Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
08.12.2011 Yaban Çilekleri

Yalnızlığın Bergmanvari Anlatımı

Başkaları için söz konusu olduğunda bilimsel verilerle açıklanabilen ölüm, yüzleşildiğinde ürperti ve korku ile karşılanır. Ingmar Bergman’ın 1957 tarihli filmi Yaban Çilekleri (Smultronstallet), filmin başkarakteri Profesör Isak’ın yaşlılık psikolojisiyle ölümle yüzleşmesini ve artık onarılamayacak yalnızlığının hikâyesini konu edinir. Maruz kalındığında bir erdeme de dönüşebilecek yalnızlık, Yaban Çilekleri’nde olduğu gibi seçilmiş bir yaşam biçimi olarak sürdürüldüğünde bir yıkım ile sonuçlanabilir. Yaşlı Profesör Isak’ı, kariyerinin sonuna geldiğinde ölüme karşılık gelen ürpertili ve korkulu bir tünel beklemektedir. Hayatı boyunca içinde yürürken ördüğü fakat farkına varamadığı bu karanlık tünelin tuğlalarının toplamı yalnızlıktan başka bir şey değildir.

 

Ben Bir Başkasıdır…

Film Isak'ın bir rüyasıyla başlar. Isak, eski-dökük binalarla çevrili bir sokakta yürümektedir. Sessizliğin hüküm sürdüğü sokakta ansızın bir saat görür, bu saatin akrep ve yelkovanı yoktur. Zaman durmuştur. Isak fötr şapkalı ve pardösülü bir adam görür. Isak’ın kendine doğru çevirdiği adam birden yere düşer ve aniden vücudundan kaldırım taşlarına doğru kan boşalmaya başlar. Sokakta bir atlı cenaze arabası beliriverir. Sokak lambasının direğine çarpan arabadan tabut yere düşer ve kapağı açılır. Dışarıya doğru bir el uzanır ve Isak'ı içeriye doğru çekmeye başlar. Bu elin sahibi Isak’ın ta kendisidir. Bireyin iç dünyasını yansıtmanın en iyi araçlarından olan rüyaları ve anıları kullanan Bergman, böylelikle özgün bir anlatım dili oluşturmuştur. Akrepsiz ve yelkovansız bir saatin yarattığı imge ve bu imgenin karşısında duyulan korku, ölümdür. Isak durmuş bir zamanın gölgesinde kendi ölümüyle yüzleşir. Yalnız bir sokak, sürücüsüz bir cenaze arabası… Zamanı durmuş saatle koşutluk oluşturan kalp seslerinin yerini alan tik-taklar cenaze arabasını çeken atların ayak sesleridir ve Isak’a yaklaşmaktadır. Yaşlı profesör Isak tabuta eğildiğinde kendi cesediyle karşılaşır. Sahne Kafkaesk bir uslupla ölümün içinden Isak’ın korkusuna bir bakıştır. Bergman bu sahne ile muhteşem bir ölüm anlatısı ortaya koymuştur.

 

Bu rüyadan sonra Profesör Isak Borg, kendisi için düzenlenen jübile törenine katılmak üzere katedrale doğru yola çıkar. Yolda gelini Marianne kendisine eşlik etmektedir. Jübile töreni, filmde atmosfer oluşturmada kullanılan ana öğelerdendir. Baskın çatışmaların arasında önemsiz gibi algılanabilecek jübile töreni bir çerçeve hikâye olarak analiz edilebilir.

Jübile töreninin kuşattığı dramatik rüyalardan biri, otomobilde iken bulur Isak’ı. Bir adam tarafından davet edildiği binanın içinde bir derslikte kürsünün yanına oturtulur. Bu bir sorguçtur ve Isak imtihan edilmektedir. Isak, ne büyüteçteki mikroskobik canlıyı görebiliyordur ne de kara tahtadaki yazı ona tanıdıktır. Sorguç “Bir doktorun en temel görevi nedir?” diye sorar fakat yanıt alamaz ve cevabın “af dilemek” olduğunu kendisi söyler. Isak karnesine ne yazıldığını sorduğunda; “duyarsızlık, bencillik, insafsızlık” yanıtını alır. Bu diyalogun ardından profesör yanındaki adama cezasının ne olduğunu sorar. O da “Her zamanki gibi yalnızlık!” der. Filmde bilime yüklenen anlam, Aydınlanmanın bir süreğidir, fakat sonuçlarını ortaya koymanın çarpıcı bir yolu olarak ‘bilimsel mistisizm’ diyebileceğimiz bir dil oluşturmuştur. Hayatı boyunca bilim yuvasının hüküm koyucularından olan Isak, bilim yuvasında sorgulandığında bilimin ve sorguçun nesnesi haline gelir. Hayatını saygınlığına adadığı bilim karşısında yabancılaşır ve acizlik hisseder. Sahne ölüm sonrası sorgulama olarak da okunabilir. Mikroskopta bakteriyi incelemeye davet edilen gözün kendisi mikroskop altına alınır. Kısa bir süre mikroskopta tersinden görülen göz, ölümü çağrıştıran saatin altındaki bir çift göz imgesine bağlanmaktadır. Isak tanrısalın yerini alan bir sorgu karşısındadır. Profesörün içine düştüğü anlamsızlık, Bergman’ın modern bilim-hayat-ölüm ilişkisi üzerine eleştirisidir. Ölüm sonrası, bilim tarafından anlamlandırılabilir kodlara dönüştürülememektedir.

