Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
19.10.2014 Kayıp Kız Boşluğun Tadını Çıkar! Ali Aslan

George Bernard Shaw, aşkın doğasında bir insanı abartmanın, onu olduğundan fazla görmenin bulunduğunu söyler. Bu abartı, birbirini besleyen iki varoluşsal durumun sonucudur; toplumsal gerçekliğin yapısal devamsızlığı ve insanın eksikliği. Bütünlüğe erişmek, yani bir kimlik edinmek için insan, toplumsal-sembolik alana, içinde yaşadığı sosyal gerçekliğe bel bağlar. Ancak sosyal gerçekliğin olumsal ve eksik doğası, insana nihai olarak bir kimlik ve bütünlük sunmaktan uzaktır. Böylece insan, kaçınılmaz olarak, sorunun ertelenmesi yolunu seçer. Toplumsal-sembolik alanda bütünlüğün yerini tutan, onu ikame eden belli ‘şeyler’ ile özdeşim kurar, kimlikleşir. Jacques Lacan’ın objet a olarak tanımladığı bu şeyler, bir fikir-ideoloji olabileceği gibi başka bir insan (daha doğrusu bir fikir olarak insan) da olabilir. 

Bununla birlikte, bazı şeyler bizim için objet a görevi görürken diğerleri görmez. Bunun sebebi, insanın toplumsal-sembolik alana adım atmasıyla birlikte bir ego-ideali geliştirmesidir. Ego-ideali insanın erişmek istediği ideal kişi, yani kendisinin bütünlüğe erişmiş, en mükemmel halidir. Bütünlüğe erişmenin imkânsızlığı nedeniyle ego-ideali sürekli egonun ötesinde kalır. Dolayısıyla insan, her ne kadar umutsuzca da olsa, hayatı boyunca ego ile ego-ideali arasındaki farkı kapatmaya çabalar. Bu çaba en temelde kendine gelme, bütünlüğe erişme çabasıdır. Lakin ego-idealinin yarattığı eksiklik durumu herkes için aynıyken, içeriği tamamıyla kişiseldir. Bu, insanların neden farklı ideolojilerin peşine takıldığını ya da neden farklı insanlara tutulduğunu açıklar. Özetle, mâşuk bir bakıma aşığın kendi idealize edilmiş, kemâle ermiş halidir.        
 
David Fincher’in Kayıp Kız (Gone Girl, 2014) filmi, modern bireyin dünyasında anlam, kimlik ve bütünlük arayışının bir trajedisini sunmaktadır. Kolektif olanın hor görüldüğü, atomize bireylerden müteşekkil, ‘büyüsü kaçmış’ dünyada bütünlük arayışının en temel yolu beşeri aşktan geçer. Çünkü modern bireyin dünyasında özdeşim kurulacak objet a, yani bireyi aşan yegâne anlamlı kolektiflik ve aşkınlık hali, büyük oranda, karşı cinsle kurulan birliktelikle sınırlıdır. Aşk, boğucu bir şekilde, her yerdedir. Bu sebeple, cinsler arası ilişkiler haddinden fazla önem kazanır, banalleşir. Bütünlük arayışının özel alana sıkıştırılması, ömrü kısa, abartılı ve trajik ilişkilere yol açar. 
 
Amy (Rosemund Pike) ve Nick (Ben Affleck) çiftinin ilişkileri buna iyi bir örnektir. Amy, New York’ta bir kadın dergisinde yazarlık yapmaktadır. Orta-üst sınıfa mensup, parlak bir eğitim hayatına sahip, entelektüel ve varlıklı birisidir. Aynı zamanda, annesinin Amy’nin hayatını merkeze alarak yazdığı, ‘Amazing Amy’ (Muhteşem Amy) çocuk kitapları serisiyle çocuk yaşta ünlü olmuştur. Ancak Amy çocukluğunun bir proje olduğunu ve ebeveynleri tarafından kariyer-para amacıyla kullanıldığını düşünmektedir. Anne-baba sevgisinden yoksunluk ve annesinin kurgu karakteri ‘muhteşem Amy’ gibi görünme baskısı, Amy’de diğer insanlarla bağ kurma yeteneğinin körelmesine ve sosyopatik eğilimlerin gelişmesine neden olmuştur. Ailesinin ve çevresinin kendisi için biçtiği o ‘muhteşem’ insan olmaktan bir çıkış aramaktadır.
 
Bu çıkış fırsatını bir partide Nick ile tanışmasıyla yakalar. Nick Amerika’nın ‘göbeğinden’ gelen, orta-alt sınıfa mensup, rahat ve kendine güvenen tavırlarıyla dikkat çeken, bir yandan da Amy’yi tatmin edecek kadar entelektüel kapasiteye sahip tipik bir Amerikan erkeğidir. Nick de Amy gibi yazardır, New York’ta bir erkek dergisinde yazmaktadır. Bu ikiliyi birbirine yaklaştıran birbirlerinin ego-idealleri olmalarıdır, birbirlerini bütünlemeleridir. Bu özellikle Amy için geçerlidir. Nick Amy’nin, ego-idealini, yani olmak istediği insanı yansıtmaktadır: özgür, sorumsuz ve eril.
 
