Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
01.10.2014 Ben O Değilim Yolunda Gitmeyen Şeyler Zeynep Turan
Tayfun Pirselimoğlu’nun Vicdan ve Ölüm Üçlemesi’nin son filmi Saç peruk satan bir adamın hikâyesini anlatır. Peruk satın almaya gelen müşteriler hayatlarındaki belli bir problemin giderilmesi için başkalarının peruğunu satın alıp kullanmak zorundadır. Okula giremediği için peruk satın almak isteyen bir kadının dükkana gelip peruk aldığını görürüz. Peruğu taktıktan sonra kuracağı ilişkileri, içinde bulunduğu çevreye nasıl dâhil olduğunu ya da olamadığını göstermez yönetmen. Ancak Pirselimoğlu karakteri içinde bulunduğu sıkıntıyla baş başa bırakmayı tercih etse de bunun sebebine dair fikir edinmemiz için işaretler sunar. Olabildiğince arka planda bıraksa da politik ve toplumsal bir nedenden ötürü ortaya çıkmış bir sorundur söz konusu olan. Bu sorunun giderilmesi adına bir başkasının peruğunu kullanmanın bu anlamda oldukça işlevsel bir rolü vardır.
 
Tayfun Pirselimoğlu, Vicdan ve Ölüm Üçlemesi’nin ardından çektiği ilk filmi, Ben O Değilim’de başkasının yerine geçme eylemini bu defa hikâyenin merkezine alıyor. Böylelikle diğer filmlerinden farklı olarak kendisinin ifadesiyle “takıntı” haline getirdiği başkasının yerine geçme meselesini bu sefer apaçık gösteriyor. Başkasını deneyimlemenin önündeki tüm engelleri, soru işaretlerini, sebeplerini bir kenara koyarak yalnızca deneyimin kendisine odaklanıyor

Sebeplerden Ziyade Deneyim Ön Planda
Nihat, aynı yerde çalıştığı Ayşe’nin, hapisteki kocası Necip’in fotoğrafını görünce hayrete düşer. Fotoğraftaki adam kendisine tıpa tıp benzemektedir. Ayşe’nin evine gidip geldikçe Nihat, Necip’in yerine geçmeye başlar. Onun terliklerini giyer, gözlüğünü takar; eve gelirken eli boş gelmez, alışverişi de yapar. Bir aile özlemi duyduğu için yapmaz tüm bunları. Zira Ayşe’den sonra yalnız kaldığında da sabıkalı bir adam olarak iş arar; iş bulur. Necip’in kendisinden daha iyi bir hayatı olduğu için onun yerine geçmek istediğini söylemek de yanlış olur çünkü hayat standardında hiçbir değişim olmaz. Peki böylesine sıradan bir adamın başka bir sıradan adam yerine geçmek istemesinin sebebi nedir? Filmde bu sorunun herhangi bir cevabının olmaması ve Nihat’ın sabıkalı bir adamın yerine geçmeyi fazlasıyla olağan bir şekilde kabullenmesi belki de durumun sebeplerinden ziyade buna neyin sebep olmadığına işaret etmektedir.

Bir başkası olacaksak eğer onun belli vasıflarını, ideolojisini, düşüncelerini, giyim tarzını, huyunu, davranışlarını da benimsememiz gerekir. Nihat ise Necip’in evine girip çıkıyor; onun gözlüklerini takıyor, ayakkabılarını giyiyor. Ancak düşünsel ve davranışsal anlamda bir değişimin, dönüşümün olduğunu söylemek zor. Biz Nihat'ın ne kadar Necip olduğunu bilmiyoruz. Çünkü karısından ve arkadaşından duyduğumuz kadarıyla hikâyesini bilmemize rağmen Necip’i tanımıyoruz. Nasıl yemek yediğini, dişini fırçaladığını, nasıl araba kullandığını görmüyoruz. Tüm bunları Nihat’ın da görmemesi, çevresinden onun hakkında duyduğu bir iki cümleyle biraz da yönlendirilerek hareket etmesi buna neyin sebep olmadığı üzerine düşünmemizi üsteliyor gibi.
 
Nihat’ın kimlik kaygısıyla yahut sınıf, ırk/etni-site, cinsiyet mağduriyeti temelli bir itirazla Necip’in yerine geçtiğini söyleyemeyiz. İstanbul’dan Necip olarak İzmir’e geldiğinde çok daha sefil bir hayatı olan Nihat’a nereli olduğu sorulduğunda “her yerliyim” diyor. Aslında nereli olduğumun, ne kadar para kazandığımın bir önemi yok demek istiyor. Bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi, eşi ya da çocuğu olmadığından az para kazandığı ya da başka bir kadınla ilişki yaşadığı için onu vicdan azabı çekmeye itecek herhangi bir etken de yok. Verdiği siyasal mücadele sonucu ya da bir hak savunuculuğunun omuzlarına yüklediği ağır sorumluluğun bir neticesi olarak yaşadığı bir sıkıntıdan da bahsedemeyiz. Ortada bu anlamda Nihat'ın kendisini ait hissettiği herhangi bir toplumsal konumdan doğan bir “kimlik bunalımı” da söz konusu değil.
 
Pirselimoğlu, sınıfsal aidiyetlerden, cinsiyetlerden evvel deneyimin kendisini ön plana çıkararak insan hayatında da kıymetli olanın deneyimleme olduğunu, o ıstırabı zihinde yaşamanın dokunulmazlığını hatırlatıyor. O ıstırap öylesine dokunulmaz bir hal alıyor ki Nihat’ın dahi ulaşamayacağı bir yere hapsediliyor. Belki de bu uzun soluklu hikâyedeki ıstırabın altında üstelik bizim de görebildiğimiz yolunda gitmeyen tek şey; Nihat’ın bir türlü kendisi olmayı beceremeyişinde yatıyor.
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..