Okuyucu Eleştrileri
Hayal Perdesi okuyucularından gelen film eleştirileri arasından seçtiklerini bu alanda yayınlıyor. Siz de yazılarınızı hayalperdesi@hayalperdesi.net adresine gönderebilirsiniz.
03.03.2011 Gecelerin Ötesi

Gecelerin Ötesi'ne Bir Bakış

Tolga Demiryol

 

“Bizim mahalleden hiç adam çıkmadı. Şu halimize bak topumuz beş para etmeyiz. Sezai ile Yüksel Amerika’ya kaçmak sevdasında iki serseri, Cevat işsiz, ukala bir aktör, Ayhan önüne gelen kadına aşık olan bir acayip adam, sen (Ekrem) can sıkıntıları içinde bunalmış kavruk bir insan, bana gelince ömrünü direksiyon başında tüketmiş zavallı bir adamım. Biz harcanmış insanlarız.” Yönetmen filmin başkahramanı Fehmi’nin ağzından böyle çizer altı gencin portresini. Sema, Fehmi’nin kız kardeşidir ve hikâye Fehmi’nin Sema için bir şeyler yapmak istemesiyle başlar.

 

 “Hayat harcamış bizi zaten bari siz insanca bir ömür sürün.” Bu söz film boyunca sık sık tekrarlanır. Karakterlerde baskın bir melankolik ruh hâli, harcanmışlık ve yenik düşmüşlük duygusu hâkimdir. Her birinin kendilerinin veya sevdiklerinin mutluluğu için farklı hayalleri vardır. Onları bu hayallere kavuşturacak olan şey ise ortaktır: para.

 

Yapıldığı dönemin sosyo-ekonomik durumunu ele alan ve yönetmenin ilk önemli çıkışı olan Gecelerin Ötesi, sinemada “toplumsal gerçekçilik” olarak kabul edilecek akımın öncüsü olma niteliğini taşır. Filmin Aşık Veysel’in Hayatı’ndan (1952) sekiz yıl sonra Türk sinemasında toplumsal gerçekçi yönelimi başlattığı kabul edilir. Her mahalleden bir milyoner çıkaracağını söyleyen dönemin hükümetine cevaben, bu milyonerlere mukabil türeyen gençlerin dramını yansıtır film.

 

Filmde karakterlerin ayrı ayrı hikâyeleri, sosyo-ekonomik durumları ve idealleri ile bu ideallerine ulaşabilmek için işledikleri suçlar anlatılırken, kimin/kimlerin gerçekten suçlu olduğu sorusu tartışmaya açılır. Kahramanların her birinin kendine göre haklı sebepleri vardır. Ancak onları suça iten en önemli etken yok olma korkularıdır. Paraları olmadan sistemin çarkları arasında yok olup gideceklerine inanmış bu insanların panik halinde gösterdikleri refleksten ibarettir olanlar. Bu nedenle yönetmen olaylardan ve işlenen suçların meşruiyetinden çok neden ve sonuçlara dikkat çekmek ister.

 

Arkadaşlarını suç işlemeye iten Fehmi’nin iyi niyetli olduğunu kendisi için bir şey istememesinden anlarız. Bunun yanında çocukluğundan beri hep kardeşleri ve annesi için çalışmak zorunda kalmış olan Ekrem artık kendisi için bir şey yapmak istemektedir. Bu ruh hâliyle Ekrem, Fehmi’nin tam kontrastı bir tablo çizer. Fehmi hayatı boyunca kardeşi için kamyon şoförlüğü yapmış olmasına rağmen yine de onun saadetinden emin olamamaktadır. Onun mutluluğunu temin etmeyi âdeta son vazifesi olarak görmektedir.

 

Filmde tüm karakterlerin ortak bir derdi vardır: mutluluk/mutsuzluk, yani para/parasızlık. Filmin belki de en temel problemi budur. Peki herkes mutlu olmak zorunda mıdır? Karakterler neredeyse para ile mutluluğu özdeşleştirmişlerdir. Çünkü toplumun onlara biçtiği roller ile onların oynamak istedikleri roller arasında bir uçurum vardır ve bu uçurum derinleştikçe mutsuzlukları artmaktadır. Onlara göre kendilerini bu uçurumdan karşıya geçirecek yegâne köprü paradır. Fakat haksız kazanılmış kirli para onları karşıya geçiremediği gibi yardan aşağı düşmelerine, daha huzurlu bir yaşam sürme, hatta sınıf atlama hayalleri kurarken zemine çakılmalarına neden olacaktır. Evet, Gecelerin Ötesi hep başkaları için yaşamış insanların mesela Fehmi’nin, Ekrem’in, başkaları için bile yaşayamamış insanların mesela Sezai’nin, Yüksel’in, Ayhan’ın ve Cevat’ın varlık sorgulamaları ve bu sorgulamalara buldukları zoraki ortak yanıtın hikâyesidir. Bu yanıt onları kısa bir süre için tatmin edecek, özledikleri hayata tam kavuştuklarını sandıkları anda hakikat karşılarına dikilecektir. Her ne kadar kişisel olsa da ortak çıkarlar gibi görünen müşterek menfaatleri için giriştikleri kenarları köşeli olmayan  ve giderek giriftleşen kanunsuzluk yolunda Ayhan’ın şahsi arzuları yüzünden tongaya düşmesi bu bir avuç harcanmış insan için kaçınılmaz sonun başlangıcı olur.

