Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
09.07.2016 Bin Başlı Canavar Siz Hepiniz Sonia Tek! Esra Demirkıran

Bin Başlı Canavar’ın (Un Monstruo de Mil Cabezas, 2015) gün içinde birçoğumuzun başına gelen, belki bazısını fark etmediğimiz küçük detaylara yer veren tarzı, filmi dil açısından oldukça farklı kılıyor. Film, hikâyesini zaman zaman bir pencerenin üzerine görüntüyü düşürerek anlatıyor, bazen de araya somut bir engel koyup izleyicinin sesleri tam olarak seçememesini sağlıyor ve bu planlar hikâyenin gidişatı açısından dikkat çekici bir yerde duruyor. Örneğin otoparkta bir araba geri viteste park ettiği yerden çıkıyor. Kamera, arabanın içinde. Radyoda iyi bir müzik çalıyor. Dışarıda, tam arabanın önünde yanlarında bir erkek çocuğu olan bir kadınla adam tartışıyor. Arabanın sürücüsü, bu iki kişinin neden tartıştığını bilmeden yoluna devam ediyor. Sakladıklarıyla, gizledikleriyle, bir otopark loşluğuna ve kasvetine sıkışmışlığı ile bu sahne, Bin Başlı Canavar’ın yalnızca etkileyici sahnelerinden biri değil, aynı zamanda, hikâyenin kırıldığı başlıca anlardan biri. Peki, bu iki kişi neden tartışıyor, daha doğrusu kadın adama ne anlatmaya çalışıyor da adam dinlemiyor, o çocuk kim? Sahne öyle iyi tasarlanmış ki cevap bekleyen sorular güçleniyor.  

Sonia Bonet (Jara Raluy) orta yaşlı bir kadın. Kocası ölümle burun buruna bir kanser hastası ve sonraki doktor randevusuna yaklaşık bir ay kala yeniden fenalaşıyor. Eve sağlık görevlileri geliyor ama ne fayda. Eşinin ilaç tedavisine kısa sürede başlaması, bunun için de evvela doktor randevusunun öne alınması gerekiyor. Sonia’nın açmazı o noktada başlıyor. Çünkü binlerce müşteriye sahip, çok ortaklı, uzun bürokratik süreçlerle iş yapan bir sigorta şirketi olan Alta Salud, Sonia’nın eşinin tedavi masraflarını karşılamayı reddediyor. Sonia öncelikle ilk muhatabı Dr. Villalba’nın (Hugo Albores) ofisine gidiyor. Sekreterden randevu için olumsuz cevap alınca doktoru beklemeye koyuluyor. Doktor bir süre sonra ofisine dönse de kadının saatlerdir kendisini beklemesini umursamayarak yeniden ayrılıyor. Kafası atan Sonia, sekreter ile yaşadığı küçük tartışmada bir anda silahını çıkarıyor ve o silah çıktıktan sonra artık geri dönüşü olmuyor, işler gitgide sarpa sarıyor. Silahın ilk göründüğü planın hemen ardından gelen ve yukarıda bahsi geçen, sakin otopark sahnesine rağmen tansiyon yumuşamıyor, bilakis daha da yükseliyor. Gece yarısına dek şirketin karar mercileri ve ortaklarının kapıları, o imzaların atılması için tek tek çalınıyor. 
 
Zayıf Hikâye Güçlü Görsel Dil
Film boyunca Sonia’nın motivasyonu konusunda soru işaretleri sürüyor. İzleyicinin yalnızca hasta kocasının tedavi masraflarını karşılamayı reddeden sigorta şirketiyle tek başına savaşan kadın karaktere ikna olması pek mümkün değil. Çünkü ortada bir silah var. Ve o silah, Sonia’nın elinde her ne kadar daha önce hiç tutmadığını düşündürecek kadar sakil duruyor olsa da, defalarca patlıyor. Silah ve ana karakterin motivasyonu arasındaki boşluk bir yana Sonia’nın istediği imzayı neden hemen, o cuma akşamüstü almakta ısrarcı olduğuna dair bir detay sunulmuyor. Bu noktalar eksik olunca filmin güçlü görsel diline rağmen senaryo zayıf kalıyor.
 
