Derviş Zaim: “Islah Edilmiş Öteki Değilim”
HAYAL PERDESİ - Gündem 10.03.2015

Derviş Zaim: “Islah Edilmiş Öteki Değilim”

Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi ve Türk Sineması Araştırmaları Merkezi’nin (TSA) düzenlediği “Hayâl-i zî-ruhtan Sinemaya” başlıklı programın üçüncü konuğu Derviş Zaim idi. Programda ilk önce yönetmenin son filmi Balık izlendi, ardından yoğun katılım ile söyleşi gerçekleştirildi.  

İlk uzun metrajlı filmi Tabutta Rövaşata’yı 1996’da çeken Derviş Zaim üretken yönetmenlerimizden. Onu sinemamızda ayrıcalıklı kılan en önemli özelliklerinden biri benzer meseleler etrafında dolaşsa da hemen her filminde farklı biçimsel arayışlara girmesi. Filler ve Çimen’de ebru sanatının filmin kurgusu ve konusundaki vurgusu daha sonra çekeceği geleneksel sanatlar üçlemesinin habercisiydi. Minyatür, hat ve gölge oyunlarından yola çıkarak biçim arayışına girdiği Cenneti Beklerken, Nokta ve Gölgeler ve Suretler’in ardından insan ve doğa meselesine odaklanan üçlemesinin ilk iki filmi geldi: Devir ve Balık.
 
Derviş Zaim, her ne kadar filmleri konu ve form itibarıyla ayrı dursa da aralarında güçlü irtibatların olduğunu vurguluyor. Son iki filmindeki en belirgin ortaklık da ‘döngüsellik’ ki bu Devir filminin isminde açıkça ifade ediliyor. Filmografisinde kompartımanlar var, bunlar biribirinden bağımsız ama içine girdiğinizde benzerlikler görmek mümkün. Zaim’in sinema serüvenindeki en büyük muradı değişen bir şeyin içerisinde devam eden şeyi aramak.
 
İlk filmlerinde her şeyi kaleme döküp onun üzerinden harekete geçen Zaim’in son iki filmindeki en önemli fark ‘raslantılar’a alan açması. Elinde yazılmış bir senaryo olmadan çektiği Devir filmindeki tecrübesini çok önemsiyor, Balık’ta her ne kadar senaryo yazılmış olsa da burada da bir önceki tecrübesinin izinden gitmiş. Bu anlamda gittikçe daha çok Zen tarzının sinema çekim sürecinde belirginleştiğini söylüyor: “Senaryoyu yazarsınız ama sete girdiğiniz zaman yaşadığınız an, oyuncularla, ekiple kurduğunuz ilişki değişebilir. Anın sürekli farkında olma, ‘an’ın çocuğu olmanın sette de anlamlı olduğunu bana Devir’deki deneyimim gösterdi. Mimari ile ilgili olan son çektiğim filmde de bu devam etti.”
 
Derviş Zaim sinemasındaki arayışların en önemli motivasyonu bize sunulan tarih ve kültürün ne tür potansiyeller taşıdığını hem kendine hem de genele göstermek. Türk sinemasında bu konuda düşünen ve filmler üreten nadir isimlerden biri. Peki, bu çabasının yeterince anlaşıldığını düşünüyor mu? Arayışının farkına varan, önem verenlerin hakkını teslim etse de bu soruya verdiği cevap net: “Hayır.”
 
Derviş Zaim’in sinemamızda görmezden gelindiğini, yok sayıldığını, festival ya da sinema medyasında hak ettiği ilgiyi görmediğini dillendiren soruya karşılık Zaim’in söyledikleri de dikkate değerdi. Başından itibaren başıma gelecekleri biliyordum diyerek söze başladı: “Bizim entelijansiyamız gerçekçi filmlerden hoşlanır, Tabutta Rövaşata’yı bu dönemde yapsam aynı şekilde hoş karşılanır mıydı emin değilim. Tabutta Rövaşata’yı post-Yılmaz Güney olarak algıladılar ve övdüler. Çamur’dan sonra farklı anlatı stratejilerini bir arada kullanmaya ve bunun sesini yükseltmeye başladığımda anlamamaya başladılar. Bu içerisi için böyle. Dışarıda da bizden beklentiler farklıdır. Uluslararası sinema entelijansiyası bize der ki ya minimalist iş yapacaksın ya da realist. Yapı ile oynayamazsın, yapı ile oynamak senin harcın değil diyorlar bize.  Böyle olunca minyatür, hat, Gölgeler ve Suretler’deki arayışlar onların beklentisine uymadı. Ben ıslah edilmiş öteki değilim. Ötekini isterler ama ötekini ıslah etmek isterler.”
 
Balık filmindeki Filiz karakterinden yola çıkarak sinemasındaki kadın karakterlere vurgu yapan Zaim, kadın temsilindeki yaklaşım bağlamında filmlerinin farklı bir yeri olduğuna değindi. Onun filmlerinde kadın karakterler pasif, çaresiz değil kendisi ve başkası için bir şeyler yapan karakterler aynı zamanda. Daha çok filmlerinde gri karakterlere yer veren yönetmen söyleşide filmlerindeki estetik tercihlerini, tecrübelerini dinleyiciler ile paylaştı.
 
Söyleşideki ilginç vurgularından biri de Türk sinemasının yanlış nihilizm ve varoluşçuluk yorumlarına takılıp kalmış olmasıydı. Bunu daha çok 80 sonrası savrulma ile açıklayan Zaim’e göre Joseph Campbell’in işaret ettiği gibi şahsi mitler ile toplumun mitleri çakışmadıkça bu çıkmazdan çıkmak mümkün değil. Bunu gerçekleştirebilecek biçim ve içerik arayışı önemli ve Türk sinemasının yapması gereken de bu, tıpkı Derviş Zaim’in yapmaya çalıştığı gibi. (Tuba Deniz)
 
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..