Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
16.04.2015 Prenses Kaguya Masalı El Emeği Göz Nuru Bir Masal Hilal Turan

Rüzgar Yükseliyor (Kaze tachinu, 2013) isimli filmiyle jübilesini yaparak emekliye ayrıldığını açıklayan Hayao Miyazaki, hayranları için büyük hayal kırıklığı yaratmışken, efsanevi anime şirketi Stüdyo Ghibli’nin kurucu ortaklarından Isao Takahata’nın son filmi Prenses Kaguya Masalı (Kaguyahime no monogatari), Ghibli fanlarının imdadına yetişti.

Takahata’nın on dört yıl aradan sonra çektiği ilk film, yaşlı bir çiftin ormanda buldukları sihirli bir bebeği büyütme macerasını masal tadında bir anlatımla beyazperdeye taşıyor. Ay’dan yeryüzüne gelen bir genç kızı anlatan Taketori monogatari isimli onuncu yüzyıla ait bir Japon halk masalından uyarlanan bu el yapımı anime, Ghibli yapımlarının alametifarikası doğaya duyulan derin saygıyı yansıtıyor.

Bambucuk’tan Parıldayan Prenses’e

Avuç içi büyüklüğündeki prenses, bambu satarak geçimini sağlayan yaşlı bir adam tarafından parıldayan bir bambunun içinde bulunur. Prenses, yaşlı adam onu eve eşinin yanına getirir getirmez bir bebeğe dönüşür. Bu gizemli hediyeyi kabullenen yaşlı çift, onu kendi çocukları gibi büyütmeyi kararlaştırır. Çok hızlı büyüyen kıza arkadaşları Takenoko (Bambucuk) ismini verir. Küçük kız hızla büyürken yaşlı bambu satıcısı yine bambuda altın dolu bir kese bulur ve bunun Takenoko’nun bir prenses gibi yaşatılması gerektiğine dair cennetten gelen bir mesaj olduğunu düşünür. Şehir merkezine, Kyoto’ya taşınarak kızına görkemli bir konak inşa eder ve onu bir prenses gibi yetiştirmeye karar verir. Şehirde nüfuzlu biri tarafından verilen Kaguya Hime (Parıldayan Prenses) ismiyle beraber genç kızın yazgısı da değişmeye başlar.

Doğayla iç içe bir çocukluk geçiren Kaguya’yı bu masal dünyası mutlu edemez. Onun ay ışığını andıran güzelliği dillere destan olup İmparator’un kulağına kadar ulaşır ve “en güzel kadına sahip olma” tutkusuyla yanan soylular kapıda birikmeye başlar. Kaguya’nın “Bambucuk” olduğu ve arkadaşlarıyla doğada koşup eğlendiği çocukluğuna duyduğu melankolik hüzne bu defa patriyarki kâbusu da eklenir. Her şeyin “satın alınabilirlik” üzerinden değer kazandığı materyalist kent yaşamına teslim olan ailesiyle çocukluk düşleri arasında kalan Kaguya için bu yeni durum “büyümenin” dönüm noktası olur.

Kuşlar, Böcekler, Ağaçlar…

Yetişkinliğe geçişle birlikte çocukluğa duyulan özlemi ve doğadan kopuşun verdiği hüznü melankolik bir dille anlatan Prenses Kaguya Masalı, Japonya’nın sancılı sanayileşme ve kentleşmesinin alegorisi niteliğindedir. Sözlerini ne zaman öğrendiğini hiç hatırlayamadığı “kuşlar, böcekler, ağaçlar” şarkısıyla coşup oynadığı pastoral bir cennetten koparılarak, kent yaşamına özgü kaosla çıkar ilişkilerinin belirlediği bir toplumsal hiyerarşinin içine düşen Kaguya’nın hüznü, insanın dünyadaki varoluşsal hüznünü yansıtır. Miyazaki filmlerinde anlatılan büyüme sürecindeki kız çocuklarının fantastik bir dünyada yaşadığı sorunlar, Takahata’da toplumsal alanda yaşanan katı ataerkillikle ve sahip olma duygusunda açığa çıkan materyalizmle mücadeleye evrilir. Kaguya’nın dünyaya gelişi ve veda edişi fantastik öğelerle açıklansa da film, bunlardan ziyade Kaguya’nın büyüme sürecine ve kırsal yaşamdan kopup kentte sınıf atlama çabasına giren ailesiyle yaşadığı gerilime odaklanır. Bu noktada Kaguya’nın öyküsü kızların prenses olmak veya prensle evlenerek sınıf atlamak için mücadele verdiği o klasik masallardan ayrılan feminist bir ton taşır. Ailesini üzmek istemese de onun üzerinden sınıf atlama çabalarına karşı koymaya çalışan ve soylu erkeklerin evlilik taleplerini gerçekleşmesi imkânsız mucizevi görevlere bağlayan Kaguya, ekolojik ve feminist duyarlılığa sahip Ghibli animelerinin güçlü kız çocuğu karakterlerinin son temsilcisidir.

