Söyleşi
Burçin S. Yalçın, Bilgehan Aras SÖYLEŞİ:Kültigin Kağan Akbulut "Dergi kapatmamak şükredilen bir şey artık. Kitap okumak lüks hâline geldi, dergi bile okunmuyor. Herkes bu tip ihtiyaçlarını internetten karşılıyor. Dergiciliğin de internete kayması normal."
15.07.2011 Klasik Filmlere Aşkla Bağlananların Kitabı

Memlekette dergicilik zor zanaat, hele sinema dergiciliğini hiç sormayın. Janjanlı afişleri, afilli galaları, Oscar benzeri ödül törenlerini görüp de işin yazı-çizi boyutunun da aynı oranda renkli olduğunu sanmayın. Sinema dergileri açılıp kapanıyor, kalanlarsa güç bela ayakta duruyor. Medya dünyasının bu çetrefilli hâlinden bunalan, çalıştıkları dergilerin kapanmasından bıkan sinema eleştirmenleri ise 74 haftadır bağımsız dergilerini çıkarıyor: Arka Pencere. Hitchcock filmlerine referanslı bölümleri, vizyon ve DVD eleştirileri, özel dosyalarıyla sinema dergiciliğini elektronik ortama kaydıran Arka Pencere ekibi klasik filmlere ayırdığı bölüm “Aşktan da Üstün”ü kitap hâline getirdi. Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle çıkan kitapta Cem Altınsaray, Tunca Arslan, Kemal Ekin Aysel, Burak Göral, Murat Özer, Burçin S. Yalçın aşkla bağlandıkları klasik filmleri anlatıyor, derginin de tasarımcısı olan Bilgehan Aras kitabın kapağını tasarlıyor. Alfred Hitchcock’un Arka Pencere (Rear Window) filmiyle açılan kitap Yılmaz Güney’in Umut’uyla ilk elli sayıdaki klasikleri bir araya getiriyor. Bol aksiyonlu maceralardan, acıklı melodramlara, westernlerden ağır filmlere kadar 115 yıllık sinema tarihinin kanonları akıp gidiyor. Klasik filmleri izlemeyen kuşaktansanız filmlere tik ata ata kitabı bitirebilirsiniz, ya da bu filmlere siz de aşkla bağlananlardansanız hatırlatma babında kitaba gömülebilirsiniz. Size, filmlerle olan ilişkinize, sinema aşkınıza kalmış.

Derginin kurucularından sinema yazarı Burçin S. Yalçın ve fikir babası ve tasarımcısı Bilgehan Aras dergilerini, aşkla bağlandıkları filmleri, derginin ilk kitap çalışmasını anlattı.   

 

Derginin 73. sayısı oldu, bilen biliyor fakat lafa dergiden başlayalım diyorum. Bir yazıda Arka Pencere kurulurken “dergi kurma aşkı”ndan bahsediyordunuz. Buradaki “dergi kurma aşkı” ile “sinema aşkı” arasında bir paralellik görüyorum. Siz ne dersiniz?

Burçin: O niyetle yola çıktık gerçekten. Bilgehan hep söylerdi, online bir sinema dergisi çıkarsak diye, çünkü çıkardığımız dergiler peşi sıra kapanıyordu. En sonunda giriştik, birkaç arkadaşımızla daha konuştuk, Cem, Murat, Burak, sonradan Kemal... Dışarıdan da bir sürü arkadaşımız katkıda bulunuyor. Bilgehan da yağmur çamur demeden tasarımını yapıyor.

Bilgehan: Evet, her perşembe hiç tatil yapmadan, bütün ekip interaktif hâlde tasarımıyla uğraşıyoruz. Her perşembe akşamı 6 gibi başlıyoruz. Kapak adaylarına, filmlere yönelik görüşlerimizi paslaşıyoruz.

Burçin: Söylediğin bağdaştırmaya gelirsek... Dergiyi çıkardıktan sonra da “Aşktan da Üstün” yazılarını niye kitaplaştırmıyoruz dedik.

Bilgehan: Benim şöyle bir fikrim vardı, hani eskiden bütün eleştirileri bulabileceğimiz rehberler olurdu. Almanak gibi. Arka Pencere’de de her filmin eleştirisi var. Bu hiçbir dergide yapılmadı, hep seçme filmlere eleştiri yapıldı. Arka Pencere, oluşturduğumuz ciddi bir kaynak, kitaplaştırmamız güzel olabilir diye düşünüyorum. Fakat hepimiz öncelikle Aşktan da Üstün’e yoğunlaştık. Onu kitaplaştırmanın çok da şık olacağını düşündük. 

Burçin: Aşktan da Üstün köşesinde yazdığımız filmleri tam da Arka Pencere’de yayımladığımız sırayla dizip “Aşktan da Üstün 50 Film” adıyla kitaba dönüştürdük.