Tanrı-Din İlişkisi Bağlamında Modern Bireyin Yalnızlığı

Yolculuk sırasında Isak ve gelini, Isak’ın gençliğinin geçtiği yazlık eve uğrarlar. Evin bahçesinde yaban çilekleri ekilidir. Isak'ın hatıralarının canlanmasıyla ilk aşkı Sara yaban çilekleri toplarken ekranda görülür. Isak’a rağmen Sara ve Isak’ın abisi Zigfirit arasında yakınlaşma başlar. Sara Isak’ı ideal bir eş olarak görmekle birlikte Sigfrid’yi daha eğlenceli ve aktif bulduğunu söyler ve tercihini Sigfrid’ten yana kullanır. Bu anımsamalardan sonra Isak ve Marianne arabalarına aldıkları bir grup gençle birlikte yollarına devam ederler. Ancak gençler arasındaki ilişki Isak’ın geçmişine ve iç dünyasına ayna tutar. Yine adı Sara olan gruptaki kız, Anders’i sevmesine rağmen onun ileride rahip olacağını düşündüğünden daha eğlenceli bulduğu Victor ile gelecek kurmayı tasarlamaktadır. Isak’ın gençlikteki arkadaşı Sara ile otomobildeki Sara’nın tanrı-din ilişkilerine bakışları ve eş tercihleri yabancılaşmanın katmanlarından biri olarak görülebilir. Her ikisi de tanrıya inanmanın ne kadar gerekli olduğunu sorgulamaktadır.

 

Isak’a eşlik eden Marianne, Isak’ın tek çocuğu olan Evald ile evlidir. Marianne bu yolculuğun getirdiği yakınlaşmadan sonra profesöre Evald ile arasındaki önemli sorunu dile getirir. Bebek beklemektedir, fakat Evald bu dünyada bir canlının sorumluluğunu taşıyamayacağını düşünerek bu bebeği istememektedir. Marianne ise ne kocasından ne de bebeğinden vazgeçmek zorunda kalmadan yaşamını sürdürmek niyetindedir. Hikâyede parçalanmışlığa karşıt bütünü temsil eden Marianne’dir. Çevresindeki “soğuk”luğu dile getiren, hayatın akışı karşısında sancı çeken Marianne sonuçta yalnızdır. Marianne’nin yalnızlığı kendi tercihi değil, boğuştuğu hayatın maruz bıraktığı türden bir yalnızlıktır.

 

Yaban Çilekleri, modern toplum dokusunun bütününe değinmeden, onun yapı taşları olan bireylerin ortak davranış ve düşünme biçimlerini, çıkmazlarını büyüteç altına alarak bütüne dair akıl yürütmelere açık bir yapımdır. Bergman, modernleşme sürecini 50’lerde tamamlayan Batı tipi insanın yalnızlık, ölüm, tanrı ve aile ilişkileri bağlamında sorunlarını beyazperdeye yansıtmıştır. Profesör Isak Borg örneğindeki modern insanın yalnızlığı, toplum tarafından inşa edilmiş değil, kendi kendini yalnızlaştırma şeklinde tezahür etmiştir. Bu kendi kendini yalnızlaştırma/yabancılaştırmanın modern kültürdeki katmanlarından biri bilim ve kariyer tutkusudur. Bir sahnede Isak’ın bahçede karısı Karin ve âşığının samimi hareketlerine tanıklığı, hayatın yerine bilimin saygınlığını ve kutsallığını öncelemenin getirdiği ahlâki çöküşü ifade etmektedir. Ayrıca Evald örneğinde de görüldüğü gibi tek yönlü bir tutkuyla kuşatılan insan, hayata karşı soğuk ve acımasızdır.

 

Yaban Çilekleri, modern Batı kültürünün kendi içine tuttuğu bir aynadır. Romantizmini kaybetmiş bir idealizmin yarattığı çatışma öncelikle bireyde ortaya çıkmaktadır. Isak’ın yaşlılığı ya da jübile töreni camın arka yüzünün yeniden sırlanmasıdır.

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..