Yerli Diziler
Dosya Arşivi
Eylül-Ekim 2011
Romandan Sinemaya
27.09.2011 Mektubun Sinemaya Uyarlanması Üzerine Bir Uygulama Hande Sever

Feride Çiçekoğlu’nun ilk romanı Uçurtmayı Vurmasınlar, Yön Yayınları tarafından 1986 yılında piyasaya sürülmüştür. Roman dört yıl Ulucanlar cezaevinde hapis yatan Feride Çiçekoğlu’nun hapishanede tanıştığı Barış isimli bir çocuğun hayali mektuplarından oluşur. Çiçekoğlu romanını, doğumundan itibaren hapishanede bulunan masum bir çocuğun dramını kitlelere duyurabilmek amacıyla yazar. Ancak Uçurtmayı Vurmasınlar romanı bir dizi rastlantı sonucu 1989 yılında Tunç Başaran tarafından filme çekilmeseydi, Barış’ın sesi mütevazı bir kitabın sayfaları arasında daha uzun bir süre okunup anlaşılmayı bekleyecekti. Feride Çiçekoğlu (1986), bu durumu romanın “İkinci Basım İçin Önsöz” başlıklı yazısında şöyle ifade eder: “Barış’la ilgili anıları kâğıda dökmeyi düşünmediğimden değil, kâğıda dökülü sözün okuma alışkanlığı olan sınırlı kişiye bile çoğu kez iletilemediğini sezmemden.”(s. 2) Çiçekoğlu’nun bu sezgisini doğrularcasına, Uçurtmayı Vurmasınlar filmi, romandan daha geniş bir kitleye Barış’ın sesini duyurabilmiştir. “Film, ‘gerçeklik izlenimi’nden dolayı izleyicinin algı gücünü romandan daha çok etkileyerek, kitleleri kendine çeker.”(Çetin, 1999, s. 105) Filmin bu başarısı Zeynep Çetin’in bu argümanıyla örtüşür. Çünkü belki yıllar sonra ilk basımı tükenecek olan roman Barış’ın sesinin beyazperdede yükselmesi ile Can Yayınları aracılığıyla yeni bir basım şansı kazanmıştır. Çiçekoğlu (1986), film daha geniş bir kitleye Barış’ı tanıtabildiği için romanın filme minnet duyduğunu Uçurtmayı Vurmasınlar romanının “İkinci Basım İçin Önsöz” başlıklı kısmında ifade eder: “Bir çocuğun gözlerinden, duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağını daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyaz perdeye gönül borcu var.”(s. 2)

Uçurtmayı Vurmasınlar, cezaevinde bulunan bir adli mahkûmun beş yaşındaki oğlu Barış’ın, tutuklu olan annesi haricinde kimsenin ona bakamayacağı gerekçesiyle duvarlar ardında başlayan hayatından bahseder. Barış cezaevindeyken düşünce tutuklusu olarak hapiste bulunan İnci ile arkadaşlık kurar ve bu arkadaşlık İnci hapishaneden çıktıktan sonra Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplar aracılığla devam eder. Uçurtmayı Vurmasınlar romanı, tümüyle Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Romanda İnci ve Barış’ın nasıl tanıştıkları ve samimi olduklarına dair bir özgeçmiş veya giriş bulunmaz. Ama Feride Çiçekoğlu, romanın “Sunu” başlıklı ilk bölümünde kendi düşüncelerine ve Barış’la ilgili anılarına dair bir anlatı ile okuru romanın içeriğine hazırlar. Bu yazı romanın geçtiği kadın hapishanesi hakkında kafamızda bir profil oluşturmaktadır. Ancak romanın kalan kısmında romanın içeriğine dair bir tanıtım yazısı veyahut romandaki olaylara karşı yazarın bakış açısını işleyen bir yazı bulunmaz. Romanın tamamı Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplardan oluşmaktadır ve bu mektuplar sayesinde biz Barış’ın iç dünyası ile birebir muhatap oluruz. Ayrıca romanda Barış dışında bir anlatıcı mevcut olmadığı için kadınlar hapishanesinde kalan bir çocuğun duygularına, sorunlarına, düşlerine de ilk elden tanıklık ederiz. Uçurtmayı Vurmasınlar, belirtildiği gibi Barış’ın mektupları üzerine kuruludur; dolayısıyla romanda Barış’ın duygularına, rüyalarına, düşüncelerine genişçe yer verilir. Roman birbirini takip eden olaylardan meydana gelmiş bir olay örgüsünden yoksun olup Barış’ın hatırlayış sırasına göre ilerler.