Arka Pencere ilk çıktığında profesyonel sinema yazarlarının amatör dergisi gibi işe koyuldu, zaman geçtikçe vizyona çıkan her filme ve piyasaya çıkan her DVD’ye eleştiri yazmaya başladınız ve sektör dergisi olma yolunda ilerlediniz. Başlangıçtaki amacınız da böyle miydi?

Bilgehan: Yola çıkarken benim fikrim, profesyonel yazarların yazdığı, hiç kapanmayan, istediğimiz filmi kapağa taşıyacağımız, özgürce eleştireceğimiz profesyonel bir yayın olmasıydı. Kapanma korkusu olmayan, filmleri özgürce eleştirebileceğimiz bir mecra olmasıydı.

Burçin: Sektör dergisi derken neyi kastediyorsunuz bilmiyorum. Amatör derken, derginin internette yayınlanmasıysa, ona bir şey diyemem. Bu işin geleceğinin internette olacağı muhakkak. Amatörlüğün tanımı bir işten para kazanmamaksa, biz de para kazanıyoruz diyemeyiz. Dolayısıyla amatör bir proje Arka Pencere. Ama öbür taraftan sektör dergisi de değil, bizim istediğimiz sinemasever dergisi olması. Başından beri plânladığımız o. İnsanlar filme gitmeden önce eleştirileri okusun, filme gittikten sonra da eleştirileri okusunlar. Hem sinema sevgisini geliştirsin, hem de sinema kültürüne katkıda bulunsun istiyoruz.

Kuruluşa dönersek. Arka Pencere’nin ilginç bir bölümlendirmesi var. Her bölümün adı bir Hitchcock filmine referanslı.

Bilgehan: Ben Burçin’e ilk söylediğimde ve Burçin beni bu proje için tam altı ay beklettiğinde, şunu demiştim: Empire’da muhteşem bir ekiptik, çok eğleniyorduk, filmlere beraber gidiyor, festivalleri takip ediyorduk. Ortam o kadar güzeldi ki, dergi kapanır kapanmaz kendimi boşlukta hissettim. E-dergi projesi de o zaman tetiklendi. Sonra çeşitli kaynakları, yurtdışı dergilerini inceledim. Sonra Murat’a ve Cem’e gittik. Cem çok güzel bir isim önerisi ve fikirle geldi. Alfred Hitchcock bizim filmlerini seyretmekten, konuşmaktan, tartışmaktan keyif aldığımız bir yönetmen. Herkesin ortak paydası. Biz de hem derginin hem de köşelerin isimlerinin Hitchcock’tan ve filmlerinden hareket etmesi üzerinde hemfikir olduk.

Burçin: Cem o sıralar Truffaut’yla Hitchcock’un nehir söyleşisini okuyordu. Muhtemelen ona da ilham o sırada geldi. Biz de Arka Pencere önerisini duyar duymaz onay verdik.

Bilgehan: Orası dergi için kırılma anı. Ben bir dergi tasarladım, tasarımlarını ortaya koydum, fakat çok özgün olmayan bir şeydi. Cem’in fikri bunu daha özgün bir hâle getirdi.

Burçin: Arka Pencere’yi isim olarak kullandıktan sonra, fikir kimden çıktı bilmiyorum. Derginin içindeki bölümlere de Hitchcock filmlerinin Türkçe isimlerini vermeyi düşündük.

Bilgehan: O da Cem’in fikriydi.

Aşktan da Üstün bölümünün adı neden Aşktan da Üstün?

Bilgehan: Üzerine çok düşünmedim ama klasik filmler, âşık olduğumuz filmler.

Burçin: O bölümü sinema tarihinden başyapıtlıkları üzerinde konsensus oluşmuş filmler için tasarladık. “Aşktan da Üstün” de o bölümü en net niteleyen film. Dolayısıyla köşenin ismi de Aşktan da Üstün oldu. Oraya yine Hitchcock’un çok değerli bir filminin, “Notorious”un Türkçe ismini verdik.

“Eski filmlere dudak bükmeyin” diye bir yazı yazdınız yakın zamanda derginin editör sayfasında. Bugün dünyanın dört bir yanından oluk oluk film akıyor. Böyle bir ortamda eski filmler neden çok değerli?

