Söyleşi
Murat Saraçoğlu SÖYLEŞİ:Kültigin Kağan Akbulut "Dünyadaki temel sömürü düzeni, insanı insana kırdıran anlayış aynen ve daha vahşi biçimde devam ediyor. Diğer yandan genç kuşak Nazım dışında Türkiye'nin bu önemli yazar ve şairlerini hiç tanımıyor. 72. Koğuş'u yeniden çekme fikrinin yerinde olduğunu düşünüyorum."
04.03.2011 72. Koğuş'tan İnsan Manzaraları

Orhan Kemal’in ilk önce uzun hikâye olarak kaleme aldığı daha sonra Ankara Sanat Tiyatrosu için tiyatro oyununa dönüştürdüğü ve o günden bu yana da sayısız kez sahnede oynanmış eseri 72. Koğuş bu hafta bir sinema uyarlamasıyla karşımızda. Yavuz Bingöl, Kerem Alışık ve Hülya Avşar’ın başrolde olduğu filmin yönetmen koltuğunda 120 (2007), O… Çocukları (2008) ve Deli Deli Olma (2009) filmlerinin yönetmeni Murat Saraçoğlu oturuyor. Çağdaş Türk edebiyatının önemli yazarlarından Ayfer Tunç’un senaryosunu yazdığı film İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir hapishane içindeki yaşam koşullarını anlatıyor. Türk sinemasının genç yönetmenlerinden Murat Saraçoğlu projeye dâhil oluşunu, senaryo aşamasını ve sinemasal duruşunu anlattı.

 

 

Orhan Kemal uzun hikâye olarak ilk kez 72. Koğuş’u yazdığında büyük çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’deki hapishanelerin durumunu kendi anılarından ilhamla yazmıştı. 1967 yılında da Ankara Sanat Tiyatrosu için tiyatro oyunu hâline getirdiğinde, yeni filizlenmeye başlayan sol bilinç de dâhil edilerek 1960’lı yılların durumu gözler önüne serilmişti. 72. Koğuş’u 2010 yılı Türkiye’sinde çekmek filmin yönetmeni olarak sizin için ne anlam ifade ediyor?

 

Birkaç açıdan önemli bence. Çünkü dünyadaki temel sömürü düzeni, insanı insana kırdıran anlayış aynen ve daha vahşi biçimde devam ediyor. Diğer yandan genç kuşak Nazım dışında Türkiye'nin bu önemli yazar ve şairlerini hiç tanımıyor. 72. Koğuş'u yeniden çekme fikrinin yerinde olduğunu düşünüyorum.

 

Orhan Kemal’in metni daha çok kaderin “yuvarladığı” insanlar, insanın içindeki iyilik, beraberliğin gücü, iyi-kötü çekişmesi etrafında şekilleniyor. Siz filmi çekerken bunlar ve bunların dışında hangi noktalara ağırlık verdiniz?

 

Romanın özü ve ana aksa sadık kaldık. Aşırı politize bir durumdan çok insanlık durumuna yaslandık biz de. Sadece kadınlar koğuşunu romandan iki temel karakterle biraz açtık ve filme ekledik

 

72. Koğuş hikâye olarak yazıldı, yıllar önce tiyatroya uyarlandı, 1987 yılında filme çekildi, halen de Kerem Alışık ve Yavuz Bingöl tarafından tiyatro oyunu olarak oynanıyor. Bahsettiğim uyarlamalarla sizin filminiz arasında nasıl bir denge kurdunuz? Esinlenmeler var mı? Yoksa karşımızda bambaşka bir eser mi var?

 

Karşımızda Orhan Kemal'in 72. Koğuş’unun sinemaya uyarlanmış hâli var. İnandığımız sinemasal durumları romandan adapte etmeye ve izlenilir kılmaya çalıştık. Adı üstünde uyarlama. Yukarıda da dediğim gibi fazladan yaptığımız kadınlar koğuşu parantezini biraz açmak oldu. Ayrıca o dönemin hapishane koşullarını da yorumladık aktarırken.

