Sight & Sound Dergisi'nden 30 Film Önerisi
HAYAL PERDESİ - Çeviri 31.10.2010

Sight & Sound Dergisi'nden 30 Film Önerisi

Bu yılki Londra Film Festivali’nin 197 filmlik dev bir programı vardı. Festivalde, dünya prömiyerini yapan 11, uluslararası prömiyerini yapan 23, Avrupa prömiyerini yapan 33 filmin yanında ayrıca 112 kısa film gösterildi. Dünyanın önde gelen sinema dergilerinden olan İngiliz Sight&Sound dergisi de, Londra Film Festivali’nde gösterilen filmleri takip ederek, 30 filmlik bir öneri listesi hazırladı. Prömiyerini festivalde yapan pek çok filmin sezon içinde vizyona gireceği düşünüldüğünde, bu öneri listesi aynı zamanda sezonun geri kalanı için de bir kılavuz niteliği taşıyor. Bizler de, sezon boyunca takip edilmesi gereken bu 30 filmlik (son ikisi eski film olduğundan, onları dışarıda bırakabiliriz) listede yer alan yorumları, Hayal Perdesi okurları için Sight&Sound dergisinden çevirdik. Metnin çevirisini Hayal Perdesi adına, Melih Tu-men yaptı.

Uncle Boonmee Who Can Remember His Past Lives

Yönetmen: Apichatpong Weeresethakul
Thailand-UK-France-Germany-Spain 2010
With Thanapat Saisaymar, Jenjira Ponopas, Sakda Kaewbuadee, Natthakarin Aphaiwonk

Festivalde “Uncle Boonmee”ye sponsor olmaktan dolayı kıvanç duyuyoruz. Yönetmenin Tayland’ın kuzeybatısını keşfe çıkan az sayıdaki projelerinden biri olan film kısmen animizmin Budist konseptine odaklanıyor. Böbrek yetmezliği yüzünden ölmek üzere olan bir adam doğaya dönüş yapar ve kendine yakın bulup değer verdiği kişilerin ruhlarının ona yaklaştıklarını hisseder, ortadan kaybolan oğlunu hayalet bir maymun formunda görmek de buna dahildir. Neredeyse saydammış gibi görünen soluk renklerle harikulade anlatılan en güzel sekansında, bir prensesin yayın balığıyla seviştiği bir peri masalını izliyoruz ki bu sahneyi mutlaka sinema perdesinde görmeniz gerekli.

*** 

Another Year

Yönetmen: Mike Leigh
UK, 2010
With Jim Broadbent, Ruth Sheen, Lesley Manville, Oliver Maltman, Peter Wight

Keskin bir gözlemle yapılmış bu kasvetli karakter tahlilinde orta yaşlı, sevimli ve bonkör bir çiftin (Broadbent ve Sheen) kendilerinden de daha tükenmiş haldeki arkadaşlarına ve akrabalarına bir yıl boyunca yemek yapmaları konu ediliyor. Bunalmış durumdaki bir ev kadını hakkındaki girizgahtan sonra filmin gidişatı Leigh’in çok iyi idare ettiği utandırma komedisine doğru kayıyor. Çiftin oğullarına (Maltman) çok düşkün olan, iki kez boşanmış, alkolik Mary (Manville)’nin ilk ziyareti başta eğlendirse de haddini aştığı noktada film acı dolu bir trajediye dönüşüyor. Muazzam bir özgüvenle kameraya alınan film belki de Leigh’in bize doğrudan söylemediği sıradan insanların zaaflarının en anlamlı teşhiri.

***

Black Swan

Yönetmen: Darren Aronofsky
USA 2010
With Natalie Portman, Mila Kunis, Barbara Hershey, Vincent Cassel, Winona Ryder

Aronofsky, “The Wrestler”daki dağınık gerçekçiliği sürdürerek önceki işlerinde uyguladığı aşırı şiddetli psikolojik dramaya geri dönüyor. “Black Swan”ın başrolündeki Portman, Kuğu Gölü Balesi’nde başrolü üstlenen ve baskı yüzünden çıldıran, zihnen çok kırılgan bir yapıya sahip bir balerini canlandırıyor. “Svengali” yönetmeninin (Cassel) yaptığı oyunlar, saplantılı bir sahne kaşarı ve seksi rakibesinin varlıkları kendisine hiç yardım sağlamazken en kötü düşmanıysa prova aynasında gördüğü birbirinin aynısı yüzler oluyor. Film verdiği zengin referansları hiç gizlemiyor: “The Red Shoes” ile “Repulsion” bir araya gelirken, Cronenberg’in “The Fly”ı da kullanılıyor. Portman iç dünyasının alaca karanlıklarına devriliyor, bedenini ara vermeden tahrip ederken kara kuğuyu performansına yansıtmaya çalışarak tükenip gidiyor. Aronofsky’nin kendine has, heyecan verici müzik ve görsel kullanımı, bale sahneye taşındığında olağanüstü kurgulanmış bir zirveye varıyor.