 

Yönetmen Tahsin ile birlikte bu yedi insanı tasvir ederken onlara biraz daha yakından bakmamızı ister. Aynı şehirde hatta aynı mahallede yaşayan bu gençlerin  farklı farklı hikâyeleri olduğunu aynı sona mahkûm olmalarının onları kalıplara ve kategorilere hapsedemeyeceğini göstermek ister. Onlar müşterek hikâyenin muhtelif kişileridir.

 

Karakterlerimizi farklı kılan bir husus hayatı algılayış biçimleridir. Genel olarak yenilmişlik ve harcanmışlık duygusu baskın bir ruh hâli olsa da kişilerimizin her biri aynı derecede melankolik değildir. Fehmi en azından kardeşi uğruna elindekinin değerini bilmek ve işine kanaat etmek isterken, Ekrem zoraki çalışmakta, Cevat ise insanın ailesi için bile olsa ideallerinden taviz vermesini yok olup gitmekle bir görmektedir. Bu nedenle Cevat çalışmayarak âdeta sisteme ve sistemin onu mevcut şartlara mahkûm etmesine direnmektedir. Fehmi, Ekrem ve Cevat şartlara teslimiyetten mukavemete doğru bir perspektif çizer seyirciye. Fehmi ömrünü tükettiği yollardan bahsederken hep aynı yerleri gördüğü için kendini duruyormuş gibi hissettiğini söyler. Bu söz sıradan bir uzun yol şoförü için fazla felsefi argümanlar içerir. Ekrem aynı yolu suyun akışına benzetir. Fehmi için yol bir durma eylemi iken Ekrem için arınma vesilesidir.

 

Fehmi ile Ekrem bir yerde daha birbirlerine çok benzer. İkisi de yıllardır motor-makine sesi duymaktan bıkmıştır. Ekrem kendisiyle baş başa kaldığında bile bu sesi kafasının içinde tekrar tekrar duymaktan kurtulamaz. O da Fehmi gibi kendisini makinenin bir paçası gibi hissetmektedir. Bir gün bile işini aksatmayan bu insanlar bize Chaplin’in Modern Zamanlar’ını (Modern Times, 1936) hatırlatır. Yönetmen makineler arasına sıkışıp kalmış insanın dramını ıskalamaz ve düşünmemiz için kamerasını biraz daha yakınlaştırır, sıkışmışlığı yüzlere yapılan yakın plânlarda görürüz.

 

Suç ve Ceza

Yönetmen finali niçin Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile yapmıştır? İdealist bir aktör olan Cevat filmde kurulan tiyatro sahnesinde Raskolnikov’u oynamaktadır. Çerçeve içinde çerçeve olan bu sahnede, Cevat hem kendini hem de Raskolnikov’u oynamaktadır. Yönetmen belki de burada hayata bir sahne göndermesi yapmak istemektedir. Öyle ya tiyatro suretin suretinin sureti değil midir? Hasılı arkadaşı için ölüme bile gidebilecek kadar çıkar ve menfaatten uzak, saf, ne yapacağını bilemeyen, yok olma korkusuyla yanlışlar yapan ve bu yanlışları canları pahasına ödeyen bu insanlar kurban mıdır? Yoksa şahsi ihtirasları yüzünden hayatlarını mahvetmiş zavallılar mı?

 

Yapıldığı dönem itibariye ilk defa sosyal bir meseleye değinen film bir prototip oluşturmuş ve kendinden sonra gelen yönetmenlere ve filmlere öncülük etmiştir. Toplumsal bir meseleyi incelerken toplumun içinde birey olarak insanı ve psikolojisini ihmal etmeyen film, çok katmanlı yapısı sayesinde kendini izletmekte ve seyirciye sorular sormaktadır. Her gün üçüncü sayfa haberlerini baştan aşağı dolduran olayların olduğu bir dünyada suçun ve cezanın bir kez daha düşünülmesi gerektiğini hatırlatan film, zihinlerde bir soru bırakır: suçlu kim? 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..