Söyleşi
Mecid Mecidi SÖYLEŞİ:Aybala Hilâl Yüksel "Biz kendi kültürümüz üzerine çalışıp üretemezsek Batı etkisi hâkim olacaktır. Özellikle Batı kültürü günümüz gençliği için çekiciliğe sahip. Zahiri olan bu çekicilik çok da aldatıcı olmaktadır."
29.08.2012 “Gerçekliğin Arkasındaki Güzelliği Göstermek İstiyorum”

Cennetin Çocukları (Bacheha-ye Aseman, 1997), Baran (2001), Cennetin Rengi (Rang-e Khoda, 1999) gibi iz bırakan filmlerin yönetmeni Mecid Mecidi, Haziran ayında Mardin Uluslararası Film Festivali’nin konuğu olarak Türkiye’deydi. Son olarak 2008 yılında Serçelerin Şarkısı (Avaze Gonjeshk-ha) filmini seyirci ile buluşturan ünlü İranlı yönetmen, dört yıldır Hz. Muhammed’in hayatını konu alan bir filmin üzerinde çalışıyor. Hz. Muhammed’in doğumundan peygamber oluşuna kadarki dönemin anlatılacağı yeni filminde, ağırlıklı olarak çocukluk çağı gösterilecek. Ortalama 2,5–3 saat uzunluğunda olacak filmin vizyonu için ise 2 yıl sonraya tarih veriliyor. Tahran yakınlarında kurulan büyük platoda çekimleri süren filmin ismi kesin olarak belirlenmiş değil; ancak muhtemelen Muhammed olacak. Kadrosunda profesyonel oyuncuların da yer aldığı, ekibinde çeşitli ülkelerden sinemacıların çalıştığı bu büyük projenin görüntü yönetmeni Coppola ve Bertolucci gibi dünya çapında isimlerle çalışmış olan Vittorio Storaro.

Filmde peygamberin tasviri ile ilgili tartışmalara da Mardin’de yaptığı açıklama ile noktayı koyan Mecidi, peygamberin yüzünü göstermemeye karar verdiğini söyledi.

Yeni filmi hakkındaki bu genel bilgileri paylaştığı basın toplantısının ardından Mecid Mecidi ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide projesi hakkında aklımıza takılanları, İslam’da tasvir problematiğini ve sinemasına yön veren temel sabitelerini konuştuk.

Festival ve seçkideki filmlerle ilgili izlenimlerinizi alabilir miyiz?

Katalog üzerinden bir baktım, değişik şeyler var oldukça çeşitli. Çok iyi bir organizasyon gördüm. Küçük bir festival olduğu halde oldukça iyi.

SineMardin’de yakın coğrafya filmlerine ağırlık veriliyor. Bu tarz buluşmalar hakkında görüşleriniz nedir?

Festival kültürler arası alışveriş ve iletişimin gelişmesinde çok etkili olabilir. Yakın ülkeler ve coğrafyalarda neler olup bittiği hakkında bilgi sahibi olunur. Bu zenginleştirir ve geliştirir. Bir köprü gibi düşünün.

Farklı Müslüman ülkelerden sinemacıların işbirliklerine, ortak yapımlara nasıl bakıyorsunuz?

Çok olumlu bakıyorum. Kültür alanları, siyasi meseleleri göz ardı ederek ülkeler arası işbirliklerini geliştirme imkânına sahiptir. İleride de böyle bir plânım var. Çok güzel olur. Türkiye’den görüştüğümüz şirketler ve devlet kurumları var.  Bir sonraki projemin ortak bir proje olmasını çok isterim. Bu ortaklıklarla çok güzel bir film çekilebilir. Böyle bir proje çıkarabiliriz ve bu hem sinema kültürünün gelişmesine ve hem de kültür alışverişinin gelişmesine katkıda bulunur.

Hangi şirketlerle görüştünüz Türkiye’den?

TRT ile görüştük. Özel televizyon kanallarıyla görüştük. Osman Sınav ile çok görüştük bu konuda, hem İran’da hem burada. İleride ortak bir çalışma yapacağız.

Günümüzde Müslüman sinemacıların yaşadığı sorunlar nedir? Kafa karışıklığının ve üretim sıkıntısının sebebi sizce ne olabilir?