***

Of Gods and Men

Yönetmen: Xavier Beauvois
France 2010
With Lambert Wilson, Michael Lonsdale, Olivier Rabourdin

Tibrihine, Cezayir’deki bir manastırda yaşayan bir grup manastır keşişinin o yöredeki Müslüman cemaatiyle bir uyum içinde yaşamasını anlatan empati ve övgüyle dolu bir tasvir. Keşişlerin özellikle (Michael Lonsdale’in göz alıcı performansıyla canlandırdığı) yaşlı hekimlerini  mücahitlere vermeyi kabul etmeyerek 1990’daki terörist saldırısında şehit düşmeleri kaderlerine yazılmıştır. Tüm ekibin tek bir oyuncu gibi iş çıkardığı film, keşişlerin kaçma ve karşı koymanın ruhuna dair yaptıkları tartışmalara ve ayin sırasındaki ufak detaylarla gösterilen cesaretlerine odaklanıyor. Katolik mitolojisinden tamamen yakasını sıyıramasa da “Of Gods and Men” yine de ustaca kotarılmış duygu dolu ve ahlaki bir drama.

***

127 Hours

Yönetmen: Danny Boyle
USA-UK 2010
With James Franco, Clémence Poésy, Amber Tamblyn, Kate Mara

Slumdog Millionaire” gibi anormal bir başarının arkasından ne gelecek? Boyle tercihini çok farklı bir yönde yapmış: Felç durumunu ortaya koyan bir ekstrem spor filmiyle. Aron Ralston rolündeki Franco düşüp kendini sert bir tabaka ile bir kaya arasında bulan, kurtarılma gibi bir şansı olmayan, yanındaki azıcık suyla sapa bir yarıkta sıkışmış bir açık hava şövalyesi. Boyle derdini akla gelen her açıdan çekerek anlatırken “Trainspotting”de uyguladığı ses getiren öznel ve cesur tarzını yansıtıyor: Heyecan veren, kuvvetli ve yürek parçalayan bir şekilde.

***

Archipelago

Yönetmen: Joanna Hogg
UK 2010
With Tom Hiddleston, Kate Fahy, Lydia Leonard, Amy Lloyd, Christopher Bake

Unrelated” ile görsel, işitsel ve tematik olarak benzerlik taşısa da Hogg’un yeni filminin kendi dertleri var. Tatildeki bir grup insanın yaşadıkları dertler bir kez daha incelenirken – geçen sefer Tuscany, bu kez Sicilya Adaları’ndaki Tresco– Hogg’un düşük seviyeli psikolojik dalgalanmalara gösterdiği katı ama empati dolu uzmanlığı daha da derin bir hal alıyor. Duyarlı toplum betimlemesi sivri bir dille anlatılıyor: Sessiz kalınan anlara, ani patlamalara ve kibar kentli lisanında gizlenmiş küçük saldırgan parlamalara karşı Hogg’un muhteşem bir duyarlılığı mevcut. Çözümsel bir tarafsızlık hissi uyandıran hareketsiz kamera kullanımı ve uzun planlar, diyaloglardaki güzel başıboşlukla karşılık buluyor. Gardlarını indirmiş gerçek insanları gözetlediğimiz hissine kapılıyoruz.

***

Aurora 

Yönetmen: Cristi Puiu
Romania 2010
With Cristi Puiu, Clara Voda, Valeria Seciu, Luminita Gheorghiu

“The Death of Mr. Lazarescu”nun yönetmeni Puiu buradaki zahmetli başrolü kendi üstlenmiş. Viorel boşanma sonrası hayatını geride bırakmış, aklı karışık ve görünüşte nazik bir adamdır. Av tüfeğine iki yeni ateşleme iğnesi alınca uzun ve sıradışı bir gün boyunca tanıştığı ve aralarından bazılarının kendisini gözetlediklerini sandığı insanlarla ilişkileri ve hedefleri belirsizleşir. Olağanüstü bir samimi film örneği. Üç saatlik süresine rağmen “Aurora” yerinde sayan günümüz sinemasının neredeyse bir şaheseri niteliğinde.

