Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
13.06.2014 Kış Uykusu Türk Aydınının Otopsisi Aybala Hilâl Yüksel

Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiyeli son filmi Kış Uykusu Cannes’daki prömiyerinden kısa süre sonra vizyona girdi. Film uzun yıllar tiyatro oyunculuğu yaptıktan sonra bir Anadolu kasabasına yerleşen Aydın’ın hikâyesini anlatıyor. Aydın genç karısı Nihal ve kız kardeşi Necla ile birlikte yaşıyor. Kapadokya’da otel işleten Aydın aslında bir çeşit “entelektüel inziva”ya çekilmiş gibi görünüyor. Nuri Bilge Ceylan kimsenin okumadığı bir yerel gazetede yazılar yazan, hayatının projesi denebilecek bir kitabın hazırlıklarını yapan Aydın’ın şahsında “dört başı mamur” bir “yarı-aydın” portresi çiziyor. Hayatı boyunca parayı hiç dert edinmemiş, iyi bir eğitim almış, Avrupa görmüş Aydın’ın aydınlığı ancak kendisini kapattığı mağarayı aydınlatmaya yetiyor. “Efendi” sıfatı ise yalnızca Kapadokya’nın masalsı atmosferi içinde mütevazı bir şatoyu andıran otelinin sınırlarında geçerliliğini koruyor. Aydın’ın kurduğu bu peri bacasından krallığın karşısında ise iki önemli tehdit bulunuyor: karısı ve kız kardeşi.  

Nuri Bilge Ceylan’ın Aydın karakterinde Türk aydınını resmettiği aşikâr. Ancak bu resmin zaaflarına, komikliğine ve hatta çaresizliğine dair atıfları filmin zeminine başarıyla yediriyor. Zekice yazılmış diyaloglar içinde; bir sarhoşun konuşması, bir karı-kocanın atışması doğallığında bir sınıfın, bir zihniyetin, bir kuşağın açmazlarını ortaya koyuyor. Aydın’ın bölgedeki yoksul ve cahil halkı eğitmek için gazetedeki köşesinden atıp tutmasındaki, ahalinin maddi ve manevi gelişimi için kafa patlatmasındaki yapaylığı ve samimiyetsizliği gösteriyor. Hiç tanımadığı bir halkın, hiç bilmediği değerler dünyasının düşüklüğünden dem vurmanın sadece muharririn onlardan yüksek olduğunu tasdik etmeye yaradığını anlatıyor. Ayrıca bu filmde eleştirinin “halk” yerine “burjuvazi”ye yönelmesi, Bir Zamanlar Anadolu’da filminden Kış Uykusu’na geçiş süreciyle birlikte düşünüldüğünde Nuri Bilge Ceylan’ın özeleştirisi olarak okunabilir. Kendisinin de dile getirdiği gibi Ceylan toplumun en yakından tanıdığı kesimini, kendi sınıfını eleştiriyor.
 
Babasından kalma çok sayıda mülkün kirasıyla geçinen Aydın ile onun “efendilik” vasfına karşı öfke taşıyan kiracısı imamın ailesi arasında kurulan çatışma, senaryodaki en dikkate değer çözümlemelerden bir tanesi. Aydın’ın babası zamanından bu yana o evde kiracı olarak oturan imam ve ailesi eve pek çok hizmette bulunmuş, benimseyecek kadar uzun süredir ikamet etmiştir. Bir Türkiye alegorisi olarak okunabilecek bu çözümlemede evin sahibi (ülkenin sahibi) zengin, eğitimli, şehirli Türk Aydın’ı; yoksul, cahil, dindar ve üstelik artık iyiden iyiye palazlanan kiracıları ile baş etmek zorundadır. Aydın’ın tek kişilik “ordu”su (kâhyası Hidayet) haciz gibi “darbe”lerle bu istenmeyen kiracıları yola getirmeye çalışsa da başarılı olamaz. Aydın her ne kadar onları doğrudan muhatap almayı reddetse de imamın yeğeni İlyas’ın (yeni kuşağın) öfkesi ve isyanı efendiliği tanınmayan efendiye yönelecektir.
 
Bu kadar bize has gibi görünen bir hikâyenin evrenselliğinin sırrı ile elbette başarılı kavramsallaştırmalarda yatıyor. Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu’ndaki çatışmaları Türk işi bir aydın-halk piyesinin ötesine taşıyarak insanın doğasındaki bencillik bağlamında ele alıyor. Aydın karakteri filmde kurduğu ikili ilişkilerde, büyük bir hız ve alışkanlıkla menfaatini koruyacak veyahut kendi iktidarının sağlamlaştıracak rollere bürünüyor. Bu durumda Aydın’ın öfkelenmesi, hüzünlenmesi, merhamet etmesi, merhamet dilenmesi kendi kıymetine yapılmış yatırımlara dönüşüyor. Nuri Bilge Ceylan bu menfaatçiliği ve riyakârlığı yalnızca burjuvaziyle de sınırlı tutmuyor. Düzene ayak uydurmaya çalışan kim varsa (örneğin Bir Zamanlar Anadolu’da filminin muhtarını fazlaca hatırlatan imam) bu menfaat çarkına bir şekilde dâhil oluyor. İmam’ın sarhoş kardeşi İsmail ve onun hasta oğlu İlyas gibi sisteme uyum sağlamayı başaramayanlar ise hapishane, meyhane veya hastaneye çekiliyor. Ancak buradan onların masumiyetini koruduğu sonucu çıkmamalı. Yalnızca çekildikleri yerde öfkelerini büyüterek intikam alacakları o saltanatlı günü bekliyorlar.
 
Diyaloglar üzerinden akan filmin üç saat on altı dakikalık uzun süresi tartışılmaya devam etse de seyirciyi başka türlü olamayacağına ikna ediyor. Film uzun diyaloglar ve hatta tiratlar ile kendine has bir zaman kuruyor. Ayrıca eski bir tiyatro oyuncusunu canlandıran Haluk Bilginer’in teatral oyunculuğu yerli yerine otururken, filmdeki karakterlerin pek çoğuna hükmeden “sürekli rol yapıyor” olma duygusunu da kuvvetlendiriyor. Filmin görece en temiz karakteri sarhoş İsmail bile perdede göründüğü son sahnede bir kurtarıcı edasıyla yaptığı harekette fazlasıyla şov yapıyor ve rol kesiyor gibi görünüyor. Filme işleyen bu bilinçli teatrallik, Cannes’daki gösterimden sonra yapılan Bergman yakıştırmalarına da hak verdiriyor.
 
Kış Uykusu üst düzey sinemasıyla olduğu kadar sosyo-politik göndermeleri ile de önümüzdeki günlerde üzerine çokça konuşacağımız bir film. Sadece Serhat Kılıç’ın başarıyla hayat verdiği imam karakteri bile başka yazılarda çok yönlü olarak ele alınmayı talep ediyor. Hakkını vermek gerekir ki; Bir Zamanlar Anadolu’da filmi itibariyle kişisel hikâyelerin dışına çıkan ve esasında bir eşik atlayan Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu ile çıtayı daha da yükseğe koyuyor.  
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..