Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
04.06.2014 Nuh: Büyük Tufan Nuh’tan Sonrası Tufan Enes Çiçek
Darren Aronofsky’nin yeni filmi Nuh: Büyük Tufan (Noah) çeşitli dini çevrelerde, henüz film gösterime girmeden tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaları başlatanlar Hz. Nuh’u tanrının elçisi olarak kabul eden üç tek tanrılı dinin mensuplarıydı çoğunlukla. Filme karşı geliştirilen argümanların bir kısmı, Tevrat’ın Nuh Tufanı’nı anlatan Tekvin bölümüne tam manasıyla vakıf olunmamasından kaynaklanan mesnetsiz eleştirilerdi, mesela Tevrat’ta yer aldığı halde filmde Nuh’un içki içip sarhoş olmasının gösterildiği sahnelerin Amerikalı Protestanlarca eleştirilmesi gibi. Nuh: Büyük Tufan’a yöneltilen eleştirilerin bir kısmı da peygamberlerin suretlerinin gösterilemeyeceğini söyleyen bazı Müslüman ülkelerin dini otoritelerinden geldi, bu ülkelerde filmin gösterime girmesi yasaklandı. Kitab-ı Mukaddes’ten yola çıkılarak, yahut onun -Edward Said’in ifadesiyle- bütün Batılı metinlerin muharrik güçlerini kendisinden aldıkları o en büyük muharrik gücünden hareketle üretilmiş bile olsa bir filmin, yönetmeninin ağırlığını, düşüncelerinin ve yorumlarının yansımasını taşımaması, metni olduğu gibi yansıtması gerektiğini düşünmek -eğer yönetmen yola çıkarken niyetinin tam da bu olduğunu belirtmemişse- sinemanın doğasına aykırı bir safdillik olarak görülebilir. Bu beklenti, Dante’den, Milton’dan, Coleridge ve Goethe’den bu yana Kitab-ı Mukaddes temelinde ve ekseninde ama özgün ve kendi hayal güçlerinin meyvesi olan yorumlarını muhafaza ederek üreten sanat geleneğinin hakkını teslim etmemek olarak da değerlendirilebilir. Nitekim Nuh: Büyük Tufan filminin de hikâyesindeki insan doğasında bulunan iyi-kötü arasındaki bitmez mücadeleyi, çekişmeyi ana eksene alması bakımından tam da tipik bir Aronofsky filmi olduğu iddia edilebilir.
 
Öte yandan, belki de haklı olarak ortaya atılacak bir tespit, bu tür filmlerin kitleler tarafından bağımsız bir yorum olarak görülmeyip gerçeği yansıtıyormuş gibi algılanma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Ölen bir dizi kahramanı için cenaze namazı kılan Türkler, bu tür bir algı sapmasında muhtemelen eşsiz ve şeriksiz değillerdir. Kendisini inançlı bir insan olarak değil de kültürel bir Yahudi ve bir hümanist olarak değerlendiren ve birçok yerde ateist olduğu öne sürülen bir yönetmenin bir kutsal metindeki bir kıssadan yola çıkarak çevirdiği bir filmin inançlı insanlar üzerinde etkisi ne yönde ve nasıl olabilir? Bu filmi, bazı köşe yazılarında iddia edildiği üzere Aronofsky’nin bir Tevrat hikâyesi üzerine yazdığı bir tefsir olarak görmek mümkün müdür? Bu soruya cevap bulmak umuduyla tek tanrılı dinlerde Hz. Nuh’un ve tufanın nasıl algılandığına kısaca bakalım ve bunu Aronofsky’nin Nuh’u ile karşılaştıralım.

