Neden Film Seyrediyoruz?
Her sayıda farklı bir isme yönelttiğimiz sorumuzu bu kez öykücü ve editör Zeynep Delav cevapladı.
Neden Film Seyrediyoruz?


Peyami Çelikcan* "Sinema tarihi filmlerin olduğu kadar yönetmenlerin, seyircinin, sinema salonlarının, sinema teknolojisinin, tiyatronun, müziğin, fotoğrafın, radyo ve televizyonun da tarihidir."
25.04.2015 Sinema Filmlerle Sınırlı Değil
  
Aklımın erdiği ilk sinema deneyimi…
 
Bir bahar günü. Yarım günlük cumartesi mesaisini bitiren rahmetli babam bütün aileyi toplayıp Ankara Yenimahalle’deki Sümer Sineması’na film seyretmeye götürüyor. Birinci duraktan beşinci durağa kadar bitmek bilmeyen heyecanlı bir yürüyüşün ardından Sümer Sineması’na eriştiğimizde, film neredeyse başlamak üzere. Bir telaş, bir koşuşturma. Fuayeye adım attığımız zaman son “gong” sesini duyuyoruz Panik daha da artıyor. Çünkü ışıklar sönüyor.
 
Sinema salonu diye bir kara boşluğa adım atarken, giderek artan heyecanıma bir de endişe ekleniyor. Böylesine karanlık bir ortam, çocuk dünyamdaki bütün korkuları açığa çıkarıyor. Derken teşrifatçının dar bir ışık huzmesi saçan feneri bir kurtarıcı olarak ortaya çıkıyor.
 
Adam ışık huzmesine öyle ustaca hükmediyor ki, ona takılıp kalıyorum. Fenerini önce ayaklarımızın ucuna, sonra hızla yürüyeceğimiz alana kaydırıyor. Ve bu hareketi aksatmadan sürekli tekrar ediyor. Işığa adeta dans ettiriyor. O bir sinema kahramanı olsa gerek diye geçiyor aklımdan.
 
Yerlerimizi gösteriyor. Lakin nasıl olduysa ben ailemden uzağa düşüyorum. Karanlıkta, yanlışlıkla bir ön sıradaki koltuğa oturduğumu uzun süren bir korkulu bekleyişten sonra fark ediyorum. Annemin babamın sesini duyuyorum lakin yanımda değiller. Onlar da beni soruyor: Peyami nerde? Buradayım diyemiyorum. Salon o kadar sessiz ki… Perdede film devam ediyor ama ben kendi filmimle meşgulüm.
 
Sonunda boğazıma düğümlenen hıçkırık boşalıyor ve ön sırada olduğumu keşfeden babam, bir film kahramanı gibi güçlü kollarıyla beni kavrayıp yanına alıyor. O havada savruluşumu, annemle babam arasına güvenle oturuşumu unutamıyorum.
 
İlk sinema kahramanlarım teşrifatçımız ve babam oluyor. Gerisini hatırlamıyorum bile.
 
Bu sinema deneyimimden aklımda filme dair hiç bir şey kalmadı. Ama “film gibi” bir öyküye dönüşen bu yaşadığım korku dolu anlar kaldı. Niçin film izliyoruz sorusuna cevaben bu çocukluk hatırasını anlatmamın sebebi, kişisel bir sinema deneyimi üzerinden sinemanın sadece film seyretme deneyimi sunmadığının altını çizmektir.
 
Sinema filmlerden ibaret değildir, içinde filmlerin de yer aldığı bir evrendir. Bu evreni ancak kendi bütünlüğü içinde kavrayabiliriz. Sinema salonları bu evrenin merkezidir adeta. Kendine özgü ritüellerle zaman zaman ziyaret edilen ve adımınızı attığınız andan itibaren sizi gerçek hayattan fiziksel ve zihinsel olarak uzaklaştıran sinema salonudur aynı zamanda. O karanlık dehlizin ucundaki ışıktır film. Bizi karanlıktan, korkularımızdan ve endişelerimizden kurtaran… Yeni bir hayatla sarıp sarmalayan ışıktır film.
 
Film seyretmek bireysel olduğu kadar toplumsal da bir deneyimdir. Salon içinde geçici bir toplumsal küme oluşur. Film seyretmemizin bir nedeni de budur: birileriyle birlikte ortak bir deneyim yaşamak. Ailemizle, eşimizle, dostumuzla ya da hiç tanımadığımız birileriyle birlikte başkalarının hayatını seyretmek… Sinema salonu bizi hem bu toplumsal kümenin üyesi yapar, hem de soyutlar onlardan. Hatta annenizi ve babanızı bile görünmez kılabilir. Hem korkutur hem de güven verir.
 
Film seyretmek sadece bunlardan da ibaret değildir. Salondan çıkıp gerçek hayata adım atmak da bu deneyimin bir parçasıdır. Arkanızda bir hayal dünyası, önünüzde gerçek dünya. Bırakıp çıkamazsınız, taşırsınız gerçek hayatınıza. Film biter ama etkisi bitmez. Film izlememizin bir nedeni de budur işte. Perdedeki olayları, sorunları, kişileri uzun süre taşırız zihnimizde. Dolayısıyla film seyretmek “kesme” ile sonlanan bir deneyim değildir. Uzunca bir “zincirleme” ile gerçek hayatın içine karışıp   süren bir deneyimdir.
 
Film seyrederiz çünkü filmlerde sunulan kurmaca hayatlarla gerçek hayatlarımızı iç içe geçiririz. Böylece filmler hayatımıza renk katmanın ötesinde yeni deneyimler, yeni birikimler kazanmamıza da katkı sağlarlar.
 
Velhasıl film seyretmek çok karmaşık, çok farklı, çok yoğun ve çok yönlü bir deneyim. Bu deneyimi sadece filmler üzerinden değil, öncesi ve sonrasındaki süreçler üzerinden anlamlandırabiliriz.
 
Sinema tarihçilerinden Charles F. Altman, sinema tarihyazımı’na yönelik eleştirilerini sıralarken, sinema tarihinin filmlerin tarihiyle sınırlı tutulmaması gerektiğini belirtir. Sinema tarihi filmlerin olduğu kadar yönetmenlerin, seyircinin, sinema salonlarının, sinema teknolojisinin, tiyatronun, müziğin, fotoğrafın, radyo ve televizyonun da tarihidir.
 
Altman’ın “bütünsel sinema tarihyazımı” olarak ifade ettiği bu yaklaşım sadece tarihyazımı alanında değil, genel olarak sinemaya bakışımızda ciddi bir restorasyona ihtiyaç olduğunu gösterir. Niçin film izliyoruz sorusuna ancak “bütünsel sinema” yaklaşımı ile tutarlı ve gerçekçi cevaplar verebiliriz.
 

*Prof. Dr., İstanbul Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..