Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
13.03.2018 Black Panther Bir Süper Kahraman Filminin Çok Ötesinde Betül Özel Çiçek
Uyarı: Bu yazı filmle ilgili bazı sürprizleri ihtiva eder.
 
Uzun süre otoriteler tarafından çok da ciddiye alınmayan bir alt kültürün yahut ara ifade formunun temsilcisi görülen Marvel, önümüzdeki yılların önemli kültür göstergelerinden biri olacağa benziyor. Süper kahraman olgusu ile hem ulusal hem de global ölçekte, uzun vadede değerleri ve algıları değiştirebilecek potansiyeli barındırdığını gösteren ve kendisi de bu bağlamda büyük bir proje olan Marvel, daha önce denenmemiş, önemsenmemiş veya söz hakkı tanınmamış sahalara proje proje el atarak hem o sahalara karşı olan farkındalığı artırıyor hem de böylelikle muhtelif izleyici kitleleri arasında kendi kültürel ve ideolojik meşruiyetini sağlamlaştırıyor. Geçtiğimiz hafta vizyona giren Black Panther de Marvel’ın bu projelerinden biri. Filmin, Marvel’ın bu alanda rekabet halinde olduğu DC Comics’in Wonder Woman’ına cevap niteliği taşıdığı söylenebilir. DC Comics’in 2017’de gösterime sunduğu Wonder Woman çoğu çevrelerce hayal kırıklığı olarak nitelendirilmişti.
 
Black Panther’ın ise hayal kırıklığı olduğunu söylemek gerçeklerden epey uzağa düşmek olabilir. Sinema yazısı klişesine düşmek uğruna ifade etmeliyiz ki Black Panther her anlamıyla bir şölen. Afrika’ya yazılmış uzun ve özlem dolu bir mektup. Duyarlı ve başarılı yönetmen Ryan Coogler, Marvel’ın en genç yönetmenlerinden biri olmasına rağmen Afrika’nın ve Afrikalıların bilgeliğini beklenmedik bir incelikle filme, Afrofütürizm akımından doyasıya istifade ederek yansıtmış.
 
Black Panther her ne kadar bir süper kahraman filmi olsa ve türünün özelliklerini barındırsa da mesajları ve görsel yetkinliği ile olağan bir süper kahraman filminin ötesinde. Film, dünyanın en güçlü metali vibranyumun tek kaynağı olan hayali Afrika ülkesi Wakanda’ya giriş ile açılıyor. Anlıyoruz ki dışarıdan sıradan ve güçsüz bir tarım ülkesi olarak görülen Wakanda, aslında elindeki vibranyum kaynaklarının düşmanları tarafından ele geçirilmesini önlemek için asırlardır kendisini saklayan güçlü bir medeniyettir. Wakanda’yı, özgür ve güleç halkını izlerken insanın yüreğinin burkulmaması mümkün değil. Yönetmen Coogler, Wakanda ile bize Avrupalı kolonyalistler tarafından yağma edilip doğası, tarih içindeki tabii gidişatı bozulmamış bir Afrika ülkesinin nasıl olabileceğini, dramatik etkiyi hiç eksiltmeden ama dramaya kaçmadan gösteriyor. Filmin en etkili silahı da bu, yönetmenin dili. Bir ağıt, bir yakınma, şiddetli bir şikayet değil, izleyicinin zaten olması gerekenleri izlediği ve bunda şaşılacak bir şey olmadığı intibaını veren tabii bir akış içinde izliyoruz Wakanda’nın ihtişamını.
 
Bu tabiilik Coogler’ın Afrika kültürünü filmin bütün yapısına dokumasında da karşımıza çıkıyor. Afrika adetleri, kıyafetler turistik bir gösteriymiş gibi izleyeni rahatsız etmeden Wakandalıların doğal hayatının bir parçası olarak çıkıyor karşımıza. Afrika güzel gösterilmiyor filmde, güzel olduğunun görülmesi için üzerindeki örtü kaldırıyor sadece.
 
Siyasi Tartışmalar 
Black Panther sadece güçlü görselleri ve dramatizasyonu ile değil kapısını açtığı siyasi tartışmalar ile de dikkati çekiyor. Wakanda’nın bu kadar güce sahipken sadece kendisini korumak adına eziyet çeken siyahilere yardım elini uzatmaması, bir göçmen programı başlatmaması yahut zenginliklerini paylaşmaması filmin en başından beri, teorik bir kötülük probleminden öte siyasi bir gerilim unsuru olarak sunuluyor.
 
İlk tartışma, günümüzdeki Black Panther’in babası, Kral T’Chaka ile onun dünyayı keşfe çıkmış ve Oakland California’ya yerleşmiş kardeşi Prens N’Jobu arasında geçiyor. Prens N’Jobu, kendi ülkesi bu kadar güçlü ve ferah içindeyken dünyanın başka yerlerindeki kardeşlerinin böylesine sıkıntı çekmesini hazmedemez ve Wakanda’dan bir miktar vibranyum çalarak bunu Amerika’nın siyahi nüfusunun güçlenmesi için harcamayı planlar. Fakat planı kral tarafından bertaraf edilir ve prens abisi kral tarafından öldürülür. Prensi ve onun Amerikalı Afrikalı karısından olan oğlu Erik’i Oakland’da bırakan kral, bu yaşanan hadiseden kimseye bahsetmeyerek Wakanda’nın dokunulmazlığını koruyacağını düşünür. Oakland Amerikan siyahileri için ayrı bir önem de taşır: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yavaş yavaş Güney’den ayrılan siyahi nüfus, Amerika’nın batısına yerleştiğinde burada bambaşka bir ırkçılıkla karşılaşır. Siyah güç hareketinin temsilcisi Black Panther Partisi, altmışlarda polis şiddetinin ve toplumsal gelir adaletsizliğinin zirve merkezlerinden biri olan Oakland’da kurulur. Bu tercih bile yönetmenin Black Panther ile sadece bir süper kahraman filmi çekmediğini, Afrika’dan Amerika’ya siyahi tarihine selam verdiğini gösterir niteliktedir.
 