İnanç konularına yaklaşmak çok zor bir iş. Hangi bakış açısına sahip olunacağı, sanatsal yönlerinin neler olduğu konusu çok önemli. Çok az insan bu sahaya girebilir, çünkü çok zor bir iş. Girebilen kişilerin yaptığı ise slogancı ve yüzeysel kalıyor.  

Türkiye’de, muhtemelen İran’da da, biz de artık Batılı gibi yaklaşıyoruz, meselelere özgün bakamıyoruz. Kendi filmimizi yapmanın yolu nereden geçer?

Bu durum kültürel etkilenme sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Biz kendi kültürümüz üzerine çalışıp üretemezsek Batı etkisi hâkim olacaktır. Özellikle Batı kültürü günümüz gençliği için çekiciliğe sahip. Zahiri olan bu çekicilik çok da aldatıcı olmaktadır. Bunun olmaması için hem devletler hem de sanatçılar çaba sarf etmelidirler.  

Türkiye sinemasından son dönem filmleri nasıl buluyorsunuz?

Teknik olarak çok gelişmişler. Muhteva olarak ise Batılı bakış açısı hâkim. Türkiye’nin sahip olduğu kültür eserlere yansımamış. İzlemiş olduğum filmlerde Batılı yaşam tarzının hâkimiyeti çok bariz belli oluyor.

Peki, bu sorunun çözümüne yönelik neler yapılabilir?

Asıl iş devlete düşüyor bu konuda. Hem desteklemeli hem de çaba sarf etmeli. Gençlere imkân ve fırsat tanınmalı. Ama maalesef desteklemiyorlar. Başbakan Erdoğan’a bakın, çok iyi başladı. Başlangıçta bir umuttu İslam dünyasında. Ama hemen değişti, yine Batı kültürünün tarafına yöneldi. Bir devlet başkanı yönünü Batıya döndüğü zaman halk da Batıya yönelecektir. Bana göre devletlerin bu konunda çok etkin bir rolü vardır. Kültür-sanat merkezleri çok önemli. Gençlere destek verebilir, yeni yollar açabilir. Bir toplumda ekonomi tek söz sahibi olursa, ekonominin kötü bir şey olduğunu söylemiyorum ama tek hedef ekonomik gelişme olursa kültür önem sıralamasında aşağılara düşer. Eğer ekonomik durum bir baskı kurarsa tehlikeli oluyor. O zaman kültür üçüncü ele, dördüncü ele düşecek.

Hz. Muhammed’in hayatını konu alan yeni filminize gelirsek, neden peygamberliğe kadarki hayatını çekmeyi öncelediniz?

Ben bu filmi sadece İslam dünyasına yapmadım. Tüm dünyaya çekeceğim. Peygamberin hayatına temelden başladım. Yani O’nun nasıl biri olduğunu görmek, tanımak için. O zaman insanlar neden bu ihtiyacı duydular? Niye yeni bir peygamber geldiğini göstermek istedim. Herkesin tanıması gereken peygamberi yeni bir üslupla anlatmak istedim.

Bu filmin devamı çekilecek mi, peygamberlik dönemini anlatan yeni bir film olacak mı?

Evet kesinlikle. Öyle bir düşüncem var; bu filmin çekimleri bittikten sonra düşünüyorum. Çok zor bir iş. Farklı düşünce ve görüşler mevcut peygamberlik sonrası döneme dair. Peygamberlikten önceki döneme ait görüşler hemen hemen aynı. Ama vahiy geldikten sonrası ile ilgili çok farklı görüşler var. Şartlar uygun olduğunda çekilecektir. Konu üzerine düşünüyorum.

Filmin araştırma sürecinde nasıl bir çalışma yaptınız, nasıl hazırlandınız?

Aslında peygamber olmadan öncesine dair kaynaklar çok az. Çocukluğuna dair kaynak neredeyse hiç yok. Ama çok çalıştık. Yaklaşık üç sene sadece araştırma yaptık. Başka ülkelerden önemli İslam tarihçilerini davet ettik, konuştuk. Böylece büyük bir kaynağa ulaştık. Önemli bir kaynak oluşturduk. Bu arşiv çok zengin bir arşiv. İlerde başka yönetmenler de çalışmak isterse bu arşivden faydalanabilir. Sadece tarih değil her konuda; iktisadi, coğrafi, edebi, siyasi konularda çok önemli bir arşiv oluşturduk. Arabistan’a çok gittim bunun için. Peygamber nerede, nasıl yaşadı o yerlerin hepsini ziyaret ettim. Sadi kabilesini bulduk. Yaşadığı her şeyi arşive dâhil ettik. Fotoğrafladık, elimizde gerçek bir kaynak oldu.

