Söyleşi
Metin Akpınar SÖYLEŞİ:Dilan Salkaya Filmlerde hep aynı tipi oynayanlar başarılı oluyor, farklı bir tip denedikleri zaman çuvallıyorlar.
09.03.2017 Seyirciyi Haşlamak Yanlıştır

Tiyatroya Milli Türk Talebe Birliği’nde başlayan, Türkiye’nin ilk kabaresinin kurucularından olan, oynadığı tiyatro oyunlarının yanı sıra yer aldığı onlarca filmle sinema sanatından da desteğini esirgemeyen, kendi adıyla hitap edilen Metin karakterlerine, halkının anladığı, sevdiği yaklaşımlarla hayat veren, Deliler Kadrosu’nun en aklıselim sanatkârıyla, Metin Akpınar’la bir söyleşi gerçekleştirdik. Dizi piyasasının, yazma ve güldürme sanatının, sinemanın sinema olduğu yılların altını üstüne getirdik. Yeşilçam yıllarından, gülmece kuramlarına ve sessiz sinema erbaplarına uzandık.  

Bugünden başlayalım. Kabare Tiyatro Müzesi için uğraşıp dururken, gündeminizde başka hangi projeler var?
Aşk Laftan Anlamaz dizimiz henüz bitti. Ben drama yapalım dedim, benim ana hedefim drama. En net dramatik yapı Romeo ve Juliet’te, Montagueler ile Capuletlerin çocukları arasında görülür. Yani düşman ailelerin çocuklarının mutsuzluğudur yapı. Diziyi oraya çekelim istedik. Ancak senaryo, şimdiye kadar gelinen bölümler müsait değildi. Dizideki Azime Hanım’la Haşmet’in arasındaki, eski ve mutsuz bir aşk. Bir düşmanlık yaratıp çocukları işleyebilirdik. Ama sıkıştıkları için çocukları evlendirdiler. Düşman aile falan kalmadı. Öyle olunca altı bölümdür oğlan “seni seviyorum ama affetmiyorum”, kız da “ben kendimi affettireceğim” diyor. 
 
Son zamanlarda dizilerde uyarlamalara dönüldü. Hindistan, Amerika bir yana, Güney Kore uyarlamaları da revaçta.
Çünkü para burada. Kırk, kırk beş sene evvel Kore’yle karşılaştırırlardı Türkiye’yi ve biz çok öndeydik. Biz demokrasiye geçtik, onlar askeri yönetime geçti. Kore’ye şimdi yetişemiyoruz eğitimde. Dizi için yararlanılabilecek Daniel Defoe, Georges Feydeau var mesela. Bunları bilmiyor gençler. İsimlerini söylediğim zaman şaşırıyorlar. Hâlbuki bu adamları okusalar, buradan beş tane senaryo çıkar.
 
Kel Hasan Efendi’nin yardımcısı Agâh vardı. Şehzadebaşı’nda tulûat tiyatrosu yapıyor, yazılı metinler oynuyorlar. Agâh Efendi diyor ki: “Ya Kel Hasan Efendi, bundan sonra oyuncular mektepten yetişecekmiş.” Kel Hasan Efendi cevap veriyor: “Hiç kusur etme. Asıl seyirciler mektepten yetişirse, işte biz o zaman yandık.” Seyirci kötü. Özellikle dizi tüketicisi. Yüzde beş reyting yaptın mı tutuyor. Aşk olacak illa. Ben “kirpik savaşları” diyorum bu dizilere. Kirpik savaşları devam edecek. 
 
Dizilerin süresi, set çalışanlarına yapılan hak ihlalleri ortada. En son çalışanlara verilen haftalık kaşenin aylığa çevrileceği söylentisi çıktı. Bir gelişme kat edebildik mi?
Bir saat on dakika dizi çekiyoruz. Uzun metrajlı sinema filminin süresi bu, çok uzun. Ama aylık bağlayamazlar. Oyuncular olsun, set çalışanları olsun, bir birlik yok ki. Birlik olmayınca kimse sesini duyuramıyor. Öyle olunca televizyon ne derse o oluyor, yapımcı ne istese kabul ettiriyor. 
 
Komedi peki? Ele alınış itibariyle verimli mi?
Komedi senaryosu da mümkün fakat gitmiyor. Gülmece hiyerarşisinin en alt basamaklarında kusurlularla eğlence, aksiyon esprisi vardır. Oturmak üzere olan birinin altından sandalyeyi çekersen ve düşerse gülerler. Ya da hareket, ivme devam ederken adam duvara veya direğe çarpar. Gülmece kuramlarında bu “üstünlük kuramıdır” biliyorsun. Üstünlük kuramı çok ayıptır. “Ben düşmedim, o aptal düştü. Oh!” diye gülüyorsa adam, bu üstünlük kuramıdır.
 
(Söyleşinin tamamını Hayal Perdesi’nin 57. sayısında okuyabilirsiniz.)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..