 

Deli Deli Olma, O… Çocukları ve 120’ye baktığımızda sinematografinizde toplumsal meseleler içinde devinen insan hikâyelerinin ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Sinema filmi yönetmeni olarak anlattığınız hikâyeleri seçme nedeniniz, ele alma tarzınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 

Evet, saptamanız doğru. Filmlerin hepsi bu memleketin mayasıyla, meseleleriyle ilgili ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecek. Çok politize ve didaktik bir yaklaşımım yok, ama bu memleketin binlerce derdi var birilerinin bunları anlatması lazım. Ben de bu misyona inanan ve ülkesini seven biriyim sadece.

 

Basından takip ettiğimiz kadarıyla filmin yönetmeni birkaç defa değişikliğe uğramış. Yavuz Bingöl ve Kerem Alışık size geldiklerinde önlerinde nasıl bir proje vardı? Bu projede ilginizi çeken ne oldu?

 

Bana ilk teklifi yaptıklarında Orhan Kemal romanını adapte etmek fikri heyecan verici geldi. Ancak okuduğum senaryo bana göre doğru değildi. Derken Ayfer Tunç devreye girdi ve onunla birlikte yeniden çalıştık. Ayfer kısa bir sürede yeni bir tretmanla karşımıza geldi. Onu da hep beraber oturup tartıştık ve inandığımız metne ulaştık.

 

Ayfer Tunç’un senaryosunu filme çektiniz? Senaryoyu ilk okuduğunuzda neler düşündünüz?

 

Ayfer Tunç çok önemli bir hikâyeci ve romancı. Edebiyatı ve özelde Orhan Kemal'in dünyasını çok iyi bildiği için rafine bir çalışmayla sonuca ulaştık. Senaryoyu yazıp bize getirmedi, önemli gördüğümüz meseleleri tartıştık, ölçtük biçtik ve ondan sonra senaryoyu yazdı. Ben senaryo kadar, senaryoya ulaşmadaki senarist-yönetmen çalışmasını da sevdim. Ki Türkiye'de bir türlü becerilemeyen bir şeydir. Çünkü egolar üzerinden yürür bizde süreç. Ayfer’le de, yapımcılarla da olması gereken analitik süreç yaşandı ve açıkçası herkes de beni dinledi. Sonuç olarak da ben inandığım filmi çekmiş oldum.

 

Fragmanlardan gördüğümüz kadarıyla bazı sahneler çok sert. Hatta bir toplu işkence sahnesinde oyuncuları gerçekten zorlamışsınız. Bu sertlikte film yapmak ilk bakışta Türk sinemasında görülen bir uygulama değil. Siz bu sahneler hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Sahnenin serti yumuşağı diye bir ayrım yapmıyorum. Teknik bir ayrıntı bu. Film neyi gerektiriyorsa ve nasıl sahici olacaksa ona tırmalar yönetmen. Filminin iyi olmasına çalışır.

 

Filmin kadın başrol oyuncusu Hülya Avşar uzun bir aradan sonra ilk defa sinema filminde oynuyor. Hülya Avşar’la çalışmak nasıldı?

 

Son derece rahat çalıştım. Doğal bir yeteneği ve yılların getirdiği net profesyonelliği var. Keşke sadece film ve sanat üzerine bir hayat sürse.

 

Ayrıca, Orhan Kemal’in metninde Hülya Avşar’a denk düşecek ağırlıkta bir kadın rolü yok. Böyle bir ekleme yapmak kimin fikriydi? Sizce filme nasıl bir değer kattı?

 

Genel olarak filme kadınlar ve erkekler ikilemini, çelişkisini, kadının mutlak çaresizliğini ve Kaptan'ın idealize ettiği Fatma karakterini yakından tanımamızı sağladı diye düşünüyorum.

 

Filminizin yeni Türk sineması içinde nereye oturacağını düşünüyorsunuz? Gelen ilk eleştiriler olumlu yönde. Sizce nasıl bir etki yapar? Temennileriniz ve beklentileriniz neler?

 

Filmin nereye oturacağını bilemem. Ama inancım daha çok ana akım film çekilmesi üzerinedir. Bir sinema kültürü oluşacaksa, hatta Türk sinema sektörü kurtulacaksa, bu doğru çekilmiş ana akım filmlerin sayesinde olacak. 72 milyon kişilik bir ülkemiz var ve bu insanlara ulaşmayı önemsiyorum. Tek beklentim filmin beğenilmesi ve ilgi görmesi olabilir.

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..