***

Carancho

Yönetmen: Pablo Trapero
Argentina-France-Chile-South Korea 2010
With Ricardo Darín, Martina Gusman, Carlos Weber

Sigorta koparmak için kazalar oluşturan ve ambulans kovalayan avukat Sosa (Darin) ile eroin bağımlısı doktor sevgilisi Luján (Gusman)’ı anlatan bu film Buenos Aires’te geçen bir “noir”dan isteyebileceğiniz kadarını veriyor. Seyirciye fiziksel zarar vermeye çalışırmış gibi hiç ara vermeyen müzikleriyle zaman zaman bir şehir kabusunu andıran film, insanı yoran hareketliliği ve yaşattığı denge bozan heyecanıyla 1940’ların Hollywood yapımı B-filmlerini çağrıştırıyor. Koyu çizgilerinin ortasında narin bir yapı barındıran filmde yine de ipleri eline almış kader, birlikteliklerinin bedelini ödetmeden çiftimizin yakasını bırakmıyor.

***

Carlos 

Yönetmen: Olivier Assayas
France-Germany 2009
With Edgar Ramirez, Alexander Scheer, Nora von Waldstätten, Ahmad Kaabour

Televizyona çekilmiş beş buçuk saatlik bu muhteşem “kurgu”, 1970 ve 80’lerde dünyanın en azılı teröristi olarak bilinen Ilich Ramirez Sanchez, namıdiğer Çakal Carlos’u üç nefes kesici bölümde anlatıyor. Canlı ve ustaca kurgulanmış bolca sahnenin (1974 OPEC baskını ve uçak kaçırma sahneleri başlı başına birer zirve) yanında birçok vurucu performansı da içinde barındırıyor ama etrafında savrulan tarihin kendisini bir nebze bile değiştiremediği Carlos’u oynayan Edgar Ramirez kadar değil. Eğer gözü dönmüş aksiyon Carlos’un paralı askerlik yaptığı dönemde (80’lerin sonunda/dördüncü saatte) biraz başlasaymış gizlenerek geçirdiği yıllarda düşen tempo Cimino’nun “Heaven’s Gate”indeki melankolik kaliteden dem vurabilirmiş. “Carlos” her halükarda benzerleri “Che”, “Mesrine” ve “The Baader Meinhoff Complex” gibi politik dramaya sağlam bir örnek teşkil ediyor.

*** 

Film Socialisme

Yönetmen: Jean-Luc Godard
Switzerland-France 2010
With Catherine Tanvier, Patti Smith, Robert Maloubier, Jean-Marc Stehlé

Godard’ın film işine değilse de mesleğe vedası üç parçadan oluşuyor. İlk olarak Akdeniz’deki bir turist gemisinde, Babil’i andıran oyuncu ve gerçek turist kafilesinin anlaşılması güç konuşmalarındaki (ve sıkça işitmesi de güç) özdeyişler ve saçmalıklar Batı geleneklerine ait yörelerin ziyareti eşliğinde hiçbir yergi yapılmadan filme alınıyor. İkinci olaraksa Güney Fransa’daki bir benzin istasyonuyla bir ailenin evine konuk ediliyoruz ki buradaki amaç Godard’ın kendi çocukluğunu bizlere aktarması. Son olarak da ilk kısmın bir özeti yer alıyor –Akdenizli bir tarih kafilesi 20. yüzyıldaki barbarlıkların sinematik izahatlarından oluşan bir montaja baştan sona rehberlik etmektedir– ve o iki kelimeyle film nihayete eriyor: “Yorum yok”.

***

How I Ended This Summer 

Yönetmen: Alexei Popogrebsky
Russia 2010
With Grigory Dobrygin, Sergei Puskepalis

Kuzey Kutbu’nun ücra bir adasındaki hava istasyonunda çalışan iki adamın anlatıldığı, “Koktebel”in yardımcı yönetmeni tarafından çekilen bu Rus draması bu yılki Berlin Film Festivali’nin gerçek dünyada ve sinemada bir macera olarak değerlendirilebilecek tek filmi. Tecrübesiz genç adam anakaradan ciddi haberler alır ve bu haberleri korku verici amirine iletmeyi asla açık edilmeyen nedenler yüzünden ihmal eder. Uzun süren sessizliğiyle kendini daha derin bir çukura iten genç adam misafir kabul etmeyen adayı keşfederken buz gibi havaya, bir kutup ayısına ve en sonunda da kendi cinnetlerine karşı koyar. Kuzey Kutbu’ndaki gerçek bir hava istasyonunda üç ayı aşkın sürede çekilen film heyecan veren bir anlatım, insan yanılgıları üzerine ses getiren bir deneme ve Flaherty/Herzog tarzındaki “Gerçekten Orada Bulunma” hissiyatına dıştan temas eden bir macera sunuyor.

