Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
08.11.2017 Umudun Öteki Yüzü Ötekiyle Muhtelif Karşılaşmalar Sema Güçlü
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2016 raporuna göre, dünya çapında yirmi bir milyondan fazla insan ülkelerinden göç etmek zorunda kaldı. Diğer bir deyişle dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük göç dalgasına şahit oluyor. Açık denizlerde batan mülteci taşıyan gemiler, kıyıya vuran cesetler, metro ve metrobüslerde mendil satan göçmen çocuklarla göç hem Türkiye’nin hem de dünyanın en önemli gündemlerinden. Müşterek bilincin dışavurumu olan sinemanın son dönemde mülteci krizine sıklıkla yer verdiğini gözlemliyoruz. Aki Kaurismäki imzalı Umudun Öteki Yüzü bu filmlerden yalnızca biri.
 
Filmin merkezinde Halepli Halid’in hikâyesi yer alır. Halid, Makedonya polisinden kaçarken rastgele bindiği kömür gemisiyle Finlandiya’ya gelir. Halid’in hayattan basit beklentileri vardır; kaybettiği kız kardeşini bulmak ve savaş olmayan bir ülkede yaşamak gibi. Mülteciler için ülkelerinden kaçmayı başarmak, Halid’in hikâyesinin de gösterdiği gibi, zorlu bir mücadelenin sadece ilk adımıdır. Bu kaçış, kendilerini kucaklayacak bir topluma ya da huzurla yaşayabilecekleri yeni bir yurda varmaz. Gittikleri yerlerde hayatta kalabilmenin yollarını geliştirmeleri gerekir. Göçmen Halid’in Finlandiya’da ev sahipleri ile muhtelif karşılaşmaları, göçün sosyo-kültürel ve siyasal anlamı üzerine düşündürür. 
 
Mutluluk Oyunu
Öteki olarak Halid’in ülke vatandaşlarıyla karşılaşması filmin en önemli sahnelerindendir. İlk karşılaşma, devlet görevlileriyle olur. Halid ülkeye girer girmez polis merkezine gidip sığınma talebinde bulunur. Kendisini karşılayan görevlilerde herhangi bir merak ya da şaşkınlık görmeyiz. Görevliler onu Mülteci Sığınma Merkezi’ne gönderir, böylece Halid merkezde kendisi gibi bürokratik işleyişi bekleyen mültecilerle yaşamaya başlar. Merkezdeki göçmenler kaderlerinin tayinini sükûnetle, gündelik uğraşlarla meşgul olarak bekler. Mazdak adındaki Iraklı göçmenin Halid’e tavsiyesi ilgi çekicidir: “Sığınma talebinin olumlu yanıtlanmasını istiyorsan melankolik görüntü verme.”
 
Mazdak’ın sözleri herkesin bilip doğrudan söylemediği hakikati, iki göçmenin sıradan konuşmasında yüzümüze vurur. Bu hakikati Sara Ahmed’in "Melankolik Göçmenler" makalesiyle tartışmak yerinde olur. Ahmed, ötekinin ölü ilan edilen kayıplarına bağlılığının sürmesi durumunda, melankolik olarak kodlanacağını söyler. Bu melankoli teşhisi, aynı zamanda etik bir görevi içerir. Yani, melankolik göçmenin yarası hem kendi mutluluğuna hem de öteki olmayan gelecek kuşağın, ulusun mutluluğuna engel olarak görülür. Dahası, bu melankolik göçmen figürü ulusal tahayyülde “olası teröriste” bile dönüşebilir. Diğer bir ifadeyle melankolik göçmenin acısı, kızgınlıkları, öfkesi; öteki olmayanın muhtemel acısı olabilir. Bu yüzden bu perspektif, göçmen/ötekiden tıpkı Mazdak’ın doğrudan dile getirdiği gibi, ulusu/öteki olmayanı bu istenmeyen sona sürüklememek için oyun gibi farklı, daha mutlu, şans getirebilecek nesnelere bağlanmasını bekler.(1)
 
Mazdak ve Halid arasındaki konuşma, toplumda tehdit algısı uyandırmamak bakımından yukarıdaki tespitlerin tekrarı niteliğinde. Göçmenin melankolisini sürdürmesi, eski devletine, toplumsal değerlerine ve geçmişine bağlı kalmışlığının ifadesidir. Bu da öteki olmayanların korkularını tetikler, çünkü ötekilerin geride bıraktıklarından kopamayışını entegrasyon problemi olarak algılar. Bununla birlikte yönetmen, göçmenler arasındaki mutluluk oyununun, kederli görünmeme çabasının onların lehine gibi sunulmasını kabul etmez ve yerleşik düzeni eleştirmekten çekinmez. Halid ve Mazdak mutlu yüz ifadesi takınmanın mutluluğu üretmeyeceğinin farkında olsa da yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ülke için bu oyuna katılırlar. 
 