Burçin: Dediğin gibi seçenekler okyanusunda yüzüyoruz. Oburca film izlemek istiyorsan, seçeneğin yüzlerce… Dünyanın dört bir yanında her yıl yüzlerce film çekiliyor. Bir yandan da bütün bu filmler okyanusunda ihmal edilen klasik filmler var. Bu filmlere bugün -ister yasal ister yasal olmayan yoldan- kolayca ulaşabiliyor olmalarına rağmen, bugünkü gençlerin 15-20 yıl önce bizim klasiklere olan merakımızdan daha az merakları var gibi geliyor bana. Ne kadar kolay ulaşılsa da bizim zamanımızda bu filmlerin peşinde koşulduğu zamanki kadar şevkle koşulduğunu zannetmiyorum bugün klasiklerin arkasından. Biz eski filmleri önemsiyoruz çünkü bugünkü filmlerin dilinin temelini atan filmler onlar. Eski filmler çok kıymetli ve yeni kuşakların keşfetmesi lazım.

Her hafta ortalama beş film vizyona giriyor. Nasıl bir denge kuruyorsunuz eleştirileri paylaşırken? Bir yandan profesyonel olarak hepsini izlemek zorundasınız, diğer yandan da muhakkak kendi izlemek istedikleriniz var...

Burçin: Arka Pencere çıktığından beri zamanımızı parselledi. Bir sürü işimizi, hatta hayatımızı ona uydurarak plânlıyoruz. Örneğin dün akşam dergiyi yayına verme gecesinde Bilgehan’ın bir yere gitmesi gerekiyordu, biz de sayfalarımızı birkaç gün önceden hazırlamaya başladık. Normalde işlerimizin çoğu son güne, Perşembe akşamlarına kalıyor.

Bazı filmleri “görev duygusuyla” izliyoruz, doğru. Her zaman sevdiğiniz filmleri yazamıyorsunuz. Ama bir yandan da Aşktan da Üstün köşesi orada öylece duruyor, oraya her hafta birimiz oturup keyifle o filmi yeniden keşfederek yazıyor. Dergiye yazmak o eski filmleri tekrar keşfetme olanağı sağlıyor. Fakat dergi bir yandan da film izleme ve yazı yazma disiplinimizi artırdı. Belki o hafta yazacağım filmi normalde izlemeyeceğim, kaytaracağım ama dergiye yazmak sorumluluk duygusu yaratıyor. Dergide yazmam lazım diye oturup izliyor ve sonra da gayet keyifle yazıyorsun.

Bilgehan: İnsan aklında hep öteler izleyeceği klasik filmleri. Ben belki yazmıyorum ama sayfasını yapacağım filmi izleme gereği duyuyorum.

Peki, sinemaya meraklı bir genç geldi ve size danışmak istiyor. Her hafta vizyona yeni filmler giriyor. Ben bunlarla eski filmler arasında nasıl denge kuracağım diye...

Burçin: Sonuçta seçici olmalı elbette. Filmler üzerine yazıların olduğu birçok mecra var. Oradan kendine bir yol bulup, onları okuyup kendisine rehber belleyebilir ve izleyeceğini ona göre seçebilir. Kitaplardan veya dergilerden... Ayrıca eski filmler de buralardan keşfedilir ancak.

Peki, o genci ikna etmek için neden eski filmleri önerirsiniz? Neden bu kadar önemli klasikler? Neden vizyon filmlerinin kitabını basmıyorsunuz da, eski filmler bölümünü kitap haline getiriyorsunuz.

Burçin: Çünkü bugünün sinemasının temeli orada yatıyor. Sinemaseverlik biraz böyle bir şey, Hollywood’un her çektiğini izleyip sinemasever olmuyorsunuz. Kendi zevkinize göre seçimler yapmalısınız. Filmler konusunda biraz zevk sahibi olmanız lazım. Onun için eski filmleri, sinema tarihini bilmek lazım. Metinler arasındaki bağı kurabilmek lazım.

Aşktan da Üstün köşesinde hangi filmi kimin yazacağını nasıl belirliyorsunuz?

Burçin: Belli bir rotasyonumuz var. O hafta sıra kimdeyse “Ben bu hafta Polanski’nin ‘Çin Mahallesi’ni yazacağım” diyor mesela. Oturuyor onu yazıyor. Yazacak kişinin o haftaki ruh hâline göre belirleniyor biraz film.

Türkiye’deki sinema kitaplarını değerlendirir misiniz? “Aşktan da Üstün 50 Film” kitabınız bunların arasında nerede duracak? Lisede, üniversitede sinemaya meraklı bir gencin okumak isteyeceği bu tarz popüler kitapların eksik olduğunu görüyorum.