Romanın mektuplardan oluşan yapısı, senaristin ve yönetmenin omzuna büyük yük bindirir. Çünkü sinema sanatında tamamen iç sesten oluşan ve izleyiciyi etkili bir biçimde kendine çekebilen bir film yaratmak pek mümkün değildir. Uçurtmayı Vurmasınlar filminin senaristinin romanın yazarı ile aynı kişi olmasının sonucu romanın içeriğini oluşturan Barış’ın yaşamı, romandaki kopuk aktarımın aksine başarı ile biraraya getirilebilmiş ve seyirciyi kendine çeken bir olay örgüsü yaratılabilmiştir. Özünde, Uçurtmayı Vurmasınlar romanı ve filmi yapısal olarak farklı olsa da çıkış noktaları aynıdır. Her iki eser de özgürlüğü elinden alınmış, masum bir çocuk olan Barış’ın hayatından kesitler sunar. Bu makalede, film ile romanı temel alarak, yazınsal bir anlatı formu olan roman ile görsel bir anlatı formu olan sinemanın farklılıklarını Zeynep Çetin’in tezini baz alarak inceleyeceğim ve yapılan değişikliklere rağmen Uçurtmayı Vurmasınlar filminin romanın ana temasını korumakta nasıl başarılı olduğunu tartışacağım.

Romanla film arasındaki farklar

Uçurtmayı Vurmasınlar romanının metin uzunluğu bir filme kolayca sığacak ölçüttedir; ancak romanda seri olarak ilerleyen belirli bir olay örgüsü yoktur. Çünkü roman Barış’ın mektuplara döktüğü hatıraları, duyguları, rüyaları ve hayalleri üzerinden ilerler. Feride Çiçekoğlu filmin olay örgüsünü oluştururken senaryoyu Barış’ın rüyalarından arındırmış, Barış’ın aktardığı hatıraları birbirini takip edecek şekilde düzenlemiştir. Bu sayede filmde kullanılacak analepsislerin büyük çoğunluğu senaryoya geriye dönüşlerden ziyade o an yaşananlar olarak aktarılmıştır. Bu yeni kurgu ile film romanın aksine izleyici üzerinde dram, bekleyiş, yoğunlaşma ve çözülme etkilerini bırakan bir olay örgüsüne kavuşmuştur. Roman, İnci’nin cezaevinden ayrılmasının ardından Barış’ın İnci’nin ayrıldığı günü anlatan bir mektubu ile başlarken bu başlangıç filmin sonudur. Dolayısıyla filmde izleyici sona dair bir beklenti içine girerken romanda böyle bir durum yaşanmaz. Zira romanda olmuş bir olayın sonuçları üzerine anakarakterin yazdıklarını, kısacası İnci’nin yokluğunun Barış’ı nasıl etkilediğini okuruz.

