Bu Yunus Bizim Yunus mu?
HAYAL PERDESİ - Vizyon 02.04.2014

Bu Yunus Bizim Yunus mu?

Tarihi şahsiyetleri konu alan sinema filmleri, belgeseller ve televizyon dizileri, bahsedilen kişi veya kurumları ne kadar doğru anlattıkları tartışmaları ile gündem teşkil etmişlerdir. Can Dündar’ın Mustafa adlı belgeseli, Hür Adam filmi ve Muhteşem Yüzyıl adlı televizyon dizisinin kamuoyu gündemini bu tip tartışmalarla ne kadar meşgul ettiği hepimizin malumudur. Yönetmenliğini Kürşat Kızbaz’ın üstlendiği Yunus Emre Aşkın Sesi filmi de yanlış anlatısı ile benzer tartışmalara kapı açıyor.    

Görsel Dil ile İmtihan                                                                        

Yunus Emre Aşkın Sesi filminde, yanlış anlatının yanında sinematografik zaaflar ön plana çıkmaktadır. Yunus Emre Hazretlerini anlatmak için görsel bir dil olan sinemanın seçilmiş olmasına rağmen, görsel çözümlemeler ve duygular yerine her şeyin diyaloglar vasıtası ile anlatılması bu seçimin sorgulanmasına sebep oluyor. Örneğin bu anlatıda, Yunus Emre Hazretlerinin karçırdığı fırsatı farkedip Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin yanına dönmeye nasıl ve hangi duygularla karar verdiğini menkıbeyi bilmeyenlerin anlamalarına ve özellikle hissetmelerine imkan yok. Zira filmde hiçbir duyguya yer verilmeden bir anda aklına bir şey gelmiş gibi durup geri dönen birini görüyoruz. Veya Yunus Emre Hazretlerinin tekkeye eğri odun sokmamasının yine diyaloglar üzerinden anlatılıyor olması, sinemayı sinema yapan unsurlardan ne kadar uzak olunduğuna işaret ediyor. Sinema filmi olma iddiasında olan yapıt, bu zaaflar ile “sinema” olmaktan uzak kalıyor.

Seyirciyi zaman ve mekan duygusundan mümkün olduğunca uzak tutup diyaloglar üzerinden  ilerleyen filmde, hazretlere ait şiirlerden oluşturulan diyaloglar, şiirsel sinemayı şiir okumaktan ibaret zanneden bir anlayışı ele veriyor. Bu noktada aklıma Bresson’un “Şiirsellik peşinde koşma. Şiirsellik kendiliğinden, bağlantılardan içeri sızar.” (1) sözü geliyor. Filmde  gerçeklik algısınıda ziyadesiyle tahrip eden bu yapı karakterleri kartonlaştırıyor. Meseleyi zahir düzlemde ilerletmek yerine birazcık derinleşme çabası ile bâtınına dönülse, hem karakterlere daha fazla yaklaşma fırsatı bulacağız hem de şiirsellik kendiliğinden ortaya  çıkabilecek. Filmin genel yapısı içinde karakterlerin bu kadar karton olması, kötü de olsa filme bir entrika katan Kasım’ın filmin en “gerçek” karakteri olmasını sağlamış.

Filmin kamera ve ışık kullanımından mekân tasarımına, kostüm ve makyajından kurgusuna kadar bütün azalarına aynı özensizliğin yerleştiğini görülüyor. Sürekli pencerelerden süzülen yatay ışıklarıyla oryantalist resim hissi veren sahneler ise bir süre sonra tekrar duygusu oluşturuyor. Ama bütün bunları bir kenara bırakıp gözümüzden kaçmaması gereken çok daha vahim bir mevzuya işaret etmek gerekiyor. Bu film Yunus Emre Hazretlerini yanlış anlatıyor. Hacı Bektaş-ı Veli’den Tapduk Emre hazretlerine, Hz. Mevlana’dan Barak Baba’ya hepsini yanlış tanıtıyor.

Mutasavvıf Yerine Hümanist

Filmde tasavvuf ve seyr-i süluk kavramları yerine hümanist felsefe ve yolculuk gibi çok daha zayıf kelimeler kullanılması, hazretlerin yanlış anlatılmasının tohumları olarak görülebilir. Bu zayıf kelimeler, mürid-mürşid ilişkisininden çok bir şair ile akıl hocasının ilişkisini temsil ediyor. Yunus Emre ile Tapduk Emre Hazretlerinin filmde gördüğümüz şekilde ilişki kurmuş olmaları tarihsel ve kavramsal gerçeklerle uyuşmuyor. Bahsedilen zatların hayatları, eselerleri ve tasavvuf Hz. Peygamberin muhabbetiyle taşarken, filmde Efendimizin ism-i şerifini ne duyabildim ne de duvarları süsleyen hat eserleri arasında görebildim. Bu hümanizm lakırdısı ise bahsettiğimiz muhabbetten bihaber olmaktan kaynaklanıyor.

Bir sinema filminde, romanda yahut bir şiirde hazretleri hakkıyla anlatmanın mümkün olmadığı yadsınamaz bir gerçek. Onları hakkıyla anlamak dahi çok az insana nasip olabiliyorken kaldı ki anlatmak mümkün olsun. Bu mevzularda film yapmamak da en doğru çözüm değil tabii ki. Hazretleri tüm veçheleri ile anlatmak elbet mümkün değil ama anlattığımız yönleriyle onları yaşanabilir kılmak ise elimizde. Bu tip mevzularda, doğru bilgilere ulaşmak ve doğru perspektifi kazanmak için muhakkak ehil kişilere danışılmalıdır. Bu filmin danışman listesinde de Ömer Tuğrul İnançer ve Mustafa Tatçı Beyefendiler gibi konuda ehil insanlar mevcut. Ancak üzülerek söylemeliyim ki bu film yapılırken bu zatlara ya hiç danışılmamış ya da sözleri hiç dinlenmemiş. Zatların sohbetinde bulunmuş, kitaplarını okumuş veya biraz olsun tanıma fırsatı bulmuş herkes bu söylediğimi anlayacaktır.

Muhteşem Yüzyıl dizisinde olduğu gibi “Biz tarih anlatmıyoruz, kurmaca film çekiyoruz” gibi bir anlayış içinde iseler  konu bambaşka bir katmana taşınıyor. Bu yapılanlar elbette hazretlere zerre kadar zarar veremez; ama bir kısım insanın kafasında yanlış tahayyüller oluşmasına sebep olabilir. Ticari kaygılar ile milletin manevi şahsiyetleri üzerinden nemalanmaya kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim. Film festivallerinin ne kadar adaletli oldukları meselesi ayrı bir tartışma konusudur; ama bu filmin hiçbir festivalde gösterilmemiş olmasını da estetik bir kaygı güdülmediğine işaret olarak kabul edebiliriz. Filme sadece bir gişe filmi olarak baktığımızda ise 160 kopya ile vizyona girip 83.361 (2) kişi tarafından izlenmiş olması gişede de başarısız olduğunu gösteriyor.

Filmin en büyük artısı ise bahsedilen zatları anmak için bir vesile olması ihtimali. Umarım bu film izleyenlerin hazretleri merak edip araştırmaları ve hayatlarını tetkik etmelerine, dolayısıyla zat-ı şeriflerini doğru anlamalarına vesile olur. (M. Abdülgafur Şahin)

 
(1) Sinematograf Üzerine Notlar, Robert Bresson, Küre Yayınları
(2) http://www.boxofficeturkiye.com/
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..