Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
19.09.2017 Maymunlar Cehennemi: Savaş İnsanlık Kavgası Aybala Hilâl Yüksel

Pierre Boulle’ün 1963 tarihli romanı Maymunlar Gezegeni, sinemaya en çok uyarlanan kıyamet sonrası anlatılardan. Boulle’ün romanı insanlığın bütün medeniyet birikimini yitirdiği ve dünyanın maymunlar tarafından ele geçirildiği karanlık bir geleceği betimler. İnsanlığı kendisi dışında bilinç sahibi yaratıklarla karşı karşıya getiren benzer anlatıların aksine, tanıdık bir rakip seçen Maymunlar Gezegeni daha önce sorulmamış çarpıcı sorulara kapı aralar. Boulle romanında, insan olmanın emaresi muhakeme kabiliyetindense maymunun temsil ettiği taklitçiliğin, uzun vadede daha faydalı bir hayatta kalma yeteneği olabileceği gibi iddialarda bulunmaktan çekinmez. Veyahut geçtiğimiz günlerde kendi dilini geliştiren yapay zekânın fişinin çekilmesiyle yeniden gündeme gelen dil-bilinç ilişkisine dair tartışmaları, hikâyesindeki maymunlar ile insanların değişen rolleri üzerinden anlamaya çalışır.   

Medeniyet ve Sömürgecilik
Romandan uyarlanan ilk film Maymunlar Cehennemi (The Planet of the Apes, 1968) orijinal eserdeki izleği büyük oranda takip eder ve Boulle’ün romanının özgün yönlerini başarıyla yansıtır. Öte yandan Maymunlar Gezegeni’nin sonraki uyarlamalarının büyük bölümü romandaki ufuk açıcı tartışmaları es geçerek, ana akım post-apokaliptik anlatıların klişeleriyle yetinir: Tabiat, bir gün kendisine durmaksızın müdahale eden insanoğlundan intikamını (yine) alacaktır. İster uzaylı ister robot isterse maymun olsun fark etmez; bilinç kazanan yeni tür ile insan arasındaki etkileşim, yalnızca iktidar mücadelesi açısından ilgiye değer görülür. Böylesi bir bakış açısıyla kurgulanan ve romandaki olay örgüsünün evvelini göstermeyi hedefleyen (2011 yılında Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes) ile başlayan) yeni üçlemede özgün hikâye tamamen insanlık tarihinin açmazları bağlamında ele alınır. Özellikle Matt Reeves’in yönetmenliğinde kotarılan son iki film, Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes, 2014) ile Maymunlar Cehennemi: Savaş (War for the Planet of the Apes, 2017), iki ırkın mücadelesini anlatırken medeniyetlerin kanlı tarihini perdeye taşır.
 
Üçlemenin ilk filminde, Caesar’ın liderliğinde bilinç kazandıktan sonra hayvan barınaklarından, hayvanat bahçelerinden ve tıbbi deney laboratuvarlarından firar eden maymunlar ormanda gözlerden uzak bir hayat kurar. İkinci filmde zor zamanlar yaşayan insanoğlunun enerji kaynaklarının bulunduğu ormana geri dönmesi, maymunlar ile insanlar arasındaki gerilimin başlangıcı olur. Maymunların eksikliğini hissetmediği ve kullanmayı bilmediği halde topraklarında bulunan elektrik santrali, insanlığın hayatta kalan son unsurları için elzemdir. Böylelikle bilindik hikâye bir kez daha başlar, insanlık medeniyetini geliştirmeye yarayacak kaynakları sağlamak için kendisinden daha aşağı gördüğü bir başka unsur üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışır. Yıllarca insanların kölesi olarak yaşayan ve mutlak hâkimiyetin diğer unsurları köleleştirmekten geçtiğini öğrenen bir grup maymunsa, türler arasındaki savaşın fitilini ateşler. Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti ile birlikte serinin yolu insanlığın sömürgecilik tarihi ile kesişir. 
 
Gerekli Faşizm
Maymunlar Cehennemi: Savaş ile seriye dahil olan yeni karakter, Albay, üçlemede canlandırılan bu sömürgecilik savaşına yeni bir boyut kazandırır. Maymunların karşısında fiziksel anlamda çok daha dayanıksız olan insanların neslinin tükenmeye başladığını gören Albay, kendi kolonisinde kendi kurallarıyla hükmettiği faşist bir yönetim kurar. Albay askerlerine, çoğunluğun iyiliği için gerektiği kadar kötülük yapmayı, insanlığı kurtarabilmek maksadıyla insanlıktan çıkmayı göze almak zorunda olduklarını talim eder. Kendisine kuvvetli bir sevgi ile bağlı olan askerleriyle birlikte, maymun topluluğunun yanı sıra kendisinin yöntemlerini tasvip etmeyen diğer kolonilerden insanlarla da savaşır. Ayrıca tutsak ettiği ve açlığa mahkum ettiği maymunları, çalışma kamplarında çalıştırarak, diğer insan unsurlarına karşı giriştiği savaşta elini güçlendirmeye uğraşır.
 