***

Meek’s Cutoff 

Yönetmen: Kelly Reichardt
USA 2010
With Michelle Williams, Paul Dano, Will Patton, Shirley Henderson, Zoe Kazan

Zeka dolu bu eski vahşi batı filminde anlatılan 19. yüzyıl öncü birliği erinin hayatı aslında Bush dönemine karşı kinayeli bir yaklaşım. Üç yük arabasındaki üç aile kendilerini Oregon’daki Cascade dağlarından geçirsin diye geri kafalı ama deneyimli öncü birliği eri Stephen Meek’e güvenirler. Solomon (Patton) ve Emily (Williams) Tetherow’un idare ettikleri grup ile öncü birliği eri arasındaki gerilim suları tükenmeye başladığında patlama noktasına gelir ve kimsesiz bir yerliyi (Rod Rondeaux) tutsak alırlar. Meek’in içinden bu adamı öldürmek geçer ama Emily aynı şekilde hissetmez. Meek’in yoldan çıktığını ve bu yerlinin onun tek kurtuluşu olduğunu düşünür. Son makarası hariç tutularak uzatılmış John Ford western’ine benzeyen filmde Reichardt öncü kadınların yaşamlarına yaşlı ustadan daha fazla yer verse de “Meek’s Cutoff” istikrarlı bir devamlılığa sahip, ruh değişimlerindeki en ufak ayrıntıya çok özen göstererek güzel çekilmiş bir film.

***

Poetry

Yönetmen: Lee Changdong
South Korea 2010
With Yun Junghee, David Lee, Kim Hira, An Haesong, Kim Yongbaek

Neredeyse eş zamanlı gelişen üç olay torununu yetiştiren Mija’nın düzenli yaşamını derinden sarsar: Bir şiir sınıfına katılır, Alzheimer emarelerinin görüldüğüne dair kendisine teşhis konur ve torunu yakın zamanda intihar eden bir kıza tecavüz etmekle suçlanan beş çocuktan biridir. Kore sinemasının 1960 ve 70’lerindeki en büyük yıldızlarından Yun Jung-hee’nin canlandırdığı Mija engelli bir emekli iş adamının temizliğini ve bakımını nadiren üstlenmesine rağmen dış görünüşüne önem veren bir kadındır. Oğlanların babalarının kızın ailesine para yardımında bulunmaları için didinirken tek dayanağı tatlı dilidir. Şiir sınıfında bir parça huzur bulur bulmasına ama bunun bile kendi yetersizliğini yüzüne vurduğunu hisseder. Yine de yazdığı bazı dizeler usta işidir. Şair bir polisin can sıkıcı resmi görev sırasında sokakta badminton oynamasını içeren dokunaklı sahne Chang-dong’un bu harika filmdeki dolambaçlı yaklaşımını simgelemektedir ki kendi reklamını yapmak için belki de fazla zekicedir.

***

Le Quattro Volte

Yönetmen: Michelangelo Frammartino
Italy-Germany-Switzerland 2010

Festivalin gerçekten de en sıradışı filmlerinden biri. Frammartino’nun mükemmel başlangıç filmi “The Gift (2003)” gibi bu ikinci filmi de sıfır diyalog, belli belirsiz bir senaryo, titiz kompozisyonlar ve lirik ama çoğunlukla mizahi bir görsellikle eski moda bir Kalabriya kasabasındaki keçi çobanlarıyla kömürcüleri içeren bir hikayeyi aktarıyor. Ölümle yaşamın zamansız döngülerine bağ kurmasıyla önceki filme benzetilebilir fakat çoğu insanın bu küçük enfes keşiften zihinlerine kazıyacakları, kadrodaki insanların dışında kalan canlıların unutulmaz performansları olacaktır. Karıncalarla salyangozlar fazla akılda kalmasa da çok marifetli bir köpekle yüzlerce keçi mutlaka hatırlanacaktır.

***

Robinson in Ruins

Yönetmen: Patrick Keiller
UK, 2010
With the voice of Vanessa Redgrave

Sanayi sonrası İngiltere kapitalizmi üzerine 1990’larda çekmiş olduğu “London” ve “Robinson in Space”ten sonra Keiller görüşlerimizin inatla politikleştirilmesini ifşa etmeye devam ediyor. Yeni filmi 2008’deki mali krizi aksettirirken Chris Petit’nin “Content” filmindeki 1979’da başlayıp 2008’de sonlanan deneysel tarihi sekansın bir benzerini yakalıyor. Robinson kendi ecelini kabullenmemiş neo-liberal kültürün”harabeler”inden geçer. Robinson’un kayboluşuyla başlayan, her taraftaki yok olma karaltılarının görüldüğü köklü bir yeşil manzaradan çıkış vurgulanır. 2008 yılında Paul Scofield’ın vefat etmesiyle filmin anlatımı Robinson’un son görüldüğü karavanında bulunan notlar ve filmlerden ne düşündüğünü kavramaya çalışan Redgrave’e geçmiştir.

