Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
03.10.2014 Pek Yakında Pek Yakında Sinemalarda! Aybala Hilâl Yüksel

Yine bir bayram arifesinde yeni bir Cem Yılmaz filmi sinemalarda yerini aldı. Pek Yakında geniş kitlelere hitap eden alternatif bir bayram eğlencesi olmanın yanısıra Türk sineması tarihine atıfları ve Türkiye’de “filmcilik” mesleğinin icrasına dair tespitleri ile adından söz ettirecek bir film.

Yeşilçam geleneğinin en önemli varislerinden Yavuz Turgul’a bir saygı duruşu ile başlayan Pek Yakında, Gulyabani filmlerinden Hababam Sınıfı’na, siyah-beyaz dönemden video furyasına bir dolu gönderme içeriyor, bazen doğrudan bazense ima ile yetinen. 35mm’den dijitale geçiş ve bilgisayar efektlerinin kullanılmaya başlamasıyla film çekmenin giderek daha “kolay” bir uğraş haline gelmesinin her bir detay ile saatlerce ve zevkle uğraşan zanaatkârlar için ifade ettiği hüznü anlatıyor. Bir sanat olarak sinemanın teknoloji ile işbirliğini ve imtihanını sorguluyor. Cem Yılmaz sinemanın altın çağını gören emekçilerin “Ah o eski günler” nostaljisine ve romantizmine de bile isteye dahil oluyor.
 
Filmde doğum gününde hediye edilen oyuncaklar arasında yapılan karşılaştırma aslında Cem Yılmaz’ın eski-yeni çatışmasındaki tavrını da ortaya koyuyor. Pek Yakında’nın en dikkat çekici yan hikâyelerinden biri, doğum gününde gelen hediyeler üzerinden kurgulanıyor. Doğum günü çocuğuna verilen son teknoloji harikası uçan helikopter herkesi büyülerken, gerçek bir “klasik” olan Flash Gordon oyuncağı “teneke yığını” diye kenara atılır. Ne zaman ki o “teneke yığınının” oyuncak müzesinden sergilendiği fark edilir, o zaman ilgiyi hak eder. Pek Yakında tam olarak keyfiyetine vakıf olmadığımız -olma gereği de duymadığımız- Türk sinemasının, yüzüncü yıl kutlamalarının verdiği “motivasyonla” alkışlanmaya başladığı şu günlerde gösterime girdiği için bu sekans farklı yorumlara kapı aralıyor. Cem Yılmaz güzellikler “klasik” olmadan, henüz müzede değil yanıbaşımızdayken tadını çıkarmaya, güzelliklerini takdir etmeye ve hemen şimdi “yaşamaya” davet ediyor.
 
Pek Yakında sektörün değişen pazarlama taktikleriyle, gişe filmi-sanat filmi klişeleriyle alay etmekten de geri durmuyor. Elbette sinema “camiasında” ipleri elinde tutan ve kuralları koyan “Beyaz Türkler” de bu taşlamadan nasibini alıyor. Bu sektörde kabul görmenin hâlen -otoritesini nereden aldığı meçhul- kimi otoritelerin icazetine bağlı olduğunu hatırlarsak, bu eleştiri de tam on ikiden vuruyor. Filmin sponsorluğuyla ilgili sahnede veya seyirciyi aptal yerine koymadan yaptığı ürün yerleştirmelerde Cem Yılmaz oyunun kurallarını iyi bildiğini, bu kurallara göre oynamaktan çekinmediğini ancak yine de kendi yapmak istediğini yaptığını ortaya koyuyor. En kolay satın alınabilir eğlencelerden biri olan sinemada gişe rakamlarının büyük oranda kahkaha sayısına indeksli olduğu malum. Fakat ünlü komedyen “profesyonelliği” başka işlere saklayıp sinemayı yalnızca çok sevdiği ve eğlendiği için yapmaya devam edecek gibi görünüyor.

 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..