Kısa süreli yoğun bir romantik ilişkinin ardından çift evlenir ve New York’ta yaşamaya başlarlar. Ancak bir süre sonra ekonomik kriz nedeniyle Nick işten çıkarılır. Ekonomik zorluklar ve Nick’in bir türlü iş bulamamasıyla birlikte evlilik hayatı sarpa sarmaya başlar. Bunun üzerine, biraz zorunluluktan biraz da evliliği canlandıracak bir yenilik arayışıyla New York’tan başka bir dünyaya, Nick’in memleketi Missouri’ye taşınırlar. Fakat aşkın ateşini yeniden canlandıracak kıvılcım burada da çakmaz. Büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanan evlilik hayatı bütünlük, anlam ve güvenlik sunan bir şey olmaktan çıkıp çifti hırpalayan bir kapana dönüşür. Başta sağladığı bütünlük dağılmaya başlar.
 
Bu sonuç aslında şaşırtıcı değildir, çünkü evlilik bir nevi ele geçirmedir. Ele geçirme, objet a’nın aşkınlığının, yani bütünlüğü ikame etme işlevi görmesinin sonu demektir. Ele geçirilen şey somutlaşır ve tikelleşir. İdeal-erişilemez olma özelliğini, bütünlük işlevi görme yetisini ve dolayısıyla olduğundan fazla olma yanılsamasını kaybeder. Bu sebeple beşeri aşklar, odağında ele geçirilmesi imkânsız bir fikir-ideolojinin olduğu siyasi aşklardan çok daha kısa sürelidir. 
 
Bunun üzerine çiftimiz zamanla birbirlerine yabancılaşarak ve birbirlerinden ayrı düşerek yeni ‘şeylerin’ peşine giderler. Amy çocuk yapmak (bebek) isterken, Nick bilgisayar oyunlarına verir kendini. Böylece, her ikisi de çocukluk yıllarına geri dönüş yaparlar. Bu durum günümüz bireyinin içine düştüğü aşk-oyuncak sarmalını gözler önüne sermektedir. İnsan sembolik-toplumsal alana girmeden önce, somut nesnelerle özdeşim kurarak bütünlüğünü kurmaya çalışır. Bu nesne, en başlarda anne iken (bebek kendisini annesinin bir parçası-uzvu sanmaktadır) daha sonraki yaşlarda oyuncaklar olur. Yetişkinlikte aradığını bulamayan, yani toplumsal-sembolik alanda anlamlı bir bütünlük ve kimlik edinemeyen bireylerin bir önceki safhaya (imaginary), geriye dönme eğilimi göstermelerine sıklıkla tanık oluruz.
 
Evliliğin istenilen sonucu vermemesinin yarattığı travmaya başka travmalar eklenir. Nick’in kendisini aldattığını öğrenen Amy çılgına döner ve intikam almaya karar verir. Bütünlüğü sağlayan aşkın son ışıltısının da ihanetle nihayete ermesi, Amy’yi derin bir boşluk ve büyük bir hayal kırıklığına sürüklemiştir. Amy ustaca bir intikam planı hazırlar. Plan, kocasının kendisini öldürdüğüne kamuoyunu inandırarak, idam cezasının yürürlükte olduğu Misouri eyaletinde kocasının yavaş yavaş yok oluşunu izlemektir. Amy’nin kaybolması medyatik bir olaya dönüşür. Nick’in bu süreçteki dikkatsiz ve umursamaz tavırlarının medyaya düşmesi kamuoyunda onu birinci şüpheli haline getirir. Burada medya manipülasyonlarının gerçekliği nasıl şekillendirdiğine ve belli algılar yaratarak adaleti nasıl etkilediğinin bir eleştirisine şahit oluruz. Lâkin yaşanan bazı terslikler Amy’nin planını suya düşürür. Amy saklandığı yerden çıkarak geri dönmek zorunda kalır. Medyanın manipülatif gücünü kullanarak geri dönüşüne mantıklı bir kılıf uydurur. Erkek şiddetine maruz kalmış kadın mağduriyeti teması üzerinden kamuoyunu ikna eder. Nick ve yakın çevresindekiler hariç hemen herkes Amy’nin hikâyesine inanmıştır.
 
Nihayetinde çift mecburen yeniden birleşir. Ama bir araya gelme, bir kavuşma değildir. Mesaj açıktır: evlilik vaadini yerine getirmez; evlilik modern insanın kapanıdır. Fincher daha önceki filmlerinden Dövüş Kulübü’ndekine (Fight Club, 1999) benzer bir şekilde kapitalist dünyanın pasif nihilist bireyinin içine düştüğü anlamsızlık çemberini gözler önüne sermek ve kırmaya çalışmaktadır. Her ikisinde de hazlara terk edilmiş değersiz bir hayatın sınırlarını zorlamaya ve bireyi harekete geçirmeye çalışmaktadır. Lâkin değer üretme noktasında referans alınacak bir aşkınlığın olmayışı ve bireyin önüne içkin bir şekilde değer üretme hedefi koymanın postmodern tavırla olan çelişkisi nedeniyle Fincher, Kayıp Kız’da da bireyi pasif nihilizmden alıp radikal nihilizmin kıyılarına taşımakla yetinmektedir. Değerden yoksun ve yaşamaya değmeyecek bir dünyanın alternatifi, olmayan değerler için dünyanın ve hayatın yok edilmesidir. O halde insana düşen, boşluğun ve boşlukta yeşeren şiddetin tadını çıkarmaktır.     
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..