Tevrat’a Göre Tufan 
Tevrat’ın Tekvin bölümünde bulunan Nuh kıssasında, yaratıcının dünyaya baktığında dünyanın insanlar tarafından bozulduğunu, insanlar yüzünde vahşetle dolu olduğunu gördüğünü ve ortaya çıkan sonuçtan memnun kalmayarak yarattıklarını yok etmek istediğini okuruz. Hikâye, yaratılış, cennetten kovulma ve yeryüzündeki ilk cinayetin anlatılmasının hemen ardından gelen dördüncü hikâyedir. Adem’den sonraki onuncu nesilden olan Nuh, Tevrat’ta kendi nesli içinde iyi bir insan, günahsız, itaatkâr ve tanrının sevgisini kazanmış biri olarak tanımlanır. O, onun gibi temiz ve iyi ailesi, seçilen hayvanlar, tanrının ölçülerini ve inşa talimatlarını verdiği bir gemiye binerek tufandan kurtulurlar. Tufan, geminin içindekiler hariç dünyadaki tüm yaşamı yok eder. Sular çekilip tanrının emriyle dışarı çıktıklarında Nuh, şükür nişanesi olarak kurban keser ve o zamanın âdetine uygun olarak kestiği kurbanları yakar. Yakılan kurbanların dumanı kendisine erişince tanrı memnun olur ve çocukluklarının bile içlerinde bulunan ve kurtulamayacakları kötülüğe rağmen bir daha asla insanlar yüzünden yeryüzüne böyle toplu bir felaket göndermeyeceği üzerine Nuh ve ailesiyle ahitleşir; bu ahitleşmenin göstergesi de gökkuşağıdır. Tufan sonrasında, insanlara hayvanlar ve bitkiler üzerine hâkim olma ve hayvanları yeme izni de verilmiştir ki tufan öncesinde insanların et yeme izni yoktur.
 
İncil’de çeşitli pasajlarda Nuh’un kendi nesli içinde iyi bir insan, itaatkâr bir kul olduğundan söz edilir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’tan çok defalar bahsedilir, onun ismini taşıyan bir sûre de bulunmaktadır. Hz. Nuh, çok şükreden ve hamd eden, Allah’ı çok anan ve ona çok itaat eden, sabırlı bir kul olarak övülür ve anlatılır. Halkını çok uzun süre -yaklaşık 950 sene- hak yola davet etmiş, sapkınlıklardan uzak durmalarını durmadan öğütlemiş ama tüm gayretine rağmen ona inanan ve putları bırakıp Allah’a iman eden pek az kimse olmuştur. Hz. Nuh’u ciddiye almayan ve onunla devamlı alay eden halka karşı o sabırla tebliğe devam etmiştir. Halkı, en sonunda, ‘Bizi tehdit ettiğin felaket gelsin de görelim,’ dediğinde Hz. Nuh “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.” dedi. “Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facir’den) kâfirden başkasını doğurmazlar. Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (Nuh Sûresi 26-28) diyerek dua eder. Duasına icabet edilir ve Hz. Nuh’a gemi inşa etmesi için talimat verilir. Suların ya da su bağlantısının olmadığı bir yerde gemi inşa etmesi halkı tarafından alayla karşılanan Hz. Nuh, gelecek felakete karşı onları uyarmaya ve ancak iman edenlerin kurtulacağını söyleyerek onları davete devam eder. Sonunda tufan gelir ve Allah’a iman edenler dışında tüm insanlar helak olur.

