Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
13.08.2016 Veronique'in İkili Yaşamı Weronika’dan Véronique’e Öznenin Serüveni Betül Durdu

Andrej Wajda, Roman Polanski gibi Lodz Film Okulu’ndan yetişen Krzysztof Kieslowski, Polonya sinemasının canlanmaya başladığı yetmişli yılların öne çıkan yönetmenlerinden. Bu yıllarda Kieslowski belgesel filmlerinin yanı sıra zaman zaman denediği televizyon dramalarıyla kurmaca sinemaya kapı aralar. Nihayet 1979’da çektiği Kamera Kurdu’yla (Amator) Avrupa’da dikkatleri üzerine çeker. Ancak Kieslowski’nin Avrupa sinemasında yer edinmesini sağlayan kuşkusuz, Sonsuz (Bez Konca, 1985) ve semavi dinlerin çerçevesini oluşturan on emri ahlâk-etik ekseninde tartıştığı Dekalog (1988-1989) serisidir. Dekaloglardan sonra gelen Véronique’in İkili Yaşamı (La Double Vie de Véronique, 1991) ise çekildikten yirmi beş yıl sonra ve yönetmenin yetmiş beşinci doğum günü sebebiyle Türkiye’de ilk defa vizyona girdi.  

Véronique’in İkili Yaşamı, Kieslowski sineması için dönüm noktasıdır ve yönetmenin Polonya döneminin sonunu, Fransa döneminin başlangıcını ifade eder. Film aynı zamanda Kieslowski’nin yaşadığı ufuk değişiminin ilk ve en önemli ürünüdür. Filmografisini belgesellerle başlatan yönetmen daha sonra gerçeğin filme alınmasından ziyade metafiziksel olgulara ayna tutmayı tercih eder. Bu doğrultuda hikâyeleri de olaylardan durumlara yönelir. Dekalog serisinde uzun bir giriş yaptığı varoluşa dair küçük detaylar Véronique’in İkili Yaşamı’nda yönetmenin esas meselesi haline gelir. Film, daha sonra Üç Renk üçlemesiyle Fransa bayrağının renklerini farklı bir yoruma tabi tutan Kieslowski sinemasının gidişatı hakkında önemli ipuçları içerir.

Görünmez Bağlar
Kieslowski filmlerinde, insanlar arasındaki görünmez iplerden bağları yakalamaya çalışır. Bu sebeple tüm Dekalog serisi aynı sitenin farklı dairelerinde geçer veya filmlerden herhangi birindeki figüran sonraki bölümlerde ana karakter olarak karşımıza çıkar. Benzer şekilde Üç Renk üçlemesindeki karakterler ortak zaman ve mekânlarla birbirine bağlanır. Böylece filmlerarası bir varoluş ve etkileşim alanı inşa eder. Peki, insanlar birbirine bu kadar bağlı olduğuna göre ipleri bağlayan ya da elde tutan kimdir? Kieslowski bu sorunun yanıtını Véronique’in İkili Yaşamı’nın çözüm sahnelerinden biri olan kukla şovunda verir. Herkes pürdikkat sahibi bilinmeyen eller tarafından yönetilen kuklaları takip ederken Véronique, kuklacının aynada yansıyan görüntüsünü izler. Yönetmen mutlak bir yaratıcının varlığına işaret eder ve kader kavramını akla getirir.
 
Öte yandan kukla örneğinin aksine, Kieslowski’nin tanrı algısı katı bir kaderciliğin uzağındadır. Açıklanamayan irrasyonel ilişkilerin varlığını kabul etmekle birlikte onun karakterleri özgür iradeden yoksun değildir, tuhaf rastlantıların arasında her daim kendi yollarını çizerler. Véronique’in kuklacının farkında olması bu bağlamda değerlendirilebilir. Kieslowski de tanrıyı düşündüğünde aklına Eski Ahit’in tanrısının geldiğini, onun da sert ve acımasız olduğunu fakat insanlara daha fazla özgürlük ve sorumluluk alanı bıraktığını söyler.(1) Bu anlayışı doğrultusunda karakterleri, kader denilen bağlayıcı bütünün hem etkileyen hem de etkilenen parçalarıdır.