Filmlerinizin neredeyse hepsinde tekâmül hikâyeleri anlatıyorsunuz; zaten insan-ı kâmil olan peygamberin hayatını anlatırken senaryo yapısında bir farklılaşma görecek miyiz?

Tabii ki fark edecek. Peygamberimiz olağanüstü bir insan olduğu için, en üst insan olduğu için her şeyde farklı. O, bütün güzelliklerin tecelligâhıdır. Her şeye önem veriyor. Eşyalara önem veriyor, onlara ad koyuyor. Mesela tarağına ad veriyor. Eşyayla ve insanla çok ilgi çekici bir ilişkisi vardı. Onlara davranışları has bir davranış. Bizim yaşadığımız gibi değil. O’nun hikâyesi gerçekten şiir gibi. Tabiata çok önem veriyor mesela. Güneşle başka türlü konuşuyor, insanlara davranışları farklı. Aya, güneşe, gökyüzüne hepsine olağanüstü davranışları var. Bu olağanüstü ilişkiyi filmde göstermek istiyorum inşallah.

Peygamberin adı âlemlerin rahmetidir. Biz onu göstermeye çalışıyoruz. Ki bu rahmet sadece Müslümanlara değil tüm âleme rahmet edecek. Tabii kendi insani görüşümüzü anlatacağız.

Biraz tasvir meselesini konuşalım istiyorum. Peygamberin yüzünü göstermeyeceğinizi açıkladınız. Bu kararda neler etkili oldu?

Bu şimdiye kadar yapılmamış bir tecrübe. Zaten Hz. Muhammed’in hayatını anlatan ikinci film. İslam dünyasının hassasiyetlerine saygı duyuldu. Bu konu yüzünden yapılan işin gürültüye gitmesini istemedim.

İslam’da “tasvir haramdır” gibi bir hüküm olmadığını biliyoruz. İslam dünyasında tasvire meyledilmemesinin sebebi ne olabilir?

Aslında İslam kültüründe böyle bir şey yok. Hıristiyanlıkta çok var, hep kullanmışlar. Resimler var. Ama İslam’da hiç böyle bir şey yoktu. Hep yazı vardı, hep şiir vardı, kitap vardı. Tasvirle hiçbir şeyi açıklamamışlar. Öyle bir kültür vardı bizde. Hiçbir yerde de yazmıyor tasvir haramdır diye. Pek çok Sünni âlimle de konuştum. Hiç kimse haram olduğunu söylemiyor ama bir kutsiyet söz konusu olduğundan, bir nevi yazılmamış bir kural var diyebiliriz. Ama bazı radikal gruplar da bunun haram olduğunu düşünüyor. Bu yavaş yavaş aşılması gereken bir yoldur. Sanırım bu filmde peygamberin letafeti öyle güzel bir şekilde anlatılacak ki bu yolun açılacağını ümit ediyorum.

Çeşitli ülke uleması ile yaptığınız görüşmeler basına tasvir için fetva arayışı şeklinde yansıdı. Bu süreçten bahsedebilir misiniz?

Hayır. Ulemayla görüşmelerim öyle değildi. Yasak da demediler. Ben de helal mi, haram mı sorusunu tam sormadım. Sadece bir kutsiyetinin olduğu görüşünü belirttiler. Öyle bir şey yapsam yapmasam konusuna  girmedim. Tasvir etmemenin daha iyi olacağına kendim karar verdim.

Filmlerinizin tamamında yoksunluk (fakriyat) temasının öne çıkmasının sebeplerini konuşabilir miyiz?