Aronofsky’ye Göre Tufan
Nuh Tufanı’nın üzerindeki etkisinin temelini çocukluğuna kadar dayandıran Aronofsky’nin Nuh: Büyük Tufan filmindeki Nuh yorumunda ise tanrının kendisine muhatap aldığı bir peygamberden çok, sessiz ama arada yoruma açık öfkeli mesajlar gönderen bir büyük gücün isteklerini ve emirlerini anlamakta ve içselleştirmekte zorluk çeken bir şaman görürüz neredeyse. Yeryüzü, Adem’in lanetli oğlu Kabil’in soyundan gelen insanlarla doludur ve tanrı, ilk cinayetten sonra yeryüzünden elini, ayağını çekmiştir. Tanrının sessizliği karşısında kimsesiz kaldıklarını düşünen insanlar acı içinde ve kendilerini korumak için yeryüzünün kaynaklarını orantısızca kullanarak onu barınılmaz hale getirmişlerdir. Adem’in üçüncü bir oğlundan gelen ve yaratılıştaki hikmeti hâlâ muhafaza etmeye çalışan Nuh ve soyu ise, emirlere itaat etmeye ve doğaya saygılı olmaya devam ederler. Çünkü her ne kadar insanın içinde işlediği ilk günah sebebiyle kötülük olsa da tabiat ve diğer canlılar masum ve kusursuzdurlar, onlara karşı herhangi bir kötü davranış, mesela yemek için hayvan öldürmek tanrının yaratılışını bozmak demektir. Bu minval üzere, Nuh, bir gün rüyasında tanrıdan muğlâk bir mesaj alır, tanrı yaratılışı temizlemek ve yine saf ve kusursuz hale getirmek için bir şekilde tüm insanları yok edecektir. Tanrı, adeta çizdiği bir resme koyduğu bir figürün resmi aslında bozduğunu düşünerek silmek isteyen bir ressam gibidir. İnsan eliyle çoraklaştırılmış toprakların bir anda yeşerip ormana dönüşmesi ya da insanlara olan merhametleri yüzünden onlar cennetten kovulduğunda peşlerinden giden ve bu yüzden tanrı tarafından cezalandırılan Nefilim’in yardıma gelmesi gibi çeşitli mucizeler eşliğinde gemiyi inşaya başlayan Nuh, çok geçmeden karşısında Kabil soyundan gelen insanları bulacaktır. Bir felaketin geleceğinden emin olan ve bundan kaçmak için Nuh’un inşa ettiği gemiye binmek isteyen insanlarla, bir insanın bile yeryüzünde kalmasının yine yeryüzünü ve yaratılışı kirleteceğini düşünen Nuh arasında çetin bir mücadele başlar. İnsanların hem birbirlerine hem de doğaya karşı ne kadar vahşi olduklarını gören ve kendisinin de onlardan farklı olmadığını düşünen Nuh, bu mücadelenin başladığı ikinci yarıdan itibaren bilge ve sevgi dolu bir babadan amacını ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmeyi obsesyon haline getirmiş bir çılgına döner ve tufanın başlamasıyla birlikte gemiye binmek isteyen herkesi engelleyerek, ailesi ve kendisi dışındaki tüm insanları mutlak bir ölüme terk eder. Nuh ve ailesi, geminin dışına tutunan ve içeri girebilmek için duvarları yumruklarken boğularak ölen insanların çığlıklarını dinleyerek ve hepsinin ölmesini bekleyerek geçirirler gemideki ilk zamanları. Nuh, insanın içinde hep bir kötülük bulunduğunu ve ne olursa olsun yaratılışı bozacağını, kendisinin ve ailesinin de hayvanları tekrar doğaya saldıktan sonra üremeden öleceklerini ve böylece dünyayı insanlardan kurtaracaklarını iddia ederek bu ölümleri meşrulaştırır. Büyük oğlunun kısır olduğunu düşündüğü eşinin bir mucize eseri hamile kaldığını öğrenince de, insanların tekrar çoğalmasının önüne geçmek için, eğer doğan çocuk kız olursa bebek doğar doğmaz onu öldüreceğini bildirir. Sonuçta iki kız çocuğu doğar ve ailesinin tüm şiddetli tepkisine rağmen Nuh, bebekleri öldürmek için hazırlanır. Tam bebekleri öldürecekken öldüremez ve filmin başından beri ilk defa tanrının emri olarak yorumladığı bir emre karşı çıkar çünkü onlara baktığında tek duyduğu his, sevgidir.
 
Böylelikle, Aronofsky’nin anlattığı Nuh karakterinin insanın sabrını ve adalet anlayışını bayağı zorladığını söyleyebiliriz. Tanrının emrinin bu yönde olduğuna inandığı için onca masumun ölümüne göz yumduğu halde kendi torunlarına “kıyamayan” bu Nuh’a annelerinin kucağında gemiye binmek için çabalayan diğer bebeklerin suçunun ne olduğunu sormak gerekir. İnsanları taben kötü oldukları için gemisine almayan ama kendi torunlarına aynı adaleti gösteremeyerek tanrısının emrine itaat edemeyen ve sonrasında da “Zaten, meğerse tanrının emri de bu değilmiş,” diyen Aronofsky’nin Nuh’u, iman etmediği için helak olan oğluna üzülmekten rabbinin ihtarıyla tevbe eden Hz. Nuh’un, Allah’ın emriyle oğlunu gözünü kırpmadan kurban etmeye teşebbüs eden Hz. İbrahim’in karşısında güneşin karşısında ateş böceği gibi duruyor. İnsan yapımı peygamber demek ki ancak bu kadar oluyor. Bu bağlamda, Aronofsky’nin Nuh’u, kutsal metinlerde yer alan bir kıssanın yeniden anlatımından yola çıkalarak, yetersizliklerimiz ve içine battığımız hal karşısındaki çaresizliğimiz üzerine yapılmış bir günümüz eleştirisi olarak da görülebilir.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..