Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
05.06.2015 Marnie Oradayken Ghibli’den Bir Öze Dönüş Hikâyesi Rüveyda Temel
 1985 yılında kurulan Japon animasyon film stüdyosu Studio Ghibli, animasyon dünyasına birçok eser kazandıran verimli bir kaynak olmasının yanında, usta-çırak ilişkisi içerisinde teşekkül eden bir okul işlevi de görür. İşte Ghibli bünyesinde yetişmiş, birçok filmde çeşitli görevler almış yönetmen Hiromasa Yonebayashi Aşırıcılar (Kari-gurashi no Arietti, 2010) filminin ardından çektiği ikinci filmi Marnie Oradayken (Omoide no Mânî, 2014) ile karşımızda. Joan G. Robinson’un 1967 yılında yayımladığı aynı isimli popüler çocuk romanından uyarlanan, Studio Ghibli’nin son filmi olarak lanse edilen anime, terk edilmiş gizemli bir ev ve burada görülen esrarengiz bir kızın hikâyesini anlatıyor.
 
Astım hastası on iki yaşındaki Anna hiçbir arkadaşı olmayan, duygularını pek belli edemeyen, içine kapanık, evlatlık bir kızdır. “Bu dünyada çıplak gözle görülemeyen sihirli bir daire var.” sözünden hareketle kendisini dairenin dışında görerek toplumdan soyutlayan Anna, çizdiği resimlerle kendine ait âlemde yaşar. Hastalığının iyice nüksetmesiyle şehirden uzaklaşıp havası daha temiz olan bir yere gitmesi uygun görülen Anna, üvey annesi tarafından yakınlarının bulunduğu bir kasabaya gönderilir. Burada insanların hayaletli olduğunu rivayet ettikleri bataklık kenarındaki terk edilmiş konak Anna’yı kendisine çeker. Çünkü rüyalarına giren sarı saçlı kızı (Marnie) burada görmüştür. Anna ve Marnie bir süre beraber vakit geçirirler, ta ki eve yeni birilerinin taşınmasıyla Marnie ortadan kayboluncaya kadar. 
 
Kendi Benliğine Dönüş
Film temelde Anna ve Marnie arasındaki ilişki üzerine kurulur. Sakin ve ürkek bir kız olan Anna’nın karşısında, küçük yaşlardan beri pek çok sıkıntı çekmiş ancak buna rağmen neşeli, iyimser, bir nevi Pollyanna olarak görebileceğimiz Marnie vardır. Yalnızlıklarını paylaşan bu iki arkadaş aynı zamanda bir elmanın yarısı gibi birbirlerini tamamlar. Kısa zamanda birbirlerinin sırrı olan bu iki kız arasında kurulan dostluk, bu ilişkinin daha derinlere dayandığını gösterir.
 
Anna Marnie sayesinde sadece arkadaş bulmakla kalmaz, daha da önemlisi kendini bulur. Esasen Marnie’yi arayışı kendini arayışıdır. Daha ilk karşılaşmalarından itibaren Anna yavaş yavaş benliğinin farkına varır ve kendini tanımaya başlar. Çünkü onun rahatsızlığı fiziksel olarak nefessiz kalmasından ziyade, dünyadaki varoluşunun ruhunda yarattığı sıkıntıdır. Bu sebeple kendi kabuğuna çekilen, memnuniyetsiz ve kendinden nefret eden Anna için Marnie, hayata tutunacağı bir dal olur. İşte Anna’nın daima elinden tutarak hayata karşı bakışını değiştiren, geçmişle gelecek arasında bir köprü vazifesi gören Marnie filmin kilit noktasını teşkil eder.
 
Anna, günlük vasıtasıysa ama daha çok da sezgileriyle Marnie’nin peşinden gittikçe kendi geçmişine, özüne yönelir. Özellikle dramatize edilen final sahnesiyle aile hikâyesine dönüşen filmde aile mefhumu sevgi, ilgi gibi insani duygular bakımından ele alınır. Hayat şartları insanları belli bir yere getirir ancak insani yönümüzü oluşturan duyguları koruyabilmek önemlidir. Keza burada evinde partiler, balolar düzenleyen, zengin ancak gönüllerince gezip eğlenmek için çocuğu hizmetçiye bırakan Marnie’nin ilgisiz anne-babası ile devletten aldığı yardım parasını gizleyen, Anna bunu öğrendiğinde kendini yük olarak görse de onu öz evladı gibi sevip sahiplenen üvey anne üzerinden bir mukayese söz konusu. 
 
Rüya ile Gerçek Arasında
Ghibli animasyonlarında sıkça işlenen Japon kültürü, çevre sorunları konularına, burada festival ve çocukların çöp toplaması gibi kısa sahnelerle üstünkörü değinilir. Yine filmde modernite ile şehrin değişen yüzü de kısaca geçiştirilir. Miyazaki filmlerinde gördüğümüz fantastik öğeler yerine gizemli, esrarengiz ama gerçek unsurlara yer vermeye çalışan film, rüya ile gerçeğin beraber yürüdüğü ince çizgide tökezlemekten de kurtulamaz. Klasik bir öyküye dayanan insana özgü yalnızlık, arkadaşlık, dostluk gibi konuları dramatik ve duygusal çerçevede ele alan film yer yer de melodram havasından sıyrılamayarak klişeye düşer. Hikâye akışındaki bazı aksaklıklar, merak unsurunun film içindeki dengesizliği, finalinde olayları apar topar bir yere bağlama telaşı gibi kusurların yanında film, tabiatın güzelliğini canlı renklerle gerçekçi ve ayrıntılı bir çizimle vermeye çalışır. Ancak bunun yanında bir özgünlük ortaya koyamaması hasebiyle de klasik bir anime çizgisinden sıyrılamaz.
 
Rüzgar Yükseliyor ve Prenses Kaguya Masalı gibi ustaların elinden çıkmış yapımların ardından Marnie Oradayken seyirciyi biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da büyük bir beklentiye girilmediği takdirde izlenebilecek bir uyarlama olarak karşımıza çıkıyor. Umarız ki denildiği gibi bu, Studio Ghibli’nin son filmi olmaz ve film arkadan yetişen animasyon yönetmenlerinin daha iyi işler çıkaracağı bir basamak görevi görür.  
 
 
 
 
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..