Maymunlar Cehennemi: Savaş’ta çizilen Albay karakteri gerek edebiyatta gerekse sinemada daha önce tanıştığımız bir başka aykırı kolonizatörü fazlasıyla hatırlatır. Albay gerek fiziksel özellikleri gerekse yaptırımlarıyla, sömürgecilik hakkında yazılmış klasik eserlerden Joseph Conrad imzalı novella Karanlığın Yüreği’nin en kritik kahramanı Kurtz’la dikkate değer benzerlikler taşır.(1) Romanın kahramanı Kurtz, fildişi avı için Afrika’ya gelen İngiliz şirketlerinden birinin Kongo’daki önemli temsilcilerindendir. Karanlığın Yüreği’nin önsözünde Owen Knowles’ın belirttiği gibi “Kurtz bu zorba imparatorluğun yarattığı gerçek bir Deccal gibi davranarak emrinde çalışanlardan kayıtsız şartsız itaat bekler ve günümüzde soykırım olarak nitelendirilebilecek bir politikayı kafasında canlandırabilir”(2)
 
Delilik ile dâhilik arasındaki çizgide tasvir edilen, ancak onu tanıyan herkeste büyük bir hayranlık uyandıran Kurtz’un aşırılıkları sömürgeci zihniyetin çıkmazlarına dair ipuçları ile doludur. Afrika’da bulunan ve yüksek amaçlarla burada olduklarına inanan bu sömürgeci Avrupalıların eylemlerinin meşruiyetini korumalarının kilit noktası, düşmanlarının kendileri gibi insanlar olmadığı; hayvan, vahşi, yamyam vb. aşağılık bir mahluk oldukları düşüncesidir. Haliyle ortada ne cinayet ne de soykırım olduğunu kabul ederler. Fakat Kurtz düşmanını yakından tanır. Savaştığı bu ırkla arasındaki benzerlikleri keşfetmesi Kurtz’un dehasının da cinnetinin de anahtarıdır. “Esasen aydın bir toplumun ürünü olan ve Afrika’ya “ışık” götürmek gibi yüce bir görevle kendisini özdeşleştiren bu Avrupalı maşa, emperyalist sloganlara safça kanarak ihanete uğramış, devraldığı varsayımların yalanlara dayandığı anlaşılmış ve manen iflas etmiş, önemsiz bir insan olarak foyası meydana çıkmıştır.”(3) Batı medeniyetinin tatminsizliklerini bünyesinde taşıyan Kurtz’un sonunu getirense, en nihayetinde küçümsediği ve zapt etmeye çalıştığı tabiat karşısındaki çaresizliği olur, tıpkı Maymunlar Cehennemi’nin Albay’ı gibi.
 
Maymunlar Cehennemi: Savaş’ın kurgusunda, tüm tutarsızlıklarına rağmen Albay karakteri ağırlığını koyar. Türünün devamını sağlamak konusunda en az maymunların bilge lideri Caesar kadar, hatta belki ondan daha da fazla ileri gider. Adımlarını zor zamanlarda liderlerden beklenen kararlılıkla atar. İşin ilginç tarafı, hikâyenin sonunun en baştan belli olmadığını (yani bildiğimiz manada insanlığın sona ereceğini ve maymunların gezegene hükmedeceğinin bilinmediğini) varsaydığımızda, insanlığın tek olası kurtuluş seçeneğinin Albay’ın yolundan geçmesidir. Medeniyetlerimizin tarihi, ihtirasların peşinde çıkmaz sokaklara giren, kendisini soktuğu açmazlardan kurtulmak için “ürkütücü olsa bile gerekli” faşizmlere sığınan ahvalimizin tekerrürüyle dolu. Bu yüzden olsa gerek, yazılan ve filme alınan tüm distopya anlatıları, kurulan türlü çeşit kıyamet senaryoları, geçmişin hayaletleriyle yüzleşmekten ileri gidemiyor.
 
 
(1) Maymunlar Cehennemi: Savaş’ta duvar yazıları arasında göze çarpan “Ape-ocalypse now” ile Karanlığın Yüreği’nin sinema uyarlaması Francis Ford Coppola imzalı Kıyamet (Apocalypse Now, 1979) filmine doğrudan atıfta bulunulur.
(2) Karanlığın Yüreği, Can Yayınları, İstanbul: 2016, s. 23
(3) a.g.e.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..