Prensin Oakland’ta bırakılan küçük oğlu Erik, bir yandan türlü ırkçılık tezahürleri diğer taraftan babasının anlattığı Wakanda hikâyelerinin hayali ile büyür. Buraya kadar bakıldığında prensin oğlunun Amerika’daki sıradan siyah çocuklardan hiçbir farkı yoktur. Amerikan hayatının en küçük dokusuna kadar işlemiş ırkçılığa her an maruz kalan siyahiler, bir yandan da Ana Afrika’nın ne kadar güçlü ve güzel olduğunda dair öyküler dinlerler. Onlar için hem geleceğe dair bir özgürlük hayali hem de geri dönülememiş ve kolonyalistlerce yağma edilmiş geçmişteki vatandır Afrika. Yüzyıllar süren esir ticareti esnasındaki seferlerde ölen, öldürülen veya esarettense ölümü tercih ederek kendilerini Atlantik’in sularına bırakan binlerce insana atıfla şair Amiri Baraka: “Atlantik Okyanusu’nun dibinde insan kemiklerinden yapılma bir demiryolu vardır” demiştir. Amerikalı siyahiler bu demiryolunun hayaletini halen kalplerinde taşımaktadır. Bu zaviyeden bakıldığında Wakanda’nın kendini koruması kolaylıkla ırka ihanet veya en azından korkaklık olarak görülebilir. Aynı zamanda kendisini koruma isteği Wakanda’nın kendi canavarını da yaratmasına sebep olacaktır. Babasının ölümü ve terk edilişi ile kinlenen Erik, Killmonger ismini takınarak bir gün Wakanda’ya gidip hem kendisini hem de siyahi ırkı yalnız bırakan ırkdaşlarından öç almaya, Wakanda’nın gücünü siyahiler arasında dağıtmaya and içecektir.
 
Haksızlıkla Mücadelenin Metodu 
Babasının ölümünden sonra kral olan ve Wakanda’nın imkânlarını insanlık yararına kullanıma açmayı düşünen yeni kral T’Challa da ülkelerinden bir miktar vibranyum çalarak birçok kişinin ölümüne sebep olan Ulysses Klaue’nun peşine düşer. Klaue ile işbirliği halinde olan Killmonger, Wakanda’ya giriş bileti olarak gördüğü Klaue’yu öldürür ve cesedini intikam peşinde olan kabile reislerine götürür. Sonrasında da kuzenine meydan okuyarak liderliği ele alır. İddiası ve isteğini böylece gerçekleştirecektir.
 
Burada filmin ortaya koyduğu esas gerilim başlar; haksızlıklarla mücadelede kullanılacak metod sorunu. Yönetmen, “Killmonger ve onu destekleyen kabile liderlerinin peşinde olduğu siyahi radikalizm cevap mıdır?” sorusunu gündeme getirir. Killmonger, haksızlığa uğramış tüm siyahilerin içindeki yakıcı öfkeye tekabül eder; söylemi haklı, sebepleri meşrudur. Kullandığı araçlar ise sağlıksız, bu araçlarla vardığı nokta ise haliyle hatalıdır. Bu bağlamda DC Comics’in Magneto’su ile birbirlerini andırırlar. Yine de esas isteğinde doğruluğu sayesinde pek görülmeyen bir şey olur ve filmin kötü adamı olmasına rağmen vizyonu ve ideali filmin sonunda filmin başkahramanı T’Challa’nın liderliğinde gerçekleştirilir; Wakanda’nın dış dünyaya açılmasının ve bilgi ve teknolojisini paylaşmasının önü açılır. Yönetmen burada da beklenilenin dışında ve ötesinde bir tercih kullanarak izleyiciyi şaşırtır.
 
T’Challa ve Erik Killmonger’ı, Avrupa ve Amerika’nın zulmü karşısında aynı sorundan yola çıkıp farklı yöntemleri kullanan iki tür Afrikalı kahramana benzetme eğilimi de görülmektedir: Martin Luther King ile Malcolm X. Erik ile Malcolm X’i benzetmek, sonuncuya haksızlık olur. Malcolm X’in önemi, İslam olduktan sonra öfkesinin yaşadığı değişimden kaynaklanmasıdır. Oysa Erik, öfkesinin kendisini anlamlandırmasına ve yönetmesine müsaade ettiği için başkalarının Wakanda üzerindeki planlarının da oyuncağı olur. CIA ajanı ve filmin tek beyaz karakteri Everett K. Ross, bu sebeple Killmonger’ı görünce “O bir Wakandalı değil. O bizimkilerden biri.” der. Evet, Killmonger artık CIA’in oğlanlarındandır, T’Challa’yı bertaraf eder etme, CIA ajanlarının girdikleri her hedef ülkede uyguladıkları “liderliği idealist söylemlerle ele geçir/demokrasi getireceğini söyleyerek kurulu düzeni yık/ülkeyi parçalayarak zenginliklerini Amerika için yağmala.” formülasyonunu Wakanda için uygulamaya başlar. Wakanda’yı tamamen tarih sahnesinden silmek için de Black Panther’liğin geleceğini sağlayacak kalp şeklindeki mavi bitkilerin yakılmasını emreder. Bu kin T’Challa tarafından da