***

A Screaming Man

Yönetmen: Mahamat-Saleh Haroun
France-Belgium-Chad, 2010
With Youssouf Djaoro, Diouc Koma, Emile Abossolo M’Bo

Adam ile Abdel, baba-oğul N’Djamena’daki bir turist otelinde havuz görevlisi olarak çalışmakta ve mutlu mesut bir hayat sürmektedirler lakin otelin yeni Çinli sahipleri tarafından otopark kapıcısı yapılan Adam (Djaoro)’ın gururu zedelenir. Bu esnada devlet memurları silahlı isyancılarla savaşmakta olan Çad ordusuna Abdel (Koma)’i yollamamak için Adam’dan rüşvet isterler. Bu olağanüstü ama tehlikeli ortamdaki bireysel mücadeleye gurur, zalimlik, güzellik ve trajedi katan Haroun’un imgeleri melankolik bir şiiri andırıyor. “A Screaming Man” Clair Denis’in “White Material”ına benzer bir Afrika hikayesi.

***

Submarine

Yönetmen: Richard Ayoade
UK 2010
With Craig Roberts, Yasmin Paige, Sally Hawkins, Noah Taylor, Paddy Considine

Galli “Rushmore” da diyebileceğimizSubmarine” Joe Dunthorne’un 2008 tarihinde aynı isimle yayımlanan kültleşmiş çizgi romanının bir uyarlaması ve Ayoade (The IT Crowd, Man to Man with Dean Learner)’nin ilk yönetmenlik ve senaristlik denemesi. Ailesinin evliliğini kurtarmak ve Jordana (Paige) ile birlikte olarak bekaretini kaybetmek isteyen, büyüyüp de küçülmüş ama sıkça kendini kandıran, bir günlük yazarı olan 15 yaşındaki Oliver Tate (Roberts) anlatıcı rolünde. Bekaret faslına çok az bulaşan film canlı ve hayat dolu. Zekice dokundurmalara sıkça rastlanırken Dunthorne’un daha kasvetli duygular barındıran alt metniyle de sürekli bir temas mevcut: Orta yaş krizlerine bir delikanlının bakış açısı, evlilik hayatındaki çatlaklar, hastalık ve okuldan biriyle çıkmanın artı/eksileri.

*** 

13 Assassins

Yönetmen: Miike Takashi
Japan, 2010
With Koji Yakusho, Yusuke Iseya, Ken Mitsuishi, Ittoku Kishibe, Arata Furuta

Eichi Kudo’nun 1963 tarihli filminin şiddet dolu bir yeniden uyarlaması olan bu samuray intikam draması senaryo açısından “Seven Samurai” ile fazla farklılık taşımıyor. Miike’nin her zamanki özgün sayılmasa da tatminkar yaklaşımı samuray tehditlerinin manasızlığını ve Shogun rütbesindekilerin riyakarlıklarını ortaya döküyor. Hükümetten bir köstebek saygın Shinzaemon Shimada (Koji Yakusho)’yı ziyaret eder ve hiç şefkat göstermeyen çılgın Lord Naritsugu (Gorô Inagaki)’yu ordusuyla beraber yok etmesini ister. Lord’un hastalık dolu davranışları filmin kara mizah sınırlarını belirliyor.

***

The Arbor

Yönetmen: Clio Barnard
UK 2010
With Manjinder Virk, Neil Dudgeon, Monica Dolan

Kısa filmi “Random Acts of Intimacy”de kullandığı gerçek ifade verme seanslarına oyuncuların ağız oynatması tekniğini bu harika filmde de uygulayan Barnard belgesel ile kurgu arasındaki çizgiyi keşfe çıkıyor. Filmin sözde öznesi Andrea Dunbar çok genç yaşında oyun yazarı olmuş ama 1990’da 29 yaşındayken vefat etmiş biri. Dunbar’ın “The Arbor” olarak da bilinen ilk oyunu 1980’de Royal Court’ta sahnelendiğinde büyük sükse yapmıştı. Daha net anlatılacak olursa filmin asıl konusu, Bradford’ın Buttershaw Estate yöresindeki bir sokakta yaşayan Dunbar’ın işçi sınıfının hayatına yaptığı kültürel ve duygusal yaklaşımın bir devamı gibi algılanabilir. Barnard’ın odaklandığı kişiler sadece Dunbar’ı değil aynı zamanda problemli ablası Lorraine’i de tanıyorlar. Lorraine de trajediyle dolu kasvetli gençlik yıllarını kendi ağzından anlatırken belki de filmin gerçek öznesi konumuna geliyor. Büyüleyici ve yürek dağlayan bir deneyim.