Stilize ve Dışavurumsal Çizimler

Takahata’nın bu el emeği göz nuru animesinde, Miyazaki’nin coşkulu ve fantastik çizimlerine kıyasla daha ağırbaşlı ve sanat duygusu daha yüksek çizimlere imkân tanıyan “piktoryal” bir minimalizm karşılar bizi. Hafif fırça darbeleriyle çizilmiş, sulu boya pastel renklerle boyanmış iki boyutlu imajlarla oluşturulan ve yapımı sekiz yıl sürmüş filmin her bir karesine yıllara yayılan bir emek ve sanatsal ruh yansır. Bu haliyle filmi sıradan bir animenin ötesinde bir sanat yapıtı olarak konumlandırmak daha doğrudur.

Disney animasyonlarının “hareketi” temel alan ve önceleyen “live-action” çizimlerinden farklı şekilde bu filmde, karakterlerin “duygu” durumlarına odaklanan dışavurumsal çizgiler öne çıkar. Çizimler Kaguya’nın ruh haline göre değişirken, Kaguya’nın öfke nöbeti geçirmesi çizgilere karalama ve dağınıklık şeklinde yansır. Karakterin duygu durumlarındaki değişikliklerin hareketsiz ancak deforme edilmiş çizimlerle verilmesi, dramatik etkiyi güçlendirir. Ayrıca final sahnesinde Kaguya’nın Buda ile birlikte göğe yükselişi ise Dunhuang şehrindeki Mogao mağaralarında Budist rahipler tarafından çizilen ve tarihi üçüncü yüzyıla kadar uzanan duvar resimlerinden ilham alır.

Küyerel Bir Anlatı Formu: Anime

Japonya’da II. Dünya Savaşı’nın askeri yenilgisi ve atom bombası yıkımını yaşayan nesil tarafından özgün bir görsel anlatım formu olarak yaratılan animelerde, savaş karşıtlığının yanı sıra teknofobi ve teknofetişizm arasında salınan bir tepkisellik ve savaş sonrası hızlı sanayileşme uğruna yaşanan çevre felaketlerine karşı ekolojik duyarlılık öne çıkar. II. Dünya Savaşı’nın çocukları olan yönetmenlerin elinde, savaşın yıkıntıları arasında “bir kaçış alanı” olarak filizlenen animeler, savaş sonrası Amerikan işgalinin etkisiyle Amerikan animasyonlarından etkilenerek ortaya çıktı. Ancak zamanla Japon resim geleneğiyle anlatı formları başta olmak üzere Japon kültürünün damgasını vurduğu özgün ve özel bir görsel anlatı formuna dönüştü ve hızla küreselleşmeye başladı. Japonya’nın Walt Disney’i olarak anılan Stüdyo Ghibli ise animelerin küreselleşmesinde en ciddi paya sahip aktörleri bünyesinde barındırıyor.

Bir Anime Auteur’u: Takahata

Hayao Miyazaki ile birlikte Studio Ghibli’nin kurucu ortaklarından olan Isao Takahata da bu önemli aktörlerinden biri. Çocukluğumuzun efsane çizgi filmi Heidi’nin yanı sıra, Güneşin Prensi Horus (1968), Gökteki Kale (1986), Ateşböceklerinin Mezarı (1988), Dün Gibi (1991), Pom Poko (1994) ve Komşum Yamadalar (1999) gibi birçok önemli filme damgasını vurmuş bir yönetmen Takahata. Diğer anime yönetmenlerinden farklı olarak bilimkurgu ve fantastik türlerden çok Yeni Gerçekçilik ve Yeni Dalga sinemasından etkilenen Takahata’nın özellikle Ateşböceklerinin Mezarı filmi Yeni Gerçekçililiğin animedeki temsili gibidir.

II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan acıları, Kobe’ye yapılan bombardıman esnasında annelerini kaybeden iki kardeşin hayatta kalma mücadelesi üzerinden yansıtan Ateşböceklerinin Mezarı, anti-militarist çizgisi ve o dönemin Japonya’yı Japonlardan önemli gören yayılmacı ve milliyetçi reflekslerine getirdiği eleştirilerle öne çıkar.

Pom Poko ise içlerinde yaşadıkları son orman parçasını insanların betonlaşma ihtirasına karşı canla başla savunan rakunların mücadelesini anlatan ve yine endüstriyel kapitalizmle birlikte doğadan kopuşu eleştiren fantastik bir yapımdır. Komşum Yamadalarda ise Takahata alışılmışın dışında bir animasyon üslubu benimser; kareleri ve arka planları sulu boya olarak hazırlatır.

Takahata, kendine has stiliyle, Miyazaki ile birlikte “auteurist animenin” usta isimlerinden biri olarak dikkat çeker. Prenses Kaguya Masalı’nda bu stilize estetiği çok daha üst bir düzeye taşıyarak sürdürür. Prenses Kaguya Masalı, Ghibli tarzı epik öyküleri özleyenler için sulu boya çizgileri, pastoral tasvirleriyle görsel ve işitsel bir şölen sunar.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..