Filmlerin ortak paydası olan yoksulluk bir tür teslimiyet içermektedir. Materyalistlerin iddia ettiği gibi her şeyin temeli ekonomi değil her şeyin temeli ahlâktır. Ahlâk olmazsa toplum ayakta duramaz.  Ortak bir şey var filmlerimde, belki insanlar ekonomik olarak çok düşük bir durumdadır; ama şeref ve haysiyet olarak çok yüksek kişilerdir. Daha iyi kalmak ve daha iyi olmak için mücadele ediyorlar. Filmlerde bu mesajları verebilmek çok önemlidir. Tamam, ekonomi önemli ama temel değildir, temel olan ahlâktır. Ahlâk kâmil bir şekilde kendini gösterirse insaniyet de hakkıyla ortaya çıkar. Ahlâk sahibi olunmazsa hiçbir şeye sahip değiliz demektir.

Peygamberlerin yaşamına da bakarsan onların hepsi de alt tabakadan insanlar. Hiçbirisini zenginlik içinde görmezsin. Zenginliğin önemli olmadığını bilakis önemli olanın ahlâk olduğunu gösterdiler. Yaşamlarında da sadelik ve gösterişten uzak olanı tercih ettiler. Bakarsan Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İsa hep çobandır. Çok basit bir işleri vardır. Marangozluk gibi. İnsan maddi gücün esiri olmamalıdır. İnsan ruhunu ancak maneviyat yüceltebilir. Ama onların ruhu çok büyüktür. Allah’ın takdiri de böyleydi. Allah’ın seçtiği peygamberler hep alt tabakadan, üst sınıftan değil. Halkın içinden o peygamberi seçmiş, çıkarmış.

Ben de kasıtlı olarak oyuncularımı toplumun en aşağı tabakasından seçiyorum. Onlar o yaşamı yaşayabilirler. Zengin bir oyuncu onu yaşayamaz; çünkü çekmemiş, o derdi dert edinmemiş.

Filmlerinizde gerçekçi bir yaklaşım var. Bu açıdan sinemayla gerçeklik arasındaki ilişki hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Sadece gerçeği anlatmıyorum. Filmlerde bu gerçekçiliğin arkasında insanla tabiat arasındaki latif ilişki anlatılmaktadır. Her zaman gerçekliğin arkasındaki güzelliği, inceliği, insanlığı göstermeye çalışıyorum. Cennetin Rengi gibi. Muhammed kör bir çocuk ama tabiat ile o kadar iyi bir ilişki kuruyor ki, güzelliği o kadar iyi hissediyor ki. O gerçekçiliğin arkasında da bu güzelliği iletmek istiyorum.

Genç sinemacılara neler tavsiye edersiniz?

Gençler daha çok tecrübe kazanmalıdırlar. Her konuda bilgilerini artırmalılar, daha çok araştırma yapmalılar, sinema çok büyük bir alan ve pek çok konuyla ilişkisi olan bir alan. Kısa film çeksinler, uzun film çekmek için çok acele etmesinler. İlk filminde uzun metraj çekmek belki de onları bu alandan uzaklaştırır. Tecrübe kazanmak çok önemli. Bilgilenmek çok önemli, araştırsınlar. Bir iki kısa filmden sonra hemen uzun metraj çekmeye heveslenmek büyük yanlıştır. Yapacağı yanlışlar onları sinemadan uzaklaştırabilir.

Her sayıda farklı bir sanatçıya sorduğumuz bir soru var. Sizce neden film seyrediyoruz?

Aslında sinema tüm sanatları içinde barındırdığı için tekâmül etmiş bir sanattır. Bütün sanatların muhteviyatını içermektedir. Film izleyerek pek çok tecrübe kazanılır. Bazı insanlar hayatında bir eksiklik, boşluk hissediyorlar. Pek çokları sırf eğlence için film izlerler. Eğlence için bile olsa izleyene katkısı olur. Bana göre film insanın yaşamış olduğu pek çok boşluğu doldurabilir. Başka görüşleri, kültürleri tanıyabilir. Mesela Hindistan’da insanlar çok yoksulluk içinde. Sinemaya gittiklerinde bir şekilde kendi sahip olamadıklarını orada arıyorlar, hayallerindeki kahramanları orada arıyorlar.  Bir baksanız filmlerde çok zengin görünüyorlar. Film onların eksiklerini tamamlıyor.

(Söyleşinin tercümesini gerçekleştiren Elahe Razavi ve Turgay Şafak’a teşekkür ederiz.)

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..