Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
23.05.2012 Can Ya Candan Ya Yârdan Aybala Hilâl Yüksel

Sundance Bağımsız Filmler Festivali’nden “Jüri Özel Ödülü” ile dönen Can, yönetmen Raşit Çelikezer’in ilk filmi Gökten Üç Elma Düştü (2008)’den bu yana sinemasında kaydettiği gözle görülür mesafeyi gösteriyor. Film anne, baba, aile olmaya; dünyaya gelen bir çocuğun, bir “can”ın sorumluluğunu almaya dair yüksek sesle konuşulması hoş karşılanmayan meseleler hakkında sorular soruyor. Yerleşik kalıplar yüzünden, bireyin bedeniyle ilgili son derece kişisel bir sorununun çok sayıda başka insanın hayatını etkileyecek bir drama dönüşebiliyor olmasını irdelemeye çalışıyor.

 

Hesapların Ortasında Bir Can

Film kendisini evlat edinen ailenin babasının “erkekliğini” kanıtlamak için metalaşan çocuk Can’ın hikâyesini konu alıyor. Can aynı zamanda etrafında dönen türlü hesapları bilmediği halde, olan bitenin birincil mağduru olur. Bu sebepten; filmde geleneksel yapının dayattığı “erkeklik” kavramının ne denli yıkıcı bir baskıya dönüşebildiği çok ince, çok etkili bir biçimde anlatmak için seçilebilecek en iyi kahramandır aslında. Can’ın 6 yıllık hayatını anlatan dönemde; kısır olmanın psikolojisi ile baş edemeyen erkeğin de, başkasının çocuğunu sırf “görsünler” diye bağrına basmayı kaldıramayan kadının da, evladını maddi problemler yüzünden büyütemeyen ailenin de acısının ağır izleri vardır. Filmin ilk yarısında, Can ile yoğun olarak muhatap olduğumuz kısımda, anlatının yüksek duygusu seyirciyi olayın sosyal arka planı ile yüzleştirirken bu durumu doğuran sorunlar üzerine de düşünmeye davet eder.

 

Ayşe’nin istemediği, kurtulma arzusu ile merhamet duygusu arasında salındığı için de terk edemediği bu çocuğun günümüzdeki yalnızlığı gösterilirken; geriye dönüşlerle geçmişten bu noktaya nasıl gelindiği anlatılır. Belirli bir noktaya kadar oldukça iyi akan çapraz kurgu filmi tam manasıyla bir melodram olmaktan da kurtarır. Senaryonun kilit noktalarından biri olan kadının aslında bir anlamda çocuğu her sabah terk etmesi ve akşam hâlâ orada onu beklediğini görünce eve götürmesi, Ayşe ile Can arasındaki sarkaç misali ilişkiyi derinden hissettirir. Senaryoda iyi kotarılmış çözümlerin üstüne Ayşe rolündeki Selen Uçer’in başarılı performansı da eklenince, Ayşe ve Can’ın anne-çocuk olmaya giden yolculuğu inandırıcı ve etkileyici biçimde aktarılır.

 

Filmin bir diğer başarısı çocuğun dünyasına çok içeriden ve sahici bir yaklaşımla girmeyi başarmış olmasıdır. Bunu başarmak için Can’ın bütün bir günü kalabalığın içinde yalnız başına geçirdiği halde bunu bir oyun veya eğlence olarak algılaması, kaybolmamak için kendince ürettiği çözümlerle oyun alanını her gün biraz büyütmesi, yemeğini hayvanlarla paylaşması, karnı acıkınca meyve çalması gibi detayların yerli yerinde kullanıldığı göze çarpar. Çocuğun gördüğü dünyada başarıyla dolaşan bu sahneler, yaşananların ağırlığını ajitasyona girmeyen güçlü bir dille aktarırken, seyircide de masalsı bir tat bırakır.

 

Klişeler ve Entrikalar

Filmin adı ve ilk 50-60 dakikası Can’ın öyküsünü izleyeceğimizi vaat etse de bir noktadan sonra nedeni anlaşılması güç bir biçimde Cemal’in -pardon Cem’in- öyküsüne geçiş yapılır. Terk eden bu adam bundan sonra neler yaşayabilir,  “hem kısır hem de fakir genç adamın” hayatta şansı yaver gidebilir mi kabilinden sorulara cevap veriyor görünen ve tamamen melodram kodlarıyla kurgulanmış ikinci bölümde ilk bölümde inşa edilenler birer birer yıkılır. İsmini değiştirdikten sonra patronunun “hem zengin hem de ahlâksız” kızıyla evlenen Cem, karısı ve kayınpederi tarafından daima küçük görülür. Hatta aldatılır ve bir başkasının çocuğunu kendi çocuğu gibi büyütmek zorunda kalır. Kısa sekanslarla uzun bir zamanda yaşanmış, çarpıcı olaylar anlatılmaya çalışıldığından mıdır, bilinmez bu bölümde seyircinin zihnine Yeşilçam melodramlarıyla yerleşmiş ve televizyon dizileriyle canlı tutulmuş şablonlar, yani klişeler, yoğun bir şekilde kullanılır.

 

İyiler mutlu olurken kötülerin ya hapse ya da mezara gönderilmesi, Cem’in Ayşe’yi soktuğu durumun aynısına hatta daha beterine düşmesi, kısacası tüm hesapların film süresi içinde görülmesi; filmin seyirci üzerindeki tesirini kalıcı olmaktan çıkarır. Can’ın bilhassa ilk bölümde zihinlerde oluşturduğu soru işaretleri, ikinci bölüme gelindiğinde birer birer kaybolur. Yönetmenin tüm soruları bizzat cevaplama ve hadisenin tüm veçhelerini filmine taşıma isteği, tartıştığı meseleleri dağıtır ve zayıflatır.

 

Girişilen bu infaz süreci, filmin taşıdığı en büyük çelişkiyi de açık eder. Bir yandan bireyleri belirli çerçevelerle sınırlayan toplumsal yapı eleştirilirken, öte yandan yine bu kabullerin içinden Cem’in akıbetine dair hükümler verilir. Gelinen nokta, Cem’in hastalığı yüzünden mutlu olamayacağını bir kez daha onaylar. Gereksiz pek çok entrikayla duygusal açıdan hayli yorulan seyirciye de bu yargıyı sorgulamak için fırsat tanınmaz.

 

Netice itibariyle Can, toplumu bir arada tutan karşılıklı anlayış ve dayanışma gibi kavramların sadece toplumun koyduğu belirli standartları sağlayan bireyler için geçerli oluşunu yer yer eleştiren yer yer de olumlayan bir film olarak özetlenebilir. Film güçlü başlayıp, uzadıkça ve çetrefilleştikçe aksadığı için seyircide bir hayal kırıklığı yaratsa da göz ardı edilmemesi gereken işler de başarır. Bu coğrafya insanının aşina olduğu ve sevdiği melodramdan hem çok uzaklaşmama hem de içinde kaybolmama çabası bir noktaya kadar anlaşılabilir. Zira esas ulaşmak istediği, öyküsünü anlattığı kesime yabancılaşmak istemez. Ancak genel seyirci beğenilerinin, meselesini görünmez ve hissedilmez kılacak denli yönlendirici olması kabul edilebilir bir durum değildir.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..