Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
31.07.2010 Beyaz Bant

Olağan Şiddetin Filozofu: Haneke

H. Mirza Aydın

Beyaz Bant: Yitirilen Masumiyet ya da Tahakküm Perdesi
Michael Haneke, filmlerinde çağı okumaya çalışırken günlük hayat tecrübelerinden yola çıkan bir yönetmen. Birçok insan toplumsal olguları büyük söylemlerle anlamaya, anlatmaya çalışırken, Haneke bu olguları günlük hayat deneyimleriyle çözümlüyor ve ifade ediyor. Haneke, Beyaz Bant (Das Weisse Band, 2009)'da da modern dünyanın arifesindeki insanların deneyimlerinden yola çıkarak Batı'nın modern çağa nasıl bir ruh haliyle girdiğini gözler önüne serer. Film boyunca modernliğe adım atmak üzere olan bir köy deneyimi aktarılarak, köydeki görünürde politik olmayan tahakküm biçimleri ele alınır. Bir tahakkümler çağı olan modern çağın inşasında rol oynayan kuşakların gündelik tahakküm biçimleri irdelenir.
 
Tanrının/Babanın Krallığı İçinizdedir
Daha filmin başında iki çocuk Hıristiyan ritüellerine uygun bir şekilde af diler. Kendisinden af dilenilen kişi ise rahip olan babalarıdır (baba-tanrı). Çocuklar, film boyunca rahip babalarının değerlerine boyun eğmek zorunda kalır. Bu değerler, Tanrı’nın buyruğuymuşçasına suç-ceza kıskacında çocukların hayatını kuşatır. Rahip baba ile çocuklar arsındaki ilişki bir ebeveyn ilişkisinden çok ritüeller çerçevesinde amir-memur ilişkisi gibi şekillenir. Dışarıdan bakıldığında rahip baba doğrudan kötü bir kişilik olarak tanımlanamaz, hatta çocuklarının terbiyesiyle ilgilenen bir baba olarak da görülebilir. Oysa sorun tam da eğitim noktasında dışa vurulur: Rahip babanın eğitim olarak gördüğü şey, değerlerini yitirmiş ritüellerden ibarettir. Örneğin, saygı ifadesi olarak seçilen el öpme, çocuklar için bir boyun eğdirme biçimine dönüşür. Filme de ismini veren ve masumiyeti simgeleyen “beyaz bant” çocuklar için utanç ifadesi olur. Rahip babalarının tahakkümüne boyun eğen çocuklar bariz bir isyan göstermezler. Fakat film boyunca dipten gelen bir isyanı büyüttükleri alttan alta hissedilir. Çocukların rahip babalarıyla yaşadığı çatışma aslında modernliğe geçişin öncüsü olan kuşağın gelenekle olan çatışması olarak su yüzüne çıkar.
 
Tahakkümün Erkek Olarak Belirişi
Filmde mercek altına alınan bir diğer tahakküm biçimi de köyün doktoru üzerinden ifade edilir. Eşi hayatta olmayan doktorun, biri 14 yaşlarında bir kız, diğeri 4-5 yaşlarında bir erkek, ilgilenmediği iki çocuğu vardır. Köyün ebesi bu iki çocuğa kol kanat gerer. Zaman içinde bu ebenin doktorun metresi olduğu anlaşılıyor. Ancak doktorun ebeyle olan ilişkisi bir aşk ilişkisi değildir. Doktor açısından bu ilişki bir ihtiyaçtır. Zaten doktor da bunu gizlemez; ebeyle doktor arasında geçen bir diyalogda ebeden iğrendiğini, fakat fahişelerin köyden çok uzakta olması nedeniyle onunla birlikte olduğunu ifade eder. İlerleyen zamanda ebeyle yollarını ayıran doktorun kızıyla ensest ilişkiye girer. Doktorun ebeyle kurduğu ilişki, kadını nesneleştiren bir dile sahipken, kızıyla kurduğu ilişki ahlaki değerlerini arzuları için yerle bir etmenin izlerini taşır.
 
Erkeğin Erkeğe Tahakkümü: İktidarsızlaştırma
Köydeki tahakküm, sadece kadın ve çocukların üzerinde değildir. Tahakküm aynı zamanda köylüleri de esir etmektedir. Köyün büyük bir bölümü bir barona aittir ve köylüler geçinebilmek için baronun topraklarında veya malikânesinde çalışmak zorundadır. Ancak yaşanan bir olay, köyün en saygın insanı olan baronun statüsünün sorgulanmasını sağlar. Baronun yanında çalışan çiftçilerden birinin karısı, bir iş kazasında hayatını kaybedince, çiftçinin oğlu kazadan baronu sorumlu tutar. Çocuk, barondan hesap sorulmasını ister. Ancak çiftçi işini kaybetme korkusuyla oğluna karşı çıkar. Fakat çocuk babasına rağmen intikam almaya kalkar ve baronun tarlasına girerek zarar verir. Köylü bu olayın ardından şaşkına döner, paniğe kapılarak oğlunu azarlar.
 