Uçurtmayı Vurmasınlar filminde senarist, Barış’ın tarih sırasına göre dizilmiş mektuplarını temel alarak bir olay örgüsü yaratır ve Barış’ın romanda mektup vasıtasıyla İnci’ye anlattığı olayların tümünü izleyiciye aktarır. Dolayısı ile roman filme aktarılırken romanın olaylar eşliğinde okuyucuya aktarmak istediği cezaevi hayatına dair çarpıklıkların hepsi izleyiciye de aynen aktarılmış olur. Filme aktarılamayan tek olay, Barış’ın düzenli olarak İnci’ye mektup yazması ve dolayısı ile cevap beklemesidir. Çünkü filmin senaryosunda İnci, Barış’ın yanındadır ve kitapta Barış’ın İnci’ye mektuplarla aktardığı olayları, filmde İnci, Barış ile birlikte yaşar. Bunun sonucu Barış’ın İnci’ye duyduğu hasret ve bu özlemi dile getirmek için ona yazdırdığı mektuplar ortadan kalkar. Böylece romanın bel kemiğini oluşturan yapı da kaldırılmış olur. Bu durum filmin birebir aktarma olmadığının kanıtıdır. Romanın birebir aktarılamayışının temel sebebi mektupların, ana karakterin duygularının bir dışa vurumu olması ve sinema sanatında tamamen iç sesten oluşan ve izleyiciyi kendine çekebilen bir film yaratmanın pek mümkün olmamasıdır. Bu sorundan kurtulmak için Feride Çiçekoğlu yaratıcı bir çözüm bulmuş ve mektup aracılığla hapishanede olan olayları öğrenen İnci’yi olayları birebir yaşayan bir İnci’ye dönüştürmüştür. Bu çözüm sayesinde romanın olaylarının aktarımında temel bir eksiltme olmamış ve kitabın konusu birebir aktarılabilmiş, ancak mektupların filme aktarılamayışı ile Barış’ın iç sesi susturulmuştur. Bunun bir sonucu olarak filmi izlerken masum bir çocuğun kelimeleri ile kadınlar hapishanesini tanımak yerine bir çocuğun kadınlar hapishanesinde yaşadıklarına tanık oluruz.

Romanda birçok soyut kavram işlenmiş, bu kavramlar aracılığıyla okuyucuya anatema aktarılmıştır. Bu kavramların başlıcası Barış’ın haksız yere elinden alınmış özgürlüğüdür. Soyut bir nosyonu sinemaya aktarmak güçtür; çünkü sinemanın anlatımının esasını “görsel algılama” oluşturur. Sinemanın görsel yapısı somut varlıkların aktarımını kolaylaştırırken “özgürlük” gibi soyut kavramların izleyicinin kafasında oluşmasını zorlaştırır. Sinemada soyut kavramların beyaz perdeye aktarılması durumunda, görüntü ile sözcüklerin üstünlüğü yer değiştirmiş olur. Uçurtmayı Vurmasınlar romanı esas olarak Barış’ın elinden alınmış özgürlüğünü ve İnci’ye duyduğu derin sevgiyi anlatır ki bunların ikisi de soyut, dolayısıyla sinemaya aktarılması güç kavramlardır. Ancak filmde Barış bize iç sesiyle duygularını hiç sunmasa da onun özgürlüğe olan hasretini ve İnci’ye duyduğu sevgiyi en az kitaptaki kadar hissederiz. Yönetmen, soyut kavramları aktarırken romancının tek sözcükle okuyucunun kafasına yerleştirebildiği bu kavramları aynı güçle verebilmek için birtakım görüntü düzenlemesine ihtiyaç duyar. Bu durumu Uçurtmayı Vurmasınlar filminde açık bir biçimde inceleyebiliriz. Romanda Barış’ın özgürlüğüne olan özlemini onun ağzından okuduğumuz için bu hasret, olaylar aracılığı ile okuyucuya sıkça aktarılmaz. Ancak filmde yönetmen dış sesle veya iç konuşma ile Barış’ın özgürlüğüne duyduğu özlemi aktarmaktansa, onun uçurtmaya karşı duyduğu sevgi ile bu durumu dramatize eder. Filmin açılışında İnci, Barış ile yaşadıklarını hatırlamaya başlar ve bu analepsisin başında Barış’ın gökyüzünde gördüğü uçurtmanın ne olduğunu bilmediğini öğreniriz. Bu durum izleyiciye Barış’ın tutuklu bir çocuk olduğu için yaşıtları gibi çocukluğunu yaşayamadığını aktarır. Zira doğumundan itibaren hapiste yaşayan bir çocuğun uçurtmanın ne olduğunu bilmesi beklenemez. Ancak izleyici böyle bir olasılığı tahmin edemez ve filmde bu durumu gördükten sonra Barış’ın haksız yere özgür olmayışına dair isyanını daha iyi anlar. Böylece yönetmen romanda Barış’ın özgür olmak ile ilgili ağzından dökülenleri izleyiciye “dış ses” kullanarak sunmaz. Ancak Barış’ın uçurtmaya karşı verdiği tepkiler ile onun özgürlüğüne olan hasretini etkili bir biçimde aktarır. Romanda Barış’ın ağzından birinci tekil bir anlatım bulunduğundan bu tepkiler bize Barış’ın kendi ifadeleri ile aktarılırken filmde sadece Barış’ın tepkilerine dayanarak onun neler hissettiğini anlayabiliriz. Böylece “özgürlük” gibi soyut bir kavram, filmde uçurtma ile metalaştırılır. Dolayısıyla roman, filme aktarılırken bu kavramın altı boş kalmamış, tam tersine sağlamlaştırılmış ve konudan sapma yaşanmamıştır. Romanda işlenilen bir diğer kavram ise Barış’ın İnci’ye duyduğu derin sevgidir. Barış için babasının eksikliğini ve annesinin ona karşı olan özensizliğini İnci’nin sevgisi telafi eder. Dolayısıyla İnci Barış’ın gözünde vazgeçilmezdir. Bu durum romanda Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplardaki sevgi ifadelerinden ve rüyalarında sürekli İnci’yi gördüğünü yazmasından kolayca anlaşılmaktadır. Filmde bu sevginin açık bir şekilde aktarılabilmesi için İnci’nin olay örgüsüne dâhil edilmesi isabetli olmuştur. Çünkü Barış’ın İnci’ye karşı olan tutkusu, filmde olay örgüsü dâhilinde Barış’ın İnci’ye karşı davranışları ve annesine bile göstermediği yakınlığı ile seyirciye sunulur.

