Söyleşi
Derviş Zaim SÖYLEŞİ:Hilal Turan "Anadolu’da çeşitli yerlerdeki “senkretik” inançlar da bizim gelenek bagajımıza pekâlâ girebilir. Bu anlayışın ürünü olarak Devir ortaya çıktı. Benim gelenek adını verdiğim dolap, meşrebi geniş bir dolap. Bu da iyi bir şey. Çünkü yaşadığım coğrafya böyle bir coğrafya. Bunu bir zenginlik olduğunu düşünüyorum."
27.07.2013 “Devir’de Yine Gelenek Var”

Sinematografisinde forma dönük arayışları ile dikkat çeken Derviş Zaim’in son filmi Devir (2012) belgesel ve kurmacanın sınırlarında dolaşıyor. Burdur’un Hasanpaşa köyünde geleneksel olarak düzenlenen bir çoban yarışmasını konu alan filmin tamamında gerçek mekânlar ve gerçek oyuncular yer alıyor. Yönetmen Zaim ile filmin hikâyesini, sınırlarda dolaşan sinemasını ve gelenekle ilişkisini konuştuk. 

Geleneksel sanatlar üçlemesinden sonraki ilk filminiz Devir oldu. Bu filmde de sinema dili açısından farklı bir denemeye girişiyorsunuz. Belgesel ve kurmacanın sınırlarında gezinen bir film. Bundan sonraki sinema serüveniniz bu yolda mı devam edecek?

Geleneksel sanatlarla sinemayı buluşturma sebeplerimden biri, “Acaba bu ülkenin cephanesini, malzemesini kullanarak sinema sanatının dilini farklılaştırmak, tazelemek mümkün müdür?” sorusuydu. Bu da daha bizden bir sinema anlayışının mümkün olup olamayacağı konusunda kendime sorduğum sorular neticesinde ortaya çıkmış bir motivasyondu.

Devir’de geleneksel bir sanat yok. Daha önceki filmlerimdeki yapıyı hatırlarsanız, bir tane geleneksel sanatla ilgilenen karakter, o karakterin karşı karşıya kaldığı meseleler ve geleneksel sanatla olan ilişkisi filmin aksiyon çizgisini belirliyordu. Çobanlarla ilgili yaptığım Devir filminde böyle bir geleneksel sanatı işin içine entegre etmenin malzeme nedeniyle çok da mümkün olamayabileceğini gördüm. Dolayısıyla oraya bir geleneksel sanatı koymadım. Ama Devir filminin gelenekle başka bir bağlantısı var. O da yüzlerce seneden beri devam eden bir geleneğin filme aktarılması biçiminde gerçekleşti.

Bu filmde aslında “gelenek” dendiği zaman sadece ve sadece bir şeyi anlamamamız gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Geleneksel sanatların tarihi seyrini, hatta bu manada onların Çin’den geldiğini, İran’ın bunlar üzerine katkısını düşünürseniz, böyle tüm zamanlar boyunca hazır ve nazır bir geleneksel sanat olmadığını, onların zaman içinde değiştiğini düşünürseniz ucu bucağı olmayan bir okyanusla karşı karşıya kaldığımızı siz de takdir edersiniz. Kaldı ki, gelenek sadece bunlarla ilintili bir şey de değil. Anadolu’da çeşitli yerlerdeki “senkretik” inançlar da bizim gelenek bagajımıza pekâlâ girebilir. Bu anlayışın ürünü olarak Devir filmi ortaya çıktı. Sözün özü şu ki benim gelenek adını verdiğim dolap, meşrebi geniş bir dolap. Bu da iyi bir şey. Çünkü yaşadığım coğrafya böyle bir coğrafya. Bunu bir zenginlik olduğunu düşünüyorum.

Kendinizi gelenekle modernlik arasındaki sınırda iş yapan bir yönetmen olarak mı tanımlarsınız? Tam olarak nerede duruyor Derviş Zaim sineması? Gelenek ve modernliği mezcetmeye mi çalışıyor, ya da bu ikisi arasındaki gerilimden yeni bir dil mi kuruyor?

Yaptığım işler aslında bu sorulara ilişkin verileri taşıyor. Ama şimdi böyle büyük bir argüman; “Gelenek ve modernliğin arasında duruyorum ve bundan hareketle film üretiyorum.” demek beni korkutur. Çünkü ileride yapma ihtimalim olan ve buna uymayan başka bir işin ortaya çıkmasını böyle sözler sarf ederek baltalamak istemem. Ama yaptığım işlerin bir şekilde gelenekle bir teması olacak. Bunu söyleyebilirim. Bizim gelenekle olan ilişkimizin, algımızın biçimi de beni rahatsız ediyor. Ya körü körüne bir bağlanma ya da bir devekuşu gibi görmezden gelme. İfrat ve tefrit tavrı var geleneğe yaklaşımımızda. Halbuki tam tersinin yapılması gerekiyor. Godard, “Ben sinemayı Fransız olmanın ne anlama geldiğini öğrenmek için yapıyorum.” der. Türkiyeli olmak, bu coğrafyada yaşamak ne anlama geliyor, sinemanın yapması gereken şeylerden birisi de bu. Sinema insan ruhunun aynasıdır diyorsak, o zaman bu aynayı nereye tutacaksınız? Bu coğrafyaya tutacaksınız. Dolayısıyla bu coğrafyaya tuttuğunuz zaman da öyle ya da böyle bu ülkenin geçmişi işin içine girmek durumundadır.

Derviş Zaim sineması, “sınırlar sinemasıdır” diyebilir miyiz? Gelenekle modernlik, tarihle bugün, makro öykülerle mikro hayatlar arasında…

Doğrudur. Çünkü filmografimde yelpazenin geniş olması, yan yana uzanıp giden, birbirine paralel olarak devam eden ama farklı dokulara sahip kulvarların olması beni mutlu ediyor. Filmografimdeki değişik film kümelerini hatta filmlerimin her birini bir kulvara benzetirsek bunların birbirinden farklılıklarıyla yan yana uzanıyor olmaları, bir bütün oluşturmaları, linearite içinde olmaları iyi bir şeydir. Bu biçim ve içerik olarak farklı şeyleri denendiğini, yelpazenin geniş olduğunu gösterir. Ki yapmaya çalıştığım şey de bu. Bir sürü şapkam var. Bunların bazılarını bir süreliğine çıkarıyorum, ötekini takıyorum. Sonra onu da bir süreliğine çıkarıp bir sonrakini… Bir sürü şapkaya sahip olmanın bir yönetmen için iyi bir şey olduğuna inanıyorum. Çünkü çağımız da böyle bir çağ artık.

Söyleşinin devamını derginin 35. sayısından okuyabilirsiniz.

 

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..