Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
29.09.2015 Küçük Prens Küçük Prens Büyük Hikâye Betül Durdu
Antoine de Saint-Exupéry’nin ilk kez 1943’te yayımladığı Küçük Prens’in hikâyesi uzun yıllar geçmesine rağmen hala opera, tiyatro ve şarkılara ilham vermeye, sinemaya uyarlanmaya devam ediyor. Edebiyat dünyasının en sevilen kitaplarından olan Küçük Prens, bu kez Kung Fu Panda ile animasyonda dikkatleri üzerine çeken Mark Osborne’un yönetmenliğinde aslına sadık kalınarak ancak salt bir uyarlamadan da uzak bir şekilde yeniden sinema perdesinde hayat buldu. Film, annesi tarafından kolejde okuyabilmesi için sürekli ders çalışmaya zorlanan ve çocukluğu elinden alınmış küçük bir kızın Antoine de Saint-Exupéry’yi canlandıran Pilot sayesinde Küçük Prens ile tanışmasını anlatıyor.
 
Farklı animasyon tekniklerinin bir arada kullanıldığı film, Küçük Prens’in asıl hikâyesinin anlatıldığı bölümleri stop-motion tekniğiyle ayırarak animasyon içerisinde bile gerçek ile hayal ayrımını sağlarken hikâyesiyle de Küçük Prens’in kendisinden ziyade onun sevenlerinin anlam dünyasında yarattığı değişikliği ortaya koyuyor. Bu yüzden filmin ilk yarısında Küçük Prens’e rastlayamıyoruz fakat ikinci bölümde hayal edilenin çok ötesinde “gerçek” bir Küçük Prens çıkıyor karşımıza. Hikâyenin kitabın dışına taşmasıyla film, hâlihazırda var olanı daha da zenginleştirerek sunuyor seyircisine. Farklı bir bakış açısıyla ele alınan Küçük Prens’in hikâyesi, günümüz dünyasının insanlık üzerindeki aşındırıcı etkisiyle birlikte düşünüldüğünde rutin hayatın insan ruhunu parçaladığı nispeten “distopik” bir dünyada yeniden yorumlanmış oluyor böylece. Yalnızca kitabın dünyasındaki naif kötülükleri yansıtmakla sınırlı kalmayan film perdenin arkasına da bakmayı ihmal etmiyor ve insanın dünyayla kurduğu faydacılık esasına dayalı ilişkisinde yok edici tavrına dikkatleri çekmeyi başarıyor. Bu doğrultuda “profesyonelce” aydınlatılmış şehirlerde neden gökyüzünde tek bir yıldız bile görülemediği sorusuna kendince getirdiği açıklamayla, kitapla arasındaki bağlantıyı daha da sağlamlaştırıyor. Hafızasını yok ederek insanı plazalarda gönüllü çalışan kölelere çeviren sistemin bir zamanlar hafife alınmış her şeye sahip olma hırsından kaynaklandığına işaret ediyor.
 
Çocuk olmanın tehlike arz ettiği yetişkinlerin dünyasında ve Küçük Prens’in bile sıradanlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı şartlarda insanın tutunacağı yegâne şey yine çocukluğu. Film hayatın doğadan uzak mekanik bir düzende sürüp gittiği zamanda, yetişkinlerin kazanma hırsları arasında, çocukluğunu kaybetmiş küçük bir kızın içindeki Küçük Prens’i keşfetme serüvenine tanık ediyor seyircisini. Bu sebeple de film, insanın en saf hali çocukluğa yani öze dönüş hikâyesi niteliğinde ve yetişkinlerin tüm “aklını kullan” dayatmalarına rağmen insanın en iyi yüreğiyle görebildiğini söylüyor.

 
Küçük Prens (The Little Prince), milyonları aşan okuyucularından birinin kitabın kendisine açtığı yeni ufukları kitaptaki satırlarla harmanladığı farklı bir uyarlama. Hatta bir bakıma Antoine de Saint-Exupéry’nin çocuklar ve hala çocuk kalmayı başarabilen yetişkinler için yazdığı kitabının karşılık bulması olabilir. Çünkü Küçük Prens, yalnızca çocuklar için yazılmış bir kitap olmadığı gibi film de yalnızca çocuklar için yapılmış bir animasyon değil. Fakat anlatılanlar ancak bir çocuk kalbiyle bakıldığında görülebilir nitelikte.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..