Burçin: Kitaptaki yazılar hafif diyebiliriz, fakat filmler ağır. Her film “Geleceğe Dönüş” değil, Kurosawa’nın 1952 yapımı “Ikiru”su gibi filmler de var kitapta. Geniş bir film skalası var o 50’lik seçki içerisinde. Kimisi keşfedilecek, kimisi ise yeniden keşfedilecek türde... Herkesin anlayacağı üslupta yazılmış bir kitap bu. Ama hepsi, herkesin sabretmeden izleyebileceği filmler değil. O açıdan dönüp bakınca, doğru bir denge tutturduk gibi geliyor bana. O filmleri daha geniş kitlelere ulaştıracak bir dille yazıldı kitap. Tabii hem dünyada hem ülkemizde benzer türde birçok güzel kitap var. Hemen Atilla Dorsay’ın “100 Yılın 100 Filmi” geliyor aklıma. Veya dilimize de çevrilen “Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Film” var.

Bilgehan: Sevin Okyay’ın da böyle bir kitabı vardı.

Burçin: Biz farklı bir yerinden tutmaya çalıştık filmleri. Dergi sayfamızda yerimiz kısıtlı olduğu için en kompakt biçimde yazmaya çalıştık.

Arka Pencere’yi çıkararak yepyeni bir şey deniyorsunuz. Dergicilik anlamında bir deneme bu aslında. Önümüzdeki yıllarda dergiciliğin nereye gideceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Burçin: Bizim hep konuştuğumuz bir şey, dergicilik bitiyor. Geçenlerde Turkuvaz Dergi Grubu’ndan bir arkadaşla konuşuyorduk. “Nasıl gidiyor işler?” dediğimde “Şükür bu aralar dergi kapatmıyoruz” dedi. Dergi kapatmamak şükredilen bir şey artık. Kitap okumak lüks hâline geldi, dergi bile okunmuyor. Herkes bu tip ihtiyaçlarını internetten karşılıyor. Dergiciliğin de internete kayması normal, bu söyleşiyi de zaten bir e-dergi için yapıyoruz.

İnternette maddi sorunlar var, para kazanılamıyor. Arka Pencere’nin buna dair bir plânı var mı?

Burçin: Az önce konuştuğumuz ‘amatör ruh’ bir yandan istediğimiz bir şey, bir yandan da istemediğimiz bir şey. Tabii ki isteriz geçimimizi buradan sağlamayı ama internette para kazanan o kadar az mecra var ki şu an, bizimki gibi mütevazı bir sinema dergisinin o küçük pastadan pay alması en azından şimdilik kolay görünmüyor.

Bilgehan: Başta ilgilenenler de oldu aslında. Bizim altımızda çıkarın bu dergiyi diye. Birtakım teklifleri de biz değerlendirmedik doğrusu.

En son Facebook’ta beş binin üzerinde beğeneni vardı Arka Pencere’nin. Derginin okunma oranları nedir?

Bilgehan: Haftalık 1500-3000 kişi arasında değişiyor. Haftadan haftaya da fark ediyor bu rakam aslında. Yayına verdiğimiz Cuma ve Cumartesi günlerinde takip edilme sayıları yüksek oluyor genelde.

Aşktan da Üstün 50 Film kitabının devamı gelecek mi? Örneğin 100. sayı tamamlandığında ikinci bir kitap?

Burçin: Bu kitap ilgi görürse devam ettireceğiz. Tabii bir yandan ikinci kitap her hafta yazılıyor aslında. Birkaç ay sonra yüzüncü sayı sonrasında ikinci kitabı da yayımlayacağız bir aksilik çıkmazsa.

Başka kitap projesi var mı?

Bilgehan: Ben aslında Arka Pencere’nin tamamını ansiklopedik olarak yayınlatmak istiyorum.

Burçin: Bilgehan’ın eleştiri almanağı projesi de güzel aslında. O yıl çekilmiş tüm filmlerin eleştirisinin el altında bulunması hoş bir fikir.

Bilgehan: Bütün sayıların çıktısını alıp okuduğumda muazzam bir kaynak oluyor. Eleştirilere yıl sonunda tekrar bakmak, göz gezdirmek çok güzel olurdu.

TÜRSAK yapıyordu bunu bir ara değil mi?

Burçin: Evet, Bilgehan da biraz oradan esinlendi sanırım. Benim aklımda dergideki “Ölüm Kararı” köşesini de güzel bir tasarımla kitap yapmak var. Ama henüz arkadaşlarıma açtığım bir fikir değil bu. Ne derler bilmem.

Bilgehan: Tunca Arslan’ın köşesi “Trendeki Yabancı” da gündemi yakalamak açısından o kadar güzel ki, o da kitaba dönüştürülebilir pekala.

Kitap sizce nasıl etki yaratır? Ne kadar ilgi görür?

Burçin: Türkiye’de sinema kitapları çok ilgi görmüyor zaten. Sinema sevgisini aşılayacak bir avuç insan da keşfetse bu bizi tatmin eder. Bu böylece bir kitap serisine dönüşürse Arka Pencere’yi hazırlayan hepimiz çok mutlu oluruz.

 

 * Fotoğraflar: Çağatay Ankaralı

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..