Bakış açısının değişmesi

Roman ve film arasındaki bir başka ayrım bakış açısıdır. Romandaki bakış açısı, yaşanan olayları İnci’ye yazdığı mektuplardan okuduğumuz anlatıcı olan Barış’a odaklıdır. Roman, Barış’ın İnci’ye olan mektuplarından oluştuğu için olaylar Barış’ın bilinci ve dili aracılığıyla aktarılır. Birinci tekil anlatım yönetmenle senaristin omzuna büyük bir yük bindirmiştir. Ancak bir yönetmen filmini daima aynı bakış açısı üzerinden çekmekle yükümlü değildir, kendisi çeşitli bakış açıları kullanabilir. Zeynep Çetin (1999), bu durumu şöyle açıklar: “Bununla birlikte aynı film içinde ve hatta aynı sekansta birinci kişiden ikinci kişiye ya da üçüncü kişiye geçilebilir. Bu izleyicinin önce bir karakter daha sonra diğer karakterle özdeşleşmesini mümkün kılar.”(s. 94) Uçurtmayı Vurmasınlar filmi için de bu durum sözkonusudur. Çünkü filmin açılışında önce İnci’yi görürüz, ardından Barış ile arasındaki ilişkiyi tanımlayan iç sesi devreye girer ve İnci’nin Barış ile ilgili anılarını izlemeye başlarız. Filmdeki bu analepsis, İnci’nin gördüklerine izleyicinin de tanık olmasını sağlar, bu da izleyicinin karakter ile özdeşleşmesini mümkün kılar. Ancak bu analepsis içerisinde kamera kimi zaman Barış’ın göz seviyesine iner ve bize Barış’ın gördüklerini aktarır. Bu kamera açısı bize Barış’ın bakış açısından hapishaneyi görme olanağı verir. Örneğin, Barış’ın kuşlara taş attığı sahnenin ardından koğuşun gardiyanı gelir ve Barış’ı içeri kilitler. Barış parmaklıklara yaklaşır ve gardiyanın gidişini izler. Gardiyanın merdivenleri çıktığı sahnede kamera çocuğun gördüklerini izleyiciye aktarır. Bunun sonucunda İnci’nin anılarını izlediğini sanan izleyici aniden olayları Barış’ın bakış açısından görmeye başlar ve çocuk ile özdeşleşir. Bir diğer örnek Barış’ın babasının ziyaret zamanı gelmesi ve onu alıp dışarıda gezdirip hapishaneye geri getirmesidir. Çünkü bu analepsis Barış’ın bir anısını aktarmaktadır ve filmde onu babasının kucağında dışarı çıkarken görebiliriz. Olayları onun gibi görür, Barış ile özdeşleşiriz. Çekimde kullanılan bu tip kamera açıları, bizim hem İnci ile hem de Barış ile özdeşleşmemizi sağlar. Romanın bakış açısı Barış’a odaklıdır; çünkü yaşanan olayları Barış’ın mektuplarından okuruz. Dolayısıyla romanda filmdeki gibi bir bakış açısı çeşitliliği yoktur. Ancak film, İnci’nin Barış ile ilgili hatıralarını aktaran analepsisi ile olayları İnci’nin tarafından yansıtırken çeşitli sinema teknikleri ile Barış ile de özdeşleşebilmemizi sağladığı için romanın bakış açısına da yer verir. Bu nedenle Uçurtmayı Vurmasınlar filmindeki sinematografik anlatı, Feride Çiçekoğlu’nun romanının kendine has anlatısının özünü yansıtabilmiş ve ana temadan sapılmamıştır.