***

Self Made

Yönetmen: Gillian Wearing
USA-UK, 2010

“Bir filmde oynamak ister misiniz? Kendinizi ya da kurgulanmış bir karakteri oynayabilirsiniz. Mesela Gillian’ı.” Gillian Wearing tarafından el ilanlarına basılmış bu davetiyeye cevap veren yedi kişi oyunculuk yetenekleri konusunda ustalaşmış bir eğitmenden doğaçlama üzerine verilen zorlayıcı bir programa sokulur. Eğitmenin yardımlarıyla her katılımcı yaşamlarındaki en mahrem anlarla şekillenecek ve kendisinin başrolde oynayacağı bir kısa film çekmek zorundadır. Katılımcılar fikirlerini birbirleriyle paylaştıklarında ve psikolojik açıdan zorlayan doğaçlama sürecinde çözülmeye başladıklarında Wearing’in kamerası onları takip eder. Zorlayıcı olduğu kadar etkileyici “Self Made” anlatıcılarının iç hesaplaşmalarına ve hislerindeki değişime ışık tutarak televizyonun mübalağayla yaptığı tanı koyma türünün yollarında seyirciyi dolaştırıyor. 1990’ların başından beri Wearing’in çektiği her fotoğraf ve film gibi “Self Made” de İngiliz TV kültürüne aşina olanlarca en doğru şekilde anlaşılabilir.

***

Love Like Poison

Yönetmen: Katell Quillévéré
France 2010
With Clara Augarde, Lio, Stefano Cassetti, Michel Galabru

Filmlerin iyi olmak için kural kitabını yırtıp atmalarına gerek yok. Harika bir hikaye, harika bir senaryo ve harika oyuncuları elinde bulunduran Quillévéré gibi yetenekli bir yönetmen bu filmle kariyerine hayırlı bir başlangıç yapıyor. Rüştünü ispat etmiş bu hikaye, gerçeğe yakın bir Fransız taşrasında yaşayan 15 yaşındaki Anna (Augarde)’yı merkezine yerleştiriyor. Alev kırmızısı saçları, dikkat çekici haçı ve somurtkanlıkla karışık cazibesiyle Anna kasabanın genç ve istekli rahibini ağına düşürebilecek, ilk bakışta küçük yaştaki bir “femme fatale”ı andırıyor. Genç kızın hormonlarındaki değişim asla oyununu geriletmezken film de daha az tahmin edilebilir bir yola, anlaşılması görece daha kolay insancıl yanlara sapıyor. Bitiş jeneriğinde, Belçikalı kızlardan oluşan koronun söylediği Radiohead’in “Creep”şarkısı gibi çok güzel ve heyecan verici.

***

The Autobiography of Nicolae Ceaşescu

Yönetmen: Andrei Ujica
Romania, 2010

Önceki bağlamsal anlatımları veya başlıklarında yaptığı gibi Ujica’nın usta işi belgeseli Romania’nın Çavuşesku dönemini (1965-1989) dikkat çekici bir güzellikte, rejimin arşiv kayıtlarındaki propaganda görüntülerinin çok farklı sonlarını ekrana getirerek tersten bir bakışla takdim ediyor. Eski zamanların aşırılıklarını eski propagandalarla anlatan başka filmlerin aksine (Örneğin “The Atomic Café”) Ujica kör göze parmak yapmıyor veya mizah katmak için ucuz yancılığa kaçmıyor. Bunların yerine her görüntünün hak ettiği uzunlukta ekrana gelmesine izin veriyor. Yine de bu görüntülerin kümülatif etkisi Çavuşevsku’nun totaliter düzeninin saçma ve korkunç doğası hakkında bizlerde şüphe bırakmıyor.