Senaryoda geliştirilmemiş ana karakterin yanı sıra, yan roller de sadece taşıyıcı görevi görüyor. Yüzeysel biçimde çizilmiş yan karakterler birer gölge gibi duruyor; diğerlerine kıyasla etiyle, kemiğiyle, yaşadığı dönüşümle Sonia’nın ergenlik çağındaki oğlu Dario (Sebastian Aguirre Boeda) hariç. Dario, annesinin planlanmış gibi durmayan şiddet dolu girişimleri karşısında başta şok oluyor ve hiç bulaşmıyor. Fakat sonradan, beceriksizce de olsa, annesine yardım ettiğini ve sonunda şiddeti savunduğunu görüyoruz. Dario’nun dönüşümü enteresan. Annesinin “derdine” izleyicinin aksine ikna oluyor, varlığı ile şiddetin, insanın en sıkıştığı anda tek çıkar yolu olduğunu anlatıyor. Ancak bunun tek bir şartı var: Kişi, bu yönde eğitildiği takdirde şiddeti meşru görür ve uygular. Filmin sürdüğü 75 dakika boyunca da, Dario’nun şiddete meyletme sürecine, bir tür eğitimine tanık oluyoruz.
 
Bin Başlı Canavar, Uruguay doğumlu Meksikalı yönetmen Rodrigo Plá’nın Yasak Bölge (La Zona, 2007), Desierto Adentro (2008) ve Gecikme (La Demora, 2012) filmlerinin ardından çektiği dördüncü uzun metrajlı filmi. Plá bütün filmlerinde senarist olarak hayat arkadaşı Laura Santullo ile çalışıyor. Bu film de Santullo’nun aynı isimli romanından uyarlama. Plá ve Santullo ikilisi filmlerinde adaletsizlik, devletin görevini yerine getirmemesi, yöneticilerin hizmet alanlarla empati kuramaması konularına kafa yoruyor ama bunu temelde bir sınıf meselesi olarak da yorumlamıyor. Örneğin Sonia ve ailesi orta sınıfa mensup. Onlar da sigorta şirketinin bazı müşterilere uyguladığı (sisteme göre uygulamak zorunda kaldığı) keyfi redde maruz kalıyor. Filme adını veren “bin başlı canavar” da o noktada anlam kazanıyor. Sonia’nın karşısında, tam olarak nereye, nasıl başvuracağı belli olmayan, çok başlı, suretsiz, büyük bir yapı var. Koca bir labirent. Sonia’nın kavgası da bu çaresizlikten doğuyor. Trajikomik olansa kapısını çaldığı her “başın” önce Sonia’yı geçiştirmeye, ondan kurtulmaya çalışması; kendilerini namlunun ucunda bulduklarındaysa ölüm korkusuyla hareket etmeleri. Hâlbuki onların keyfi ya da sistem gereği mecburi uygulamaları nedeniyle insanlar henüz tedavi bile göremeden ölüyor.
 
Filmin bir başka altı çizilesi yanı da her yeni yan karakterle ilgili gelişmeleri izlerken zaman zaman duyulan dış sesler. Filmde yer alan olaylardan sonra gerçekleşen duruşma sesleri, her defasında yeni bir katman açıyor. Birincisi, anlam açısından her karakterin benzer şeyler söylediğini görüyoruz. Böylece net bir temsilcisi olmayan, suretten yoksun şirket ve yöneticileri meselesinin altı çiziliyor. İkincisi, izlemekte olduğumuz sahnede yöneticilerin Sonia’yı kandırmayı hedefleyen tavırlarını duruşmada itiraf ettiklerini anlıyoruz. Bu da Sonia’nın mücadelesini yalnız başına verdiği duygusunu güçlendiriyor.
 
Bu bağlamda filmin görüntü yönetmeni Odei Zabaleta’yı ve tasarım ekibini de anmakta fayda var. Senaryodaki boşluklara rağmen filmi yukarı çekmeyi başaran görsellik ve üslupta onların emeği büyük. Daha önce bahsi geçen, pencerelerden yansıyan planlar, bir odanın ya da arabanın dışında cereyan eden ve seslerini duymadığımız sahnelerin yanı sıra, geniş açılar ve ışık da filmin güçlü elementlerinden. Örneğin filmin çoğuna hâkim olan gerçekçi karanlık ve loşluk, gerilim unsurunu da yukarıda tutuyor. Böyle bir sinematografiyle ortaya çıkan klostrofobi Sonia’nın köşeye sıkışmışlığını destekliyor.
 
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..