satır aralarında açıkça görünüyor. Miyazaki topyekûn yıkımlardan sonra tekrar ve tekrar ayağa kalkan, yeniden inşa ederken “sadece caddeleri genişletip, eski mimariyi olduğu koruyan”, sık sık “Batının 20 yıl gerisinde olduğundan” yakınsa da bunu tembellik için değil çalışmak için mazeret yapan insanlarına her fırsatta selam gönderiyor. Rüzgâr Yükseliyor her haliyle sinemaya veda etmek için güzel bir nokta gibi görünüyor. Yaşamaya devam etmek için, en iyi bildiğimiz işi tutkuyla yapmak için yüreklendiren film, dileriz ki Miyazaki’yi de yeni filmler yapmaya ikna eder.
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..