***

My Joy

Yönetmen: Sergei Loznitsa
Ukraine-Germany-Netherlands, 2010
Viktor Nemets, Vlad Ivanov, Vladimir Golovin

My Joy” kurgusal anlamda ilk filmi olsa da Belarus doğumlu Loznitsa tanınmadık bir yüz değil: Üç uzun filmiyle ödül kazanmış bir belgeselci. “My Joy” bir belgeselcinin gözünden çekilmiş, gerçek olaylara dayanan ama yaşayan hayaletleri anlatan bir korku filmi. Öykülere konu edilen kör talihin hüküm sürdüğü eski ve tuhaf Rusya’nın bir portresi yapılır. Örneğin II. Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya’ya dönen yaşlı bir adam, kamyon şoförü Georgy’e hayatını mahveden bedbahtlığı anlatır. Filmin sürekli ters ayakta yakalayan dolambaçlı yapısı (Yönetmenin söylediğine göre Rusya’nın tuhaf bir ağaca benzeyen yol sisteminden modellenmiştir) ve zifiri karanlık görüş açısı ortaya çok güçlü bir anti-realist film çıkarmış ve Bulgakov tarzında bir hayalcilik sergilemesine izin vermiş.

***

Mysteries of Lisbon

Yönetmen: Raúl Ruiz
Portugal 2010
With Adriano Luz, Maria João Bastos, Ricardo Pereira, Clotide Hesme

Görkemli bir şekilde hazırlanmış 19. yüzyıl kostümlü draması, filmin kahramanı yetim Pedro da Silva'nın kaderine bir yerden müdahil olan karakterlerin yollarını çiziyor. da Silva’nın hikayesini geliştirmek için matruşka bebekleri gibi sunulan her karakterin kendilerine has yaşam öyküleri zeki ve usulca iç içe geçerken kullanılan kompozisyonlar klasik tabloları anımsatmalarıyla izleyicide şaşkınlık yaratıyor. Beklendiği üzere Ruiz’in son gövde gösterisi aynalarla dolu bir labirent, son derece iyi ayarlanmış ve sürekli değişen karakterlerin yarattığı sürprizlerle dolu bir gerilim. İzleyiciyi alaycı bir anlatımla Portekiz'den alıp Fransa, İtalya ve Brezilya'da gezdiriyor.

***

Silent Souls

Yönetmen: Aleksei Fedorchenko
Russia, 2009
With Yuri Tsurilo, Igor Sergeyev, Yuliya Aug, Viktor Sukhorukov

Erkek olma ve yas tutma üzerine derin düşüncelere dalmış bu tuhaf yol filminde dul kalmış bir patron, çalışanıyla birlikte merhum karısını yakmak üzere arabayla bir gezintiye çıkar. Orta yaşlı iki başrolünün (Tsurilo ve Sergeyev) yansıttığı “orada olmasalar da olur” hissiyatı filmin yarı belgesel havasını destekleyerek izleyici yakalar. Mamafih hiçbir ipucu vermeden bizi Baltık geleneklerinin ritüellerine götürdüklerine dair bir şüpheden de asla kurtulamayız.

***

The Nine Muses

Yönetmen: John Akomfrah
UK, 2010

Akomfrah’ın yeni filmi önceki hit filmi “Mnemosyne”deki özellikleri ve fikirleri geliştiriyor: Birmingham'ın 1960 ve 70'lerde çekilmiş kısa ve özel görüntülerindeki buz ve karla kaplı topraklarda yaşayan insanlarla tezat oluşturan göçmenlik kavramı üzerine yazılmış birçok şiir ve tahrir denemelerine yer veriliyor (Birmingham'daki bu dönem göçmenlerin Güney Asya ve Karayipler'den şehre ilk gelişleri ile ıstırap, hüsran ve isyanın ikinci neslinin yaşandığı dönemdir). Klasik edebiyat ve İngiliz edebiyatındaki uzun serüvenli yolculuk ve keşfetme gibi evrensel temaların ışığında savaş ve kolonileşme sonrası göçmenlik hikayelerini yeniden anlatmayı hedefleyen yönetmen ayrıca bellek ve mevkilerin kırılganlığı ile işçi sınıfının yok oluşuna dair bir araştırma yapıyor.

 

***

Ruhr

Yönetmen: James Benning
Germany, 2010

Tabiat aşığı Benning’in HD dijital yönetmenliğe beklenen ilk geçişi ve rastlantısal olmayan bir şekilde ABD dışında çektiği bu ilk film, ailesinin kökenlerinin dayandığı Alman sanayi bölgesinde çekilmiş yedi plandan oluşuyor. Bir tünelin bağlantı noktasında bekler ve havada uçuşan çöpler ile geçen arabaları izleriz. Bir çelik dökümhanesinde kızgın çelik çubukların makinelerce hazır hale getirilmelerini tuhaf bir koreografiyle izlerken alçaktan geçerek yeryüzünü titreten uçakların kapladığı gökyüzünü ağaçların arasından görürüz. Bir caminin arkasından toplu ibadetin bedensel ritüellerine göz atarız. Graffitileri temizleyen adamın ağır ve görünüşte gereksiz işinin kendine has bir estetiği vardır. Ailelerin yaşadığı otoyol kenarındaki bir muhitte Pazar sabahı sokağa uyku havası hakimdir. Bir saate yakın süren son çekimdeyse her devridaimde şahmerdana benzeyen kocaman bir bacayı uzun bir gün batımı eşliğinde seyrederiz. Üst tabakadan minimalist bir yönetmenlik.

