Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Mayıs-Haziran 2012
Üç Kuşak Üç Yönetmen
24.05.2012 “Ömer Kavur, Metin Erksan’dan sonra gelen bir estet” Agâh Özgüç

Faruk Kenç

Faruk Kenç’in Türk sinemasında en önemli özelliği Muhsin Ertuğrul sinemasından sonra tiyatro dışından gelen ilk yönetmen olmasıdır. Hep Lütfi Akad’ı sinemacılar kuşağını başlatan yönetmen olarak ele alıyorlar. Tamam, Faruk Kenç’le Lütfi Akad arasında büyük fark var sinemasal açıdan tabii ki. Ama o kuşağın ilk yönetmeni Kenç’tir.

 

Faruk Kenç’in bir özelliği de Yılmaz Ali’yle ilk polisiye filmini yapması. O filmi izlediği zaman insan, o ilkel şartlara rağmen eli ayağı düzgün bir film olarak gözüküyor. Oyuncularını tiyatro dışından seçmesi de önemli özelliklerinden biri. Onları dışarıdan getirip Muhsin Ertuğrul’un tiyatral sinemasına son vermesi önemli. Fotoğrafçı olması ve yurtdışında eğitim görmesi de çok önemli bir olay. Geçiş döneminin öncü yönetmenlerinden ama filmleri yeniden izlenmeli. En iyi filmlerinden biri bakıldığında yine Yılmaz Ali gibi geliyor. Daha sonra çektiği Kıvırcık Paşa gibi filmler akla gelmiyor. O yolu açıyor ama dişe dokunur bir filmi de akla gelmiyor. İlk polisiye denemesi olduğu için Yılmaz Ali geliyor.

 

Erdoğan Tokatlı

Erdoğan Tokatlı Türk sinemasının enteresan yönetmenlerinden biri. Ağabeyi de sinemacı, çok kültürlü entelektüel bir insan. İtalyanca ve Fransızca biliyor. Galatasaray mezunu, orada sinema kulübünü kuruyor. Farklı bir kişiliği var. Feyzi Tuna, Bilge Olgaç, Kemal İnci, Tunç Başaran gibi 65 kuşağında yetişen yönetmenlerden. Özellikle Feyzi Tuna ve Erdoğan Tokatlı, Memduh Ün’ün yazıhanesinde toplanan, Memduh Ün’ün destek olduğu yönetmenler. Bir anlamda ustaları Memduh Ün’dür.

 

İlk filmi Son Kuşlar her zaman için yarına kalıcı özellikler taşıyor. Oyuncularından çekimlerine çok ilginç bir film. Tabi çok iyi imkânları vardı. Filmin yapımcısı Butik Mualla dönemin ünlü sosyete terzisi. Sanıyorum o filmle başladı Efes Film şirketi olarak. Çekimlerin hiçbir şeyine karışmadı ve Erdoğan istediği gibi çekti. Bayağı da negatif kullandı ama buna rağmen başardı. Sonra 72. Koğuş’u çekti. Gerçek bir mekânda ve tek mekânda geçen bir film, hatta onun ikincisi yapıldı ama ilki kadar gerçekçi değildi. Sonra Fidan da enteresan filmlerden bir tanesidir. Kemal Tahir’in romanında uyarladığı Güneşe Köprü de öyle. Yaptığı filmlere baktığınız zaman Oktay Akbal filmleri var. Kadir İnanır’ın oynadığı Suçumuz İnsan Olmak belki de en iyi filmlerinden biridir. 

 

Erdoğan Tokatlı ayrıca eli çok iyi kalem tutan bir yönetmen. Çok iyi eleştiri yazıları vardır. Örneğin Nevzat Pesen’in bir filmiyle ilgili Yıldız dergisinde bir eleştiri yazısı yazdı. Filme dört yıldız vermişti. Çok derinlikli bir yazıydı. Eleştirmenliği, yapımcılığı var. Ayrıca Ümit Elçi’yle kurdukları şirket aracılığıyla Sürü ve Düşman gibi filmleri dışarıya ilk onlar pazarladı. Ana dili gibi Fransızca biliyor. Tercüme yaptı, bazı önemli kitapları tercüme etti. Çok iyi senaryolar yazdı. Bunları aslında gün ışığına çıkarmak lazım. Üzerinde durulması gereken bir yönetmen, ama çok yönlü olduğu için biraz da gürültüye gitti.

 

Ömer Kavur

Ben Ömer Kavur’u şöyle tanımlıyorum: Ömer Kavur, Metin Erksan’dan sonra gelen bir estet. Baktığın zaman filmlerine eğer konu itibariyle anlattığı şeyler size geçmiyorsa, sizi fotografik açıdan başka bir yerden yakalıyordur. Şimdi Türkiye’de auteur diye bir şey var, yazılanlara bakıyorsun herkes auteur. Ama değil. Bir Metin Erksan tamamdır, Ömer Kavur tamamdır. Ömer Kavur gibi kendine özgü bir yönetmen yoktur. Gizli Yüz, Göl, Anayurt Oteli gibi filmlere baktığın zaman hep en iyi on film listesindedir. Hele Anayurt Oteli şimdiye kadar yapılmış en iyi uyarlamalar içerisindedir. Mesela Kırık Bir Aşk Hikâyesi çok önemli filmlerden bir tanesidir.

 

Bütün yönetmenlerde vardır bu; Metin Erksan da Lütfi Akad da dâhil bir yerden sonra ticari açıdan taviz verdiler, zor durumda kaldılar. Ama Ömer Kavur hiçbir zaman taviz vermedi, çıtayı hiç düşürmedi. Her ne kadar ailesi tarafından destek görse de, bütün baskılara direndi. En son yaptığı Karşılaşma filmi için her şeyini sattı, evini bile sattı. O yüzden, bakıldığında Türk sinema tarihinde böyle bir yönetmen daha yok. En büyük özelliği de Türk sinemasında hiçbir zaman piyasa şartlarına ve seyirci beğenilerine teslim olmayan, istediği gibi at oynatan bir yönetmen olmasıydı. O da yazık ki zamansız gitti.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..