Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
02.01.2016 Dheepan Parçalanan Kimlikler Aybala Hilâl Yüksel

Dünyanın en prestijli film festivali Cannes’ın 2015 yılındaki büyük ödülünü mülteci meselesine odaklanan bir yapımın kazanması sürpriz olmadı. Yeraltı Peygamberi (Un prophète, 2009), Pas ve Kemik (De rouille et d'os, 2012) gibi filmleriyle tanıdığımız yönetmen Jacques Audiard’ın yeni filmi Dheepan sinema dilindeki incelik kadar ele aldığı mevzunun güncelliği ile de yarışmadaki rakipleri karşısında açık bir avantaja sahipti. Bugün, savaşlar yüzünden dünyanın kimi bölgeleri yaşanmaz hâle gelir, halklar kitleler hâlinde farklı ülkelere dağılırken mülteci sorunu hiçbir ülke vatandaşının dışında kalabileceği bir mevzu değil. Gururlanarak sınırların ortadan kalktığından dem vurduğumuz dünyamızda, “çizilmiş sınırlar” ile doğrudan alakalı olan iltica meselesi bugün dahi yüzleştiğimiz kritik bir mesele.

Dheepan, birbirini tanımayan üç insanın, hayatını kaybetmiş bir ailenin pasaportlarını alarak ve dış görünüşlerini onlara benzeterek, Sri Lanka’dan Fransa’ya iltica etmeleri ile başlar. Ülkedeki iç savaşta tüm askerlerini kaybeden bir adam, Avrupa’daki akrabalarının yanına gitmeyi umut eden bir kadın ile kimsesiz kalmış bir kız çocuğu bundan böyle aynı evi ve hayatı paylaşmak zorundadır. Bilmedikleri bu ülkede yaşamalarını meşru kılacak yeni kimlikler ve hatta yeni hayat hikâyeleri edinmeyi göze almış olsalar bile tüm bunlar yalnızca başlangıçtır.

Yitirilen Bellek

Göç etmeye mecbur kalan kişi yalnızca vatanını ve sevdiklerini değil, içinde yaşadığı dili, o dile ait düşünceleri ve hatta büyük oranda belleğini terk etmek zorunda kalır. Birçoğu, tüm anılarının mekânı olan vatanlarına dönme ihtimalini dahi geride bırakır, muhtemelen o mekâna dair vatan duygusunu henüz içinde yaşarken yitirmiştir. Belleğin kaybı ile bugüne kadar kendisi ve dış dünya hakkında yapılan bütün tanımlar anlamsızlaşır, hayatı kolaylaştıran tüm formüller geçerliliğini yitirir. Bu bağlamda, ilticanın bir nevi zoraki bir yeniden doğuş olduğu yadsınamaz.

Göç ile yaşanan bu kırılma entelektüel düzeyde bir fırsat, sıfırdan başlamak için bir şans olarak görülebilecek olsa da göçmenler zorlu koşullar içinde hayatta kalmaya çalışmak ile ilgilenmek zorundadır. Bunlar göz ardı edilirse, Dheepan ve sahte ailesinin yeni isimleri ve yeni hayat kurgularını zorlanmadan benimseyen kayıtsız tavırlarını, her hareketlerine sinen aidiyetsizliği anlamak mümkün olmaz. Yeni ülke toprağına adım attığı andan itibaren, öz bilincini inşa eden hemen her şeyi yitirmiştir ve artık hiçbir şey olmak zorunda değildir. İşte Audiard’ın filmi, böyle koşullar altındaki insanların, insan kalmaya çalışmalarını konu aldığı için özel.

Mecburi Seçimler

Yönetmen Audiard önceki filmlerinde de toplumun düşük kesimlerinden insanların, azınlık mensuplarının, göçmenlerin hikâyelerini konu edinir. Bu insanların yaptığı ahlâki tercihleri, suça bulaşıp bulaşmamak ile ilgili seçimlerini veya seçilmemiş gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan suçu perdeye taşır ve nihayetinde suç-kader ilişkisi üzerine düşündürür. Kamerasını temiz kalmaya çalışmanın gerçekten kıymetli sayılabileceği viranelere çevirir. Karakterlerin “seçmedikleri” durumların içindeki “seçimlerden” dolayı yargılanıp yargılanamayacaklarını sorgular. Yeraltı Peygamberi’nde yıllarca öldürdüğü adamın hayaleti ile yaşamak pahasına cinayet işlemek zorunda kalan Malik’in veya Pas ve Kemik’te senelerdir görmediği oğluna bakmak zorunda kalınca onun karnını doyurmak için hırsızlık yapan Ali’nin hikâyesi bu tartışmanın izlerini taşır. Benzer şekilde Dheepan da savaşmaktan usandığı için göç ettiği Fransa’da, yerleştirildiği mahalledeki çete savaşlarının dışında kalıp kalmamak hususunda hangi noktaya kadar irade sahibidir?

Audiard’ın tartışması toplumsal empatiye zemin hazırladığı gibi “insan” kalmak için gösterilen bu gayreti de kutsar. Zira doğru olanı yapmak hemen her zaman yanlışı yapmaktan daha zordur. Üstelik bazen koşullar ve zamanlama doğruyu görmeyi ve ona yönelmeyi daha da zor kılar. Tam da bu sebepten, ancak bütünüyle pisliğe batmış bir insanın ahlâklı kalmaya, doğru seçimler yapmaya çalışması kıymetlidir. Aksi durumda, rafine bir çevrede yaşayan, hiçbir sıkıntı çekmemiş ve suçun ortaya çıkması için gerekli olan asgari koşullarla hiç karşılaşmamış bir insan o suçun masumu sayılamaz. Yanlış işlere bulaşmadığı için takdir görmesi, hele ki yekdiğeri üstünde üstünlük iddia edip onu yargılaması adil olmaz.

Ters Yüz Edilen Önyargılar

Göçmenler tüm bu sorunlar ile yüzleşirken sığınılan devletler onların yaşadıkları mental kırılma ile ilgilenmez. Gelenlerin yemek, içmek, giyinmek, barınmak gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak ile iktifa eder. Bu yeni misafirler, ülkenin “sahipleri” ile temaslarının minimum düzeyde tutulması için şehrin dışındaki göçmen mahallelerine -bazen de mülteci kamplarına- yerleştirilir. Üstelik burada yapabileceği iş, kendinden önce gelenlerin hizmetlisi veya temizlikçisi olmakla sınırlıdır. Film, modern devletin soğuk alakasının, standart prosedürlerinin derde derman olmada yetersizliğini, sunduğu “Avrupa standartlarında” koşulların yalnızca yaşamı sürdürmeye yeteceğini gözler önüne sermekten çekinmez. Yine konuyu somutlaştırmak adına, Suriye örneği hatırlanırsa, kardeşliğin ön planda olmasını beklediğimiz İslam coğrafyasında bile hâl böyle iken Avrupa’nın orta yerinde bunların yaşanması şaşırtıcı değil.

Dheepan festival filmi klişelerini tekrarlamaktan kaçındığı gibi, “yabancıya” karşı bünyelerdeki mevcut önyargıları da ters yüz eder. Her ne kadar rüya veya cennet tasviri olarak da okunabilecek final sahnesi yüzünden, bu yönde eleştiriler alsa da filmin bütününde Batı’yı tozpembe bir kaçış mekânı gibi göstermek naifliğinden de uzak durur. Savaşların kaçmakla bitmediği bu yerde sevmenin, fedakârlığın hâlâ mümkün olduğunu hatırlatır. Bu yönüyle iltica hakkında devlet politikalarının, kâğıt üzerindeki hesapların, yardım kampanyalarının hepsinden daha iyileştirici bir damar yakalar: İnsan hiçbir zaman “görünen sınırlara” mahkûm olmayacaktır.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..