***

Winter Vacation

Yönetmen: Li Hongqi
China, 2010
With Bai junjie, Zhang Naqi, Bai Jinfeng

Aki Kaurismaki'yi kıskandıracak türden kupkuru bir komedi. Li Hongqi’nin filmi okulun “kış tatili”nin son günündeki farklı genç karakterleri inceliyor. Filmin mizahi yönü, donuk bir mizansenle düzenlenmiş kiremit dolu avlularda ifadesiz suratlarla söylenen ruhsuz diyaloglarında, kimsesiz oturma odalarıyla boş sokaklarda gizli. Komedi genelde çeviride yansıtılamayan ilk unsurdur ve Li’nin filmindeki tempoyu tanımlamak için “kısık ateş” bile az kalır ama sabrın sonunda zeka dolu bir iş bizi bekliyor. Bunlar toplumdan dışlanmış ve yazgıları çizilmiş gençler ve filmdeki mizahın ardında günümüz Çin toplumuna dair keskin yorumlar bulunmakta. Final sahnesinde bu gençler sınıfta oturmuş, mutlak bir sükunetle tahtadaki yazıya bakmaktadırlar: “Faydalı bir birey nasıl olunur”.

***

Festivalin "Arşivden Hazineler" Bölümü

A Brighter Summer Day

Yönetmen: Edward Yang
Taiwan, 1991
With Zhang Zhen, Lisa Yang, Zhang Guozhu, Elaine Jin, Wang Juan

A One and a Two… (Yi Yi)”nun merhum yönetmeninin onarılmış bu dört saatlik şaheseri yine zengin, yoğun ve nakış gibi işlenmiş bir anlatıma sahip lakin etrafı çevrili kayıp bir gençten ziyade tipik bir aileyi merkezine yerleştiriyor. 1960’ların başı. Çin topraklarından def edilen Tayvan bağımsızlığını hala güç bela sağlamaya uğraşırken Amerikan pop kültürü de bir yandan alarm vererek yaklaşmaktadır. Yang’ın jenerasyonundaki okula giden oğlanların ergenlik süreçleri yapılan romantik kurlar ve yıldızları düşlemekle geçer (Filmin ismi, başkarakterin arkadaşlarından popçu olmak isteyen genç bir oğlanın söylediği bir Elvis Presley şarkısıdır) fakat bu süreç çoğunlukla Çinli göçmenlerle yerliler arasındaki köklerine bağlanma ve onlardan kaçma üzerine kurulu çete savaşlarından ibarettir ki bu savaşlar da askeri idarenin dikkatini çeker. Filmde 100 kadar amatör oyuncu bulunur ve ilişkileri kurmak belli bir süre alır ama ortaya çıkan kartopu etkisi hem ilham verir hem de yürekleri burkar.

***

The Great White Silence

Yönetmen: Herbert Ponting
UK, 1924

Kaptan Robert Falcon Scott’ın Güney Kutbu seferindeki ekibe bir kameramanı dahil etmesi o zaman için verilen harika bir kararmış. Kaptanın ileri görüşüyle Ponting’in süper yeteneği sayesinde bir asırlık bu trajik araştırmanın National Film Archive tarafından kurtarılan olağanüstü belgeselini izleme şansına erişiyoruz. Ponting Terra Nova üzerinde gidilen Antartika serüvenini, kamp hayatını, bölgenin foklar, katil balinalar ve (elbette ki) penguenlerden oluşan vahşi yaşamını, tabiatı ve buz biçimlerini kamerasına almış. Yine de en değerli sahneler, kutba yapacakları sefere mutlu mesut hazırlanan erkeklerin buz tutmuş arazideki üç aylık serüvenleri boyunca çadırlarında nasıl yemek yapıp uyuduklarına ait görüntüler. Kutba doğru uzun sefer başladığında Ponting gruptan ayrılıp filmini de yanına almış. Scott ve grubunun iki yıl sonra gelen ölüm haberi filmi bir röportaj olmaktan çıkarıp bir efsanenin belgeseli haline dönüştürmüş. 

Kaynak: Sight & Sound

https://www.bfi.org.uk/sightandsound/newsandviews/festivals/lff-2010-recommendations.php

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..