Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
19.12.2015 Nadide Hayat Mutluluk Hakkında Her Şey Havva Yılmaz

Çağan Irmak’ın yeni filmi Nadide Hayat (2015) dün gösterime girdi. Film, ömrünü insanları memnun etmeye harcamış sıradan bir ev kadının, eşinin vefatının ardından hayatında yeni bir sayfa açma çabasını konu ediyor. Eşinin ve çocuklarının mutluluğuna odaklanan,  herhangi bir meslekte kariyer edinmenin yanı sıra eğitimine devam etmeyi bile gündeminden çıkarmış olan Nadide’nin (Demet Akbağ), artık kendisi için bir şeyler yapmaya,  “yarısını başkaları için yaşadığı” hayatını kendisi için yaşamaya başlaması, çevresinin şaşkınca şahit olduğu bir başarı öyküsüne dönüşüyor ve izleyiciyi eğlenceli bir seyre davet ediyor. 

İlk bakışta, filmin Çağan Irmak’ın genel çizgisinin biraz dışına çıktığını söylemek mümkün. Bugüne kadar izleyiciyi ağlatarak popülaritesini arttıran yönetmenin, bu defa güldürmeyi tercih etmiş olması, sürekli çalıştığı Çetin Tekindor, Şerif Sezer, Hümeyra gibi isimlere bu filmde yer vermemesi,  filmi bir parça farklılaştırıyor. Galada, filmi “sadece moral vermek ve gülümsetmek” niyetiyle çektiğini ifade eden yönetmenin bu anlamda amacına ulaştığı söyleyebiliriz. Ancak yine kendi sözleriyle “kostümler değişse de içindekinin aynı” Çağan Irmak olduğunu da belirtmek gerek. Filmin konusundaki naiflik, içeriğindeki hafiflik, kurgunun ve karakterlerin iddiasızlığı, akışın hızlı ve az süprizli oluşu gibi bir çok ortak nokta bu seyrin bir Çağan Irmak imzası taşıdığını belli ediyor.

Filmin vermek istediği mesaj ise bu ortaklığı en belirgin şekilde güçlendiren unsur. Nadide’nin toplumun kendisine biçtiği rolü oynamayı reddederek hayatının kumandasını eline alması, kimse ona inanıp ciddiye almazken, onun bu konuda ısrar etmesi, kimseyi kırıp incitmeden “bu hayat benim” diyebilmesi, Çağan Irmak filmlerinin “hayat anlaşılmayacak kadar karışık ve bunun için uğraşmaya değmeyecek kadar kısa, öyleyse içinden nasıl geliyorsa öyle davran” şeklinde özetlenebilecek ana temasının, 45-50 yaşlarında bir kadının yaşadıkları üzerinden aktarılması anlamına geliyor. 

Nadide’yi eşinin vefatıyla düştüğü boşlukta karşılayan renkli alternatiflerin hiçbirinin tatmin etmemesinin sebebi, hepsinin toplumun makul bulduğu, onun yaşında ve konumunda bulunan, torun sahibi, dul bir kadın için uygun gördüğü seçenekler olması iken; afla okula dönmek, ona yıllar önce yarım bıraktığı bir işi tamamlamak gibi görünüyor. Alacağı diplomayla yeni bir hayata değil belki ama bazı şeylere yeniden başlamayı arzulayan Nadide’nin, karşısına çıkan engellerle optimist bir perspektifle mücadele etmesi, hatta onları fırsata çevirmesi de “kendisi için yaşama” azmini pekiştiriyor. 

Ancak, bu tema diğer Çağan Irmak filmlerinde olduğu gibi yine sahici bir kendini tanıma çağrısına dönüşmeden popülist bir çerçevede sınırlı kalıyor. Hatta bu defa çok daha fazla klişeye başvuran yönetmenin, gişeyi giderek daha fazla önemsediğini söyleyebiliriz. Bir yandan ajitatif televizyon programlarını, kalıplaşmış abla-teyze muhabbetlerini eleştirirken, diğer yandan mutluluğun toplumun tüm eleştirilerine kulak tıkayıp, heveslerinin peşinden gitmekle mümkün olduğu gibi yüzeysel bir “kendini gerçekleştirme” klişesine başvurmak, kadının sakarlığı üzerinden doğan aşk, amaçsız bir gençlik profili, evliliğin ve ailenin kadının hayatını kısıtlaması vb unsurları klişe eleştirisi gibi sunmak aksi halde pek mümkün olamazdı. 

Öte yandan, filmin Nadide hanımın torun büyüten bir ev hanımı olarak mutluluk ihtimalini en son düşünülecek seçenek olarak sunduğunu da eklemek gerek. “Hayat deneyip yanıldıklarımızdan ibarettir” ya da “diyenler sadece konuşanlardır” gibi beylik mottoların meşrulaştırdığı bir “hayatın tadını çıkarma” mesajının hâkim olduğu film, kendi hayatlarımıza “nadide” bir kıymet biçerken, yaşadıklarımızın  “başkaları” ile değer kazanması, başkaları ile kendimiz arasında tercih yapmak zorunda kaldığımız durumlarda gösterdiğimiz “nadide” fedakârlıkların mutluluğumuzdaki payı gibi farklı boyutları mesele etmiyor. Bunun yerine biraz çevrecilere, biraz LGBT bireylere göz kırparak gişenin sınırlarını genişletmeye çalışıyor. İzleyicinin yüzünde bıraktığı uçucu tebessüme bakarak ve salonların çok daha yüzeysel popülist filmle dolup taştığı gerçeğini göz önünde bulundurursak, filmin ehven bir alternatif olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, Mustafa Hakkında Herşey (2004) gibi kaliteli bir filmi Türk sinemasına kazandırmış bir yönetmen için çıtanın hayli düşmüş olduğunu belirtmek gerek.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..