Ötekilerin Dayanışması
Halid’in sığınma talebi, Halep’in artık güvenli olduğunu belirten mahkeme kararıyla reddedilir. Halid sınır dışı edilecektir. Halid’e bu kararın okunduğu günün akşamında, Mülteci Sığınma Merkezi’ndeki televizyonda Suriye’de bir hastanenin bombalandığına dair haberler geçer. Yönetmen hakikat ve varsayım arasındaki tekabüliyetsizliği ifşa ederken, mahkemenin kararının tikel bir durum değerlendirmesi değil, ülkenin göçmen politikasıyla alakalı olabileceğini gösterir. Tüm o evrensel vicdan söylemlerine karşın, toplumları yöneten vicdanın kurgusallığını ve politikliğini ortaya koyar. Halid, mahkeme kararından sonra geri dönmeyi reddeder ve Mülteci Sığınma Merkezi’nden kaçar.
 
Şehirde kaçak yaşamaya başlayan Ha-lid’in ikinci karşılaşması restoran sahibi Wikström ile olur. Wikström Halid’e kalacak yer ve iş verir. Restoran çalışanları Halid’i garipsemez, kabullenirler. Halid, patron ve çalışanların dayanışmasıyla müfettişlerden saklanır. Hatta büyük bir risk alıp Halid’e sahte kimlik kartı çıkartırlar. Devlet görevlilerinin ve mahkemedekilerin yardımcı olmak istemeyen, duyarsız tavırlarına karşın sıradan insanların (özellikle makbul vatandaşlar olmadıkları her hallerinden belli olanların) tam tersi muamele göstermesi düşündürücü. Kendi toplumunun ötekisi olan bu insanlar Halid ile özdeşim kurar ve dayanışmaya geçer. Yönetmen, göç meselesi politik bağlamda değil, insanlık temelinde ele alındığında mevzunun krize dönüşmeyebileceğini vurgular.
 
İçimizdeki Yabancı 
Diğer bir karşılaşma günümüz Avrupa’sında yükselen yabancı düşmanlığı fenomenine gönderme yapar. Filmin ve Halid’in hikâyesinin sonunu hazırlayan bu karşılaşmayı analiz etmek için, Halid’in sosyalleştiği sahnelere bakmak gerekir. Bu sahnelerde Halid sokak müzisyenlerini dinler, markete gider, otobüs bekler. Bu sosyalleşme anlarına çoğu zaman onu hoş karşılamayan başka insanlar eşlik eder. Üstelik bu insanların Halid’e fiziksel saldırıda bulunma hakkına sahip olduklarına inandıkları görünür. Bu saldırıların nedeni ise Halid’in esmer teni ve koyu saçlarıdır. Homojen bir toplum olarak sunulan şehirde Halid eyleme geçmeden, yalnızca varlığıyla hedefe dönüşür. Nesnesi kayıp ve korkuları manipüle edilmiş, yabancıları tehlike olarak kodlayan zihinlerin öfke ve nefretini ortaya çıkarır.
 
Film boyunca yönetmenin umudu sürdürme çabası en azından Halid için karşılığını bulmaz. Halid çalışacak iş, kalacak yer bulduğu daha da önemlisi kız kardeşine kavuştuğu, yasal olmayan yollarla olsa da ülkenin vatandaşlık kimliğini edindiği, yani en ümitli olduğu anda yabancı düşmanlığının kurbanı olur. Saldırganın Halid’i bıçaklarken söylediği “Yahudi” ifadesi ironik olmakla birlikte, ötekiden korkunun nesnesinin belirsizliğinin altını kalınca çizer.
 
 
(1) Sara Ahmed, Mutluluk Vaadi, çev: Deniz Mayadağ, İstanbul: 2016, Metis Yayınları, s. 188.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..