İki farklı zaman algısı

Filmle roman arasındaki üçüncü ayrım, zaman konusundadır. Çünkü romanın zamanı Barış’ın o an mektup yazdırırken gördükleri ve geçmişten hatırladıkları arasında gidip gelir, dolayısıyla romanın zaman algısı devingendir. Romanda geçmiş zamanlı aktarılan olayları film “şimdiki zaman” biçimine sokarak seyirciye sunar. Bu durumu filmin açılışında İnci’nin Barış’ın hâlâ içinde bulunduğu cezaevini görebileceği bir tepeye oturup Barış ile ilgili anılarını hatırladığı sahnede görebiliriz. Çünkü İnci’nin anıları filmin sonuna kadar şimdiki zamanda işlenir. Ancak filmde İnci’nin hapishaneden çıktığı sahneden sonra İnci’nin anıları biter ve şimdiki zamana gelinir. Çiçekoğlu, filmin senaryosunu yazarken filmde işlenen üç analepsis haricinde kalan analepsisleri şimdiki zamana çevirerek işlemiştir. Bunun sonucunda film, öykünün geçmişte olmuş bölümlerine sürekli geri dönerek öykü akışını yavaşlatmaktan kurtulmuştur. Uçurtmayı Vurmasınlar romanı düşünceye dayalıyken film, Barış’ın hapishanede geçen hayatını bize O’nun dış sesi, dolayısıyla duygu ve düşünceleri eşliğinde değil de hayata karşı verdiği tepkiler aracılığıyla sunduğu için düşüncenin pasifliğinden sıyrılıp vurguyu olayın kendisine verebilmeyi başarmıştır. Filmin vurguladığı olay romanın düşüncesinin bir ürünü olduğu için uyarlamada romanın düşüncelerinden herhangi birinin eksikliği hissedilmez ve tema aynen korunmuş olur.

Uçurtmayı Vurmasınlar, sadece anakarakterin yazdığı mektuplardan oluştuğu için anlatım formu olarak sinemaya aktarılması zor bir romandır. Sadece bir karakterin kafa sesinden oluşan, ayrıca izleyiciyi başarı ile kendine çekebilen bir film yaratmak pek mümkün değildir. Ancak Çiçekoğlu’nun hem romanın hem de senaryonun yazarı olması sonucu, mektuplar romanın ana temasından sapılmadan senaryolaştırılmıştır. Bu senaryolaştırma aşamasında, Barış’ın romana hâkim olan iç sesine yer verilmemesi, bunun yerine hapishaneden ayrıldıktan sonra yaşananları Barış’ın mektupları vasıtası ile öğrenen İnci’nin, olayları Barış ile birlikte yaşaması gibi anlatımda başat değişimler yapılmıştır. Ancak anlatıcının değişmesine rağmen filmde, romanda olduğu gibi bir çocuğun gözünden kadınlar hapishanesi başarı ile aktarılmıştır. Uçurtmayı Vurmasınlar filmi, romanda geçen olayların çoğunu izleyiciye sunmuş, romanın ruhunu başarı ile beyazperdeye aktararak geniş bir kitleye Barış’ın sesini duyurabilmiştir.

Kaynaklar

Başaran, T. (Yönetmen). (1989). Uçurtmayı vurmasınlar. İstanbul: Magnum Film.

Çetin, Z. (1999). Bir anlatı formu olan romanın sinemaya uyarlanması. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Çiçekoğlu, F. (1986). Uçurtmayı vurmasınlar. İstanbul: Can Yayınları.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..