Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
25.05.2015 Limonata Acı Tatlı Limonata Aybala Hilâl Yüksel

 Uyarı: Yazı filme dair bazı sürprizleri ihtiva eder.  

İki kardeş birbirinin varlığından otuz beş yıl sonra haberdar olursa ne olur? Üstelik bunlardan biri Manastır’da, diğeri Kocamustafapaşa’da bambaşka hayatlar yaşamış, taban tabana zıt kişilikler çıkarsa olaylar nasıl gelişir? Ölüm döşeğindeki ihtiyar babanın son arzusu üzerine kardeşlerin bir araya gelmesiyle neler yaşanır? Oyuncu Ali Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi Limonata, bu soruların peşinden çıktığı neşe ve kederin kol kola yürüdüğü yolculukta zafer, yenilgi, düğün, ölüm, savaş, aşk, yas duraklarına bir bir uğruyor.
 
Limonata ortaya koyduğu yenilikler bir yana, karakterler bazında 2010 sonrasında önce televizyon dizilerinde sonra sinemada birbirini besleyen ve hızla fenomenleşen yeni nesil halk kahramanlarının izinden gidiyor. Mahallenin abisi, büyük küçük herkesin sevgilisi, ihtiyacı olanın yardımcısı; ama öte yandan iyi bir iş bulamamış, parayı bulup yırtamamış, sevdiği kıza kavuşamamış, evlenip çoluk çocuğa karışamamış, genellikle geçmişinde büyük acılar olan orta yaş sınırlarında adamlar. Toplumun kendisinden beklediği yere gelememiş, bir şekilde eksik kalmışlar. Çok zengin, çok akıllı, çok yakışıklı değiller ama mahallenin değerlerinden, “delikanlılık”tan nasipleri tam. Zeki Alasya-Metin Akpınar’dan bu yana seyretmeye doyamadığımız, “olamamış” yanlarımızın mütercimi, kızgınlıklarımızın sözcüsü bu adamlar bu kez yeni bir proje ile beyazperdede. İsimleriyle birlikte anılmasına alıştığımız absürd mizahtan azade, yol filmi ritmine yakın, tarihi referansları ile düşündürücü bir Rumeli hikâyesi ile karşımızda.  
 
Rumeli’deki Tanımadığımız Kardeş
Manastır’da doğup büyüyen Sakip’in babası Suat’ın son arzusu, henüz bebekken terk ettiği İstanbul’daki oğlu Selim’i son bir kez görmek, ondan helallik almaktır. Sakip’in Selim’i babasına götürmek için Manastır’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Manastır’a yaptığı yolculuğu seyrederken kardeşlerin hikâyesi ile kardeşlerin yaşadıkları şehirlerin hikâyesi arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Limonata ister istemez bu iki şehrin insanlarının aynı babaya/devlete muti olduğu çok da uzak olmayan bir zamanı ve bugün bu şehirlerde bir kardeşinin olduğunu bilmeyen insanların yaşadığını anımsatır. Ne de olsa bugün Makedonya Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Manastır, yaklaşık altı asır Türk toprağı olarak kalmış. Daha İstanbul fetholunmadan önce Osmanlı sınırlarına dâhil olan Manastır ile İstanbul’un ayrılığının üstünden ise hepi topu yüz yıl geçmiş. Bu bağlamda Makedon Türk’ü bir babadan olan ve onu hiç tanımadan, babasız ve vatansız bir çocuk olarak büyüyen Selim’in trajik hikâyesi bu ülkede doğan çoğu insanın hikâyesinden izler taşıyor.
 
Limonata elbette siyasi alegoriler kuran, halkların kardeşliği sloganları atan veya milli şuur tesis etmeye çalışan bir film değil. Aşırı yorum olarak görülebilecek bu okumayı meşru kılan ise Sakip ile Selim’in başına gelenin tanıdıklığı. Bugün kaç Türk vatandaşı Balkanlarda bir yerde, taşıdığı Türk pasaportu ile gurur duyacak hiç tanımadığı akrabaları olduğunu öğrense hayret eder? Limonata iki kardeşin atışmaları, yer yer geyik muhabbetleri arasına gizlenmiş ve filmin yolculuk ile geçen ilk bölümünden çok daha farklı geçen ikinci bölümünü beklemeyi gerektirmiş olsa da, Rumeli’nin hissiyatına dair önemli ipuçları barındırıyor. Filmin adını Manastır’daki “Blood is not Lemonade” diye bir duvar yazısından aldığını, Sakip’in uzun meyhane sahnesinde henüz yirmi yıl önce Avrupa’nın tam ortasında yaşanan savaşa dair anlattıklarını hatırlarsak filmin yaratıcıları da bahsettiğimiz Rumeli hassasiyetinden uzak değil. Ali Atay’ın Limonata’nın senaryosunu, kendisi de bir Makedon Türk’ü olan Ertan Saban ile birlikte kaleme aldığını eklemek gerek.
 
Yine de orada yaşayan hiç tanımadığımız kardeşi sevebileceğimizi gösteren Limonata’nın yaptığı iş, bugün var olan siyasi sınırların gönül sınırlarına bir engel olmadığını hatırlattığı için kıymetli. Zira Rumeli’den gözleri yaşararak bahseden ilk kuşak muhacirler bugün ya ihtiyarladı ya da aramızdan ayrıldı. Geride ise neye benzediğini bilmedikleri bir vatan fikri ve muhacir kimliği ile yaşayan sonraki kuşaklar kaldı. Türkiye gibi hemen her vatandaşının kökeninin bir şekilde Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Rusya, Gürcistan’a dayandığı bir “muhacir”ler diyarında neden bu tarz filmler sıklıkla karşımıza çıkmıyor sorusu ise baki. 
 
Kaliteli Mizahın İmkânı
Limonata iyi bir fikrin peşinden giden bir film olsa da, televizyon estetiğinden tam manasıyla sıyrılamamak veya filmin iki bölümü arasındaki ritmik dengeyi sağlayamamak gibi ilk filmlerde görmeye alıştığımız zaaflardan kurtulamıyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Limonata’nın teknik açıdan heyecan verici bir film olduğunu söylemek güç. Ancak Serkan Keskin ve Ertan Saban’ın yetkin oyunculukları finale kadar filmin enerjisini ve duygusunu belirli bir seviyede tutmayı başarıyor.
 
Öte yandan iki bin sonrasında beyazperdedeki kaba komedi hâkimiyetini, bir çeşit sosyopatiden beslenen tuhaf anti-kahramanların skeçler üstünden akan malayani hikâyelerinin revaçta olduğunu düşünürsek Limonata’nın aktığı damarı görmezden gelmek zorlaşıyor. Tercihini ekseriyetle komediden yana yapan yerli seyirciyi sinemaya çekmek adına ve seyircinin zevklerini aşağılamak pahasına yapılan bu işlerin daha ne kadar müşteri bulacağı bilinmez. Ancak böyle bir ortamda, gerek televizyonda gerekse sinemada Onur Ünlü, Selçuk Aydemir, Burak Aksak ve son olarak Ali Atay gibi isimlerin ortaya koyduğu işlerin ayrıcalıklı bir ilgiyi hak ettiği ortada.
 
Tıpkı yönetmenlerin koşullarını kendi belirleyeceği filmler çekebilmek için yapımcılık gibi angaryalı işleri dahi üstlenmek zorunda kalması gibi, oyuncuların rol almak istedikleri tarzda projeler bulmak için senarist/yönetmenlik işlerini üstlenmesi sektör adına pek iyi haber değil. Yine de sinema ortamımızın bu “iç açıcı” vaziyetinde elini taşın altına koyan Ali Atay ve arkadaşlarının gayreti önemli. Eksiği fazlası bir kenara bırakılırsa Limonata, durum komedisinden usanan seyirci için kaliteli mizaha bir yol açıyor denilebilir. Bu yolu takip eden yeni isimler olup olmayacağına karar vermek içinse henüz erken.
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..