Uzun süredir merakla beklenenler listelerinde baş sıralarda yer alan Muhteşem ve Kudretli Oz (Oz: The Great and Powerful) filmi Türkiye’de de yarın vizyona giriyor.
Örümcek Adam serisiyle birlikte Hollywood’da sınıf atlayıp, büyük bütçeli filmler için de adı anılan bir yönetmen haline gelen Sam Raimi’nin elinde Oz Büyücüsü her şeyden önce, masalsılığını kaybetmiş görünüyor. Oz Büyücüsü’nün öncesini anlatan film, Oz diyarına gelen başkarakterin içsel dönüşümünü anlatırken, bu dönüşümün etrafında Shakespeare oyunlarını aratmayacak derecede entrikayla örülü bir iktidar mücadelesini ekrana taşıyor. Babalarının ölümünden sonra iktidar uğruna birbirine düşen kız kardeşlerin arasında kalan başkarakterin tercihleri, iktidarı paylaşacağı kraliçeyi de belirliyor.
Fragmanları yayınlandığında Tim Burton’ın Alis Harikalar Diyarı (Alice in Wonderland, 2010)’nda filmini anımsatan bir görsel dünyanın yaratılacağı hissi uyandıran yapım, karanlık atmosferi, entrikaları ve karikatürize karakterleriyle Burton’ın yapımının da gerisinde kalıyor. Yaratılan görsel dünya ve yan karakterler Burton'ın filmiyle kıyaslanamayacak kadar tekdüze olurken, başrolde kendi kendisinin karikatürü olmaktan öteye geçemeyen James Franco ve Rachel Weisz de filmi olumsuz etkiliyor. Belki de filmin tek buluşu kanatlı maymun Finley… Başkarakterin dönüşüm sürecinde ona katkıda bulunurken, aynı zamanda Porselen Kız'la birlikte filme de renk katıyor.
Oz Büyücüsü’nün orijinalinde Dorothy yaşadığı Kansas’ın sıkıcı ve monoton atmosferinden, baskı altında tutulduğu aile ortamından kaçışı rengarenk ve canlı Oz Diyarı’nda buluyor; fakat son kertede evini özleyerek ailesine geri dönüyordu. “Evim gibisi yok” vurgusuyla, ekonomik kriz dönemindeki Amerika’da muhafazakâr ideolojiyi ve aileyi kutsarken, ergenlikten yetişkinliğe doğru da ilk adımını atıyordu. O filmin öncesini anlatan Muhteşem ve Kudretli Oz’da ise, bencil, narsist ve kendisi dışında kimseye önem vermeyen Oz, sevginin, paylaşımın ve arkadaşlığın önemini kavrayarak, klişe tabirle bizlere nasıl “iyi” bir insan olunabileceğini özetliyor kıssadan hisseye. Didaktik anlatım, klişe mesajlar ve muhafazakâr ideoloji iki filmde de varlığını koruyor; fakat Raimi’nin yapımı bütün şatafatına karşın zayıf ve sıkıcı bir 3D olmaktan öteye geçmiyor. (Barış Saydam)