Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
16.10.2012 Uzun Hikâye Kocaman Renkli Bir Balon Aybala Hilâl Yüksel

Mustafa Kutlu’nun en çok bilinen ve muhtemelen en çok sevilen eseri Uzun Hikâye Osman Sınav tarafından sinemaya uyarlandı. Kaynak eserin altında böyle önemli bir hikâyecinin ismi olduğunu ve hikâyeye oldukça sadık -görünen-, bir uyarlamayla karşı karşıya olduğumuzu düşünürsek; film hakkında konuşmaya başlamadan önce hikâyeye ve genel olarak Kutlu’nun hikâyeciliğine bir göz atmakta fayda var. Zira Sınav’ın filminin seyirci üzerinde bıraktığı olumlu izlenimin en önemli sebebi -ki bana kalırsa tek sebebi- hikâyenin samimiyeti, inceliği ve bizdenliği.

 

Kutlu’nun hikâyeciliğinin en tipik özelliği gündelik hayattan, önemsiz görünen, sıradan sanma hatasına düşebileceğimiz insanları ele almasıdır. Bu “herhangi biri”nin hikâyesini ölçülü bir dille, samimi bir anlama çabasıyla, hepsinden önemlisi muhabbetle ve incelikle yakalanmış detaylar aracılığıyla aktarır; ondaki olağanüstü hali yansıtır. Bir an bile didaktik olmadan okurlarına hüznü tebessümle karşılamayı öğretir; gündelik olanın içinde akan -hatta kaynayan- şiiri, metafiziği hissettirir. En kötü, en düşük görünen insanların hayatındaki ahengi gösterir. Kendini iyi hissetme kitapları değildir bunlar; hikâyeler insanın içine işler, dertlendirir, uzun süre aklından çıkmaz. Masalcı da değildir Kutlu; anlattığı şey gerçeğin ta kendisidir. Lakin gerçeğin incelmemiş gözlere görünmeyen veçhelerini, güzelliklerini aşikâr kılar hikâyeler. Herhalde en çok da bu yüzden sevilir.

 

Kutlu’nun sanatının bir başka önemli ayağı hikâyecilik eylemine yaklaşım biçimidir. Hikâyeci, anlatıcı, aracı konumunu sıklıkla vurgulayan Kutlu; yerine göre kitabın ortasında sözü alır ve açıkça söyler: “Şunun şurasında hikâye anlatıyoruz, roman yazmıyoruz. (1) Karakterler yaratan, dünyalar inşa eden günümüz sanatçısından farklı bir yerde durur; daha ziyade yaşarken ıskaladığımız küçük olayların, alelade insanların derinindeki zenginliği göstermeye çalışır. Dahası tüm bunları bir görev bilinciyle, esasında kulluk/ibadet duyarlılığıyla yapar. Anlatıcı rolünü sık sık hatırlatan tavrı okurla irtibatındaki dolaylılığı kaldırır. Kısacası Kutlu bu toprağın insanlarının hikâyelerini, bu toprağın diliyle yoğuran usta bir sanatkârdır.

 

Bilhassa 2000 sonrasında yazdığı hikâyelerde -ki Uzun Hikâye bunların ilkidir- Kutlu’nun bu yıllar yılı olgunlaştırdığı üslup tekâmül etmiştir. Dili sadeleşirken, anlam dünyası bir o kadar katmanlaşmıştır. Böyle bir eseri yeniden ele alıp dönüştürmenin, yorumlamanın, hele hele başka bir sanatın olanaklarıyla canlandırmanın kolay olmayacağı açıktır. Osman Sınav film üzerine verdiği söyleşilerde kitabın ruhunu, atmosferini yaşatmayı amaçladığını belirtiyor. Kutlu’nun kitabını bitirdiğinde okurda uyanan duyguları uyandıracak bir film yapmak için çalıştıklarını söylüyor. Sınav’ın bu beyanı kitapla filmi karşılıklı okuma gerekliliğini de bir kez daha gösteriyor.

 

Kitabın ruhunu arayan bir film olarak tasarlanan Uzun Hikâye ana yapıyı üstüne kurduğu masalsı atmosferle kitabın çok uzağında kalıyor. Özellikle Kenan İmirzalıoğlu’nun coşkulu bir oyunculukla hayat verdiği Bulgaryalı Ali karakteri bu masalın başkahramanı olarak inandırıcılığını giderek kaybediyor. Kutlu’nun sürekli hissettirdiği gerçeğin ta kendisine işaret etme tavrı böylelikle en başta yapılan bir tercihle reddedilmiş oluyor. Seyirci hakiki bir “halk kahramanı” olan Bulgaryalı Ali’yi ne kadar sevse ne kadar özdeşleşse de gerçek olamayacağını baştan kabul ettiği için kurduğu ilişki geçici ve yüzeysel kalıyor. Filmin gerçekçi yönüne hizmet etmesi beklenen politik hikâyenin temsilcileri savcı, belediye reisi, zabıta şefi gibi karakterler de bu masalın kötü kalpli devini hatırlatıyor. Som kötülükten ibaret tüm bu adamlar filmin ayaklarını yere indirmek yerine, renkli bir balona koyup gökyüzüne bırakıyor. Ben bir hayal gücünün ürünüyüm ve hayattan çok uzağım diye bağıran bu renkli, hareketli dünya hem yönetmenin yaratma eylemini fazlaca ön plana çıkarıyor hem de Kutlu’nun hikâyelerini etkileyici yapan yalınlık ve gerçeklikten beslenen zemini ters yüz ediyor.

 

Yer yer televizyon estetiğine de göz kırpan görselleştirmenin dışında Osman Sınav’ın projesinde içerik olarak yeni olan çok fazla şey yok. Birkaç sahne ilave edilmiş ve birkaç düşündürücü değişiklik yapılmış. Genel olarak kitaptaki olaylar ve yerine göre diyaloglar filmde birebir kullanılıyor. Bütünlüğü yakalamak için bazı olayların es geçilmesi veya seyri güçlendirmek için olayların daha dramatik bir biçimde kurgulanması elbette ki anlaşılabilir tercihler. Sonuçta edebiyatın aksine sinemada sorunsuz bir tabloya muhatabın tahammül etme süresi çok daha kısadır.

 

Filme dâhil edilmeyen bazı yan karakterleri saymazsak Uzun Hikâye’nin tüm kahramanları kitaptaki asıllarına sadık kalınarak uyarlanıyor; biri hariç. Bu değişiklik, üzerinde konuşulmaya değer bir tercihe işaret ediyor. Kitapta da filmde de Mustafa’nın âşık olduğu iki kız vardır, Ayla ve Feride. Kitaptaki Feride ikinci kasabada karşılaştığı ve kitabın sonunda kaçırmaya karar verdiği kızdır. Kasaba eşrafından Hacıların kızıdır; başörtüsü, pardösüsü, büyük yeşil gözleri ile tasvir edilir. Senaryo yazılırken hikâyeye attırılan bir takla ile istenmeyen iki sonuçtan kurtulur. Birincisi başörtülü bir karakterin beyazperde üzerinde hâlen normalleşemediğini hesaba katarak, filmin hedef kitlesi olan anaakım sinema seyircisine fazla “ideolojik” görünme ihtimali ortadan kalkar. İkincisi ise kızını Mustafa’ya vermeyen baba Hacı Hilmi Efendi yerine statükocu savcı olunca, muhtemel muhafazakârlık eleştirisinin yerini devletçilik eleştirisi alır.

 

Mustafa Kutlu gibi günlük hayatın şiirini hikâyelerine sindirmeyi başarmış bir ustanın eserlerini filme aktarmak zorlu bir yoldan geçiyor. Ama en önemlisi onun geçtiği yollardan geçmek, hakikatin ve şiirin peşine düşmek gerekiyor. Hepsinden önemlisi bu topraklarda bu dile en çok yaklaşan sinemacı Ahmet Uluçay hayatta olmadığına göre, bizim hikâyelerimizi sinemanın şiiri ile yoğuracak sinemacıların yetişmesine duyulan ihtiyaç. Bu henüz gerçekleşmediğine göre Uzun Hikâye seyirciyi mutlu edecek başarılı bir yapım olarak öne çıkıyor.

 

 


(1) Mustafa Kutlu, Menekşeli Mektup, (Dergâh Yayınları: 2006), s. 34.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..