İhtimaller ve Tercihler
Véronique’in İkili Yaşamı’nda, bedenleri ve duygularıyla birbirinin tıpatıp aynısı Leh Weronika ile Fransız Véronique’in yaşamları paralel seyreder. Weronika arzularının peşinden gitmek adına daha hesapsız davranabilirken onun yaşadıkları Véronique’te kaynağı belirsiz tecrübeler olarak yer bulur. Weronika’yla aynı yoldan gitmek veya gitmemek arasında tercih yapma zorunluluğu Véronique’in temel gerilimidir. Sonuçta Weronika’nın deneyimleri Véronique’in kararlarını etkiler. Biri şarkı söylemek adına ölümü göze alırken onun tecrübesi diğerinin hayata daha temkinli yaklaşmasına ve müziğe olan ilgisini öğretmenlikle sınırlandırmasına neden olur. Karakterler arasındaki bağ ve ortak kardiyolojik çizgileri basit ama güçlü bir görsel çözümleme kullanılarak, ayakkabı bağcığı ile ifade edilir. Bağcığın yanı sıra bir diğer bağlayıcı unsur da müziktir. Aynı müziğe duydukları tutku, karakterlerin hislerinden doğan mistik gerilimi yansıtır.
 
Yönetmen karakterleri birlikte düşünmemizi sağlar fakat asla tam olarak birbirine indirgemez. Her ikisi için de bir kırılma noktası teşkil eden birbirlerini görmeleri bile farklı zaman aralıklarında kurgulanır. Weronika sahneden ayrılırken doğumu temsil eden başka bir sahneyle Véronique’in hayatı başlar. Karakterlerin kararlarını sezgi yoluyla ortaklaşan tecrübelerin belirlemesi bir yerden sonra hayatlarının farklılaşmasına yol açar ve film, yol ayrımında takip edilmesi muhtemel sonsuz sayıdaki yolun yalnızca ikisinin vardığı noktayı gösterir. Kieslowski’nin ülke dışında çektiği ilk film Véronique’in İkili Yaşamı’nın Polonya’dan Fransa’ya uzanan hikâyesi yönetmenin hayatından izler taşır. Kieslowski sineması da Polonya’da türlü tecrübelerden geçip Fransa’da zirveye ulaşır.
 
Kieslowski, Véronique’in İkili Yaşamı’yla ikinci bir yaşam şansı olmayan insana seslenir, ondan kararlarını nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte düşünmesini ister. Yönetmene göre insan davranışlarının sonuçlarını bilemeyeceği için dikkatli yaşamalıdır ve bunu filmde çift-gezer (doppelgänger) motifini kullanarak farklı kararların yol açtığı farklı hayatlarla gösterir. Çift-gezer kavramı gerek sinema gerek edebiyatta sıkça kullanılan bir motiftir fakat Kieslowski’nin yorumuyla farklı bir çehreye bürünür. Dostoyevski’nin Öteki romanında ya da Matrix (1999), Dövüş Kulübü (Fight Club, 1999), Ölüm Korkusu (Vertigo, 1958) gibi örneklerde şizofreniyle karışık bir biçimde alter ego ve egonun çatışması olarak sunulur. Çift-gezerlerin biri diğerinin ulaşamadığı idealin, nefretin odak noktasıdır veya farklı şartlarda olgunlaşmayı başarabilendir. Véronique’in İkili Yaşamı’nda ise ego ve alter ego birbirinin varlığından habersizdir, aralarındaki bağ hisler üzerine kurulmuştur ve birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Aksine uyumluluk ve ortaklık söz konusudur. Çift-gezer temasını Üç Renk: Kırmızı’da (Trois Couleurs: Rouge, 1994) da benzer şekilde kullanır yönetmen. Yargıç ve Auguste yaşlılık-gençlik karşıtlığı içerisinde birbirilerinin yaşamsal ikizidir. Hayatlar arasındaki bu birlik duygusu dolayısıyla tek bir öznenin varlığına işaret eder.
 
Véronique’in neden iki kukla yaptığını sorduğunda kuklacının “Zamanla yıpranabiliyorlar.” cevabı Kieslowski’nin çift-gezerlerinin birbirini ikame etmek üzere var olduklarını gösterir. Bu çerçevede Véronique’in yaşamı da Weronika’nın kararları neticesinde olası pürüzlerden nispeten arındırılmış bir yolda ilerler ve yönetmeninkine benzer şekilde Polonya’da yarım kalan bir hayat Fransa’da tamamına erer. Polonya’da yaşamını yitiren Weronika’nın ardından Fransa’da Véronique olarak yaşamaya devam eden ise filmin esas karakteri olan ortak ruhtur.
 
 
(1) Danusia Stok, Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor, çev: Aslı Kutay Yoviç, Agora Kitaplığı, İstanbul 2010, s. 126.
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..