İlerleyen dakikalarda filmin başından beri süregelen faili meçhul kötülüklere bir yenisi eklenir. Baronun küçük yaştaki oğlu, belirsiz kişilerce acımasızca dövülür. Bu olayın faili olarak ilk akla gelen çiftinin oğlu olur. Çiftçinin aklına gelen isim de kendi oğludur. Fakat çocuk, iddiaları reddeder. Baron da çocuğuna yapılan kötülüğü çiftçinin oğlunun yapmadığına kani olur ve bu kötülükleri yapanların peşine düşer. Baronun çocuğuna yapılan kötülüğün failinin çiftçinin oğlu olmadığı konusunda herkes ikna olmuştur, fakat çiftçinin karısının ölümünde baronun suçsuz olduğunda herkes hem fikir değildir; karısı ölen çiftçi dahi. Çiftçi, oğluna karşı gelmişse de kendi benliğine karşı gelememiştir. İçindeki isyana rağmen barona ses çıkarmayan çiftçi intihar eder. Neden? Çünkü iki erkek arasında kalmış üçüncü bir erkektir. Baronun tahakkümü ile oğlunun isyanı arasında kalmıştır ve çiftçi bu çatışmada iktidarsızlaşmıştır. Utanç olarak görülen iktidarsızlaşma, çiftçiyi intihara götürmüştür.
 
Benzer bir olay, baronun yanında çalışan kâhyanın başına da gelir. Baronun oğlu, kendisiyle yaşıt olan kâhyanın oğluyla arkadaştır. Bir gün kâhyanın oğlu baronun oğlunu döver ve flütüne el koyar. Bunu duyan kâhya evine koşar ve oğlunu döverek flütü hemen vermesini ister. Fakat çocuk olayı inkâr eder. Çocuk inkâr ettikçe dayağın dozu artar. Ancak çocuk inatla itiraf etmez. Baba pes eder ve çocuğun odasından çıkar. Kâhya salondayken çocuk hırsla flüte üfler. Çocuk babasına isyan etmiştir. Ama kâhya isyanı görmezden gelir, flütü alır ve barona koşar.
 
Babalar, baronun tahakkümüne boyun eğip itaat ederken, oğullar baronun yanı sıra babalarının tahakkümüne de isyan ederler. Tüm bu olaylar yaşanırken köyde fail-i meçhul kötülük eylemleri de gerçekleşmeye devam eder. Köylü, yaşanan kötülük eylemlerinden tedirgin olur belki ama hayatlarında bir şey değişmez. Her şey her zaman olduğu gibi devam eder. Kötülük eylemlerinin failleri de bulunamaz. Haneke de filmde bunların peşine düşmez. Önemli olan failin kim ya da kimler olduğu değil, kötülüğün var olmasıdır. Kötülük olağandır ve içteki isyanla büyümektedir.
 
Ölümün Yadsınması ya da İçte Büyüyen Nihilizm
Filmde dikkat çeken bir diğer vurgu ise çocukların ölüm üzerine konuşmasıdır. Bunlardan biri, köyün öğretmeninin balık tutması sırasında gerçekleşir. Rahibin oğullarından biri köprünün ince korkuluklarında yürümeye çalışırken, balık tutmakta olan öğretmen bu tehlikeli yürüyüşü görüp müdahale eder. Öğretmen, çocuğa çıkışarak yaptığının çok tehlikeli olduğunu söyler ve merakla sorar: “Neden yaptın bunu?”. Çocuk, soğukkanlılıkla “Tanrıya beni öldürmesi için bir şans verdim.” der. Bir diğer diyalog ise doktorun çocukları arasında geçer. Küçük çocuk ablasına ölüm üzerine ısrarla sorular sorar, ablası da usanmadan cevaplar. Diyalog boyunca ölümün kaçınılmaz olduğu ve herkesin bir gün öleceğine vurgu yapılır. Çocuğun bir gün kendisinin öleceğini öğrendiği anda yaşamın anlamsızca, kaçınılmaz olan ölüm üzerine kurulduğu fikri açığa çıkar.
 
Bugünün Küçükleri Yarının Büyükleri: Genç, Dinamik, Nihilist Gelecek
Filmde, ara ara Avusturya Dükü’nün öldürüldüğünden söz edilir. Öldürülen Dük, I. Dünya Savaşı'na gerekçe gösterilen ve bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülen Avusturya-Macaristan veliaht prensidir. Yani büyük savaş yoldadır. Ve Haneke, filmdeki son sözünü söyler: Babalarıyla, toplumlarıyla ve tarihleriyle sorunlu olan bu nesil, bu savaşta ve akabindeki gelişmelerde rol oynayacak nesildir. Ki bu çocuklar tüm değerlere başkaldırıyor ve ölümden korkmuyorlar. Geçmişe, Haneke’nin durduğu yerden baktığımızda bugünün mimarlarının da aynı çocuklar olduğunu görürüz.
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..