Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
07.02.2015 Turist Modern Erkeğin Aileyle İmtihanı Havva Yılmaz

Turist İsveçli yönetmen Ruben Östlund’ın dördüncü uzun metrajlı filmi. Modern aile yapısında babanın rolünün sorgulandığı film, kış tatili için bir haftalığına Fransız Alpleri’ne giden İsveçli bir aileyi odağına alır. Tatilini ailesiyle birlikte geçiren fedakar bir baba (Tomas),  çocuklarının üzerine titreyen bir anne (Ebba) ile neşeli çocuklardan (Vera ve Harry) müteşekkil ailemiz, tatile oldukça eğlenceli bir şekilde başlar. Ancak tatilin ikinci gününde başlarına gelen bir olay bir anda bu mutlu aile tablosunu tamamen değiştirir. Kaldıkları otelde öğle yemeği yedikleri sırada üzerlerine düşen kontrollü bir çığ, ailenin düzenini temelden sarsar. Tomas, karların bulundukları yere gelmekte olduğunu anlayınca karısını ve çocuklarını orada bırakarak kendisini kurtarmaya çalışır. Kısa sürede, her şey normale dönünce hemen geri gelir fakat olay sırasında gösterdiği bu anlık refleks karısı Ebba'yı büyük bir hayal kırıklığına sürüklemiştir. Tomas, artık ailenin müşfik, fedakar ve bir o kadar da güçlü babası olma statüsünü yitirmiştir. Tekrar kazanmak içinse zorlu bir mücadeleye girmesi gerekmektedir. Başrollerini Johannes Kuhnke, Lisa Loven Kongsli ve Clara Wettergren’in paylaştığı filmde, bu mücadele sırasında Tomas’ın başına gelen trajikomik durumlar izleyiciye aktarılarak, aile ve ailede erkeğin rolü sorgulanır.  

Tomas’ın mücadelesi, öncelikle inkârla başlar. Ebba’nın kendisini itham ettiği suçu üstlenmek yerine, Ebba’nın olanları yanlış anladığını öne sürerek sorunu çözmeye çalışır. Daha doğrusu, üzerlerine düşen çığın korkunçluğu ve hayatta kalmalarının mükemmelliği konusunda eşiyle oluşturdukları konsensüsü vurgulayarak durumu idare etmeyi dener. Ancak Ebba Tomas’ın parlatmaya çalıştığı bu mutlu aile tablosunun çatlaklarını ona göstermekte ısrarcı davranır. Filmde, çığdan önceki mutluluğun modern hayata uyumla doğrudan ilişkisi kurulur. Aile son derece lüks bir otelde kusursuz bir hizmet almaktadır. Çocuklar da dâhil olmak üzere herkes her türlü teknolojik imkâna sahiptir. Öyle ki, doğayla bu denli içiçe olunan bir mekanda dahi düzeni elektrik, kar makinaları, yürüme bandı vb teknolojik ekipmanlar sağlar. Her akşam hep beraber elektrikli fırçayla dişler fırçalanır, internet kullanılır, sorunlar konuşularak çözülür, eşit görev dağılımı prensibi çerçevesinde sorumluluklar paylaşılır vs. Böylece, modern, orta sınıf bir ailenin tüm özellikleri bir araya gelmiştir.  
 
Filmde, makinaların ritmi, şehir hayatında olduğu gibi, günlük hayatın ve konforun bir sembolü, mevcut düzenin güvencesi olarak hissedilir. Tomas’ın çığı gördüğünde aklına gelen ilk şey onu telefonla kayda almak olması, hatta hayatta kalma güdüsüyle karısını ve çocuklarını çığın içinde bıraktığında bile telefonunu unutmaması bu açıdan hayli ironik. Öte yandan, aynı teknolojinin, Ebba’nın suçlamalarını inkar etmeye kalktığında, önüne delil olarak sunulacak malzemeyi Tomas’a kendi elleriyle hazırlattırmış olması da bu ironiyi daha karmaşık bir hale getiriyor. Tomas, üçüncü kişilere, Ebba’nın olayları aktarış biçimini onun yorumu olarak kabul ettirmeye çalışırken, Ebba bu kaçak güreşe Tomas’ın çektiği videoyu beraberce izleterek son veriyor. Yine, Ebba çığ olayının ertesi gününde Tomas’tan ve çocuklardan ayrı bir gün geçirmek istediğini belirtirken, Tomas’ın kredi kartını reddeder ve kendi kartını kullanacağını belirtir. Bir bakıma ekonomik bağımsızlığı ile Tomas’ın sarsılan otoritesine bir tekme daha atmıştır. Orta sınıf bir kadın olmanın avantajını, cesaret, bağlılık ve fedakarlık sınavında tökezleyen kocasının üzerinde bir güç unsuru olarak kullanır.
 
Ebba’nın sık sık vurguladığı mahremiyet konusu da sınıfsal bir tema olarak ön plana çıkar. Otelde tanıştığı bir kadın ile girdiği diyalog bu açıdan oldukça önemli. Ebba’nın mahremiyet konusundaki hassasiyetinin kıskançlık ve sahip olma dürtüsünden kaynaklandığını ima eden bu konuşma, kadının çok daha özgürlükçü bir perspektiften dile getirdiği  alternatif yorumlarla taban tabana zıttır. Ebba için yalnız kalmamanın garantisi olan aile, ömrün ortak paylaşımına, birlikte hareket etmeye ve uğrunda birçok başka şeyden fedakârlık edecek kadar sevmeye dayanıyorken, karşısındaki kadın için herkesin özgürce hareket edebildiği, başka şeylerden feragat etmeden de sürdürülebilecek bir birlikteliği ima eder. Kadını marjinal bulan Ebba, bir anlamda toplum adına konuşup, kadını normlara uymaya davet eder.
 
Oldukça sıradan fakat aynı ölçüde de büyük bir sorunsala değinirken, filmin yönetmenliğiyle beraber senaristliğini de üstlenen Östlund, bu anlamda, konuya sosyolojik bir perspektifle yaklaşmaya çalışmış. Ebba ve Tomas arasındaki problemin arkadaşları Mats ve  kız arkadaşı Fanni’nin ilişkisini de etkilemesi, Fanni Ebba’yla empati kurarken Mats’in Tomas’ı neredeyse Tomas’a rağmen anlamaya çalışması da bu perspektifin bir yansıması olarak görülebilir. Bu yüzden, yönetmeneleştirilerini, Ebba’yı ve Tomas’ı aynı anda anlamaya çalışarak ifadelendirmeye çalışmış. Ancak, kendisi de 1974 doğumlu olan yönetmenin Tomas’ın trajedisini daha önemli bulduğunu belirtmeliyiz. Fanni’nin dilinden, Mats ve Tomas’ın, aynı kuşağın erkekleri olarak ortak özelliklere sahip olduklarını vurgulayan yönetmen, bu bağlamda kahramanlıkla özgürlük arasında sıkışıp kalan modern erkeğin kurtuluşu sorunsalını, Tomas’ın evliliğini kurtarma çabası üzerinden değerlendirmiş.
 
Tomas’ın gözyaşları içinde suçunu itiraf ettiği sahne kadın ve erkek rollerinin, modern kalıplarının ters-yüz oluşunu ironik bir dille ortaya koyuyor. Ebba’nın Tomas’ı sakinleştirmek, babalarının gözyaşlarına dayanamayan çocuklarını teskin etmek üzere gösterdiği çaba, olayı kontrol altına alış biçimi ve nihayetinde bütün aileye kol-kanat gerişi, tam bir kırılma anını ima ediyor. Öte yandan, kendi patolojisinden kendisinin de utandığını söyleyerek aklanma yolunu tercih eden Tomas’ın asıl trajedisi tam da burada başlıyor. Hatasını kabul edip, pişman olduğunu belirttikten sonra tekrar mutlu bir aile olmaları için Tomas’a düşen zorunlu bir kahramanlığı kabul etmek. Ebba, artık sadece çocukların değil Tomas’ın da annesi olurken, Tomas, annesinin yaramazlığını affettiği mahcup bir çocuğun cesaretini kuşanmış vaziyette. Sigaraya başlayacak gücü de buradan alıyor. Fakat bu güç, otobüsteki tehlike anında kimseyi beklemeden kendisini dışarı atan Ebba’yı sorgulama hakkını ona sağlayacak genişlikte değil.
 
Modern erkeğin güçlü görünme kaygısını böylesi trajikomik bir dille ifade ederken, yönetmenin sorunun öznel bağlamlardan kopuk, sabit bir cevabının olamayacağının da farkında olduğunu belirtmek gerekir. Filmin sonunda en azından self-hater olma halinden kurtulan Tomas’ın, gerçek hayatta kahramanlıkla özgürlük arasındaki ikilemden nasıl kurtulacağına dair net bir ima bulmak pek mümkün değil. Östlund, daha ziyade, izleyicide bu konuda merak uyandırmayı hedeflemiş görünüyor. Konunun yüzeysel bir şekilde ele alınmaması için filmde vurgulanan karmaşıklık önemli. Aile içinde fedakârlıkla bencilliğin, uzaklık ile yakınlığın ya da mahrem tutulan ile ifşa olunanın o kadar da birbirinden uzak olmadığına dair bir çok gönderme var. Böylece, modern erkeğin trajedisini anlamak ve aileyle barıştırmak da daha kolay olabilir. Dolayısıyla, bir röportajında senaryo yazarken karakterlerle konuştuğunu söyleyen Östlund, Turist’le bu çabasını beyazperdeye yansıtmayı başardığı gibi, izleyiciyi de bu diyaloğa davet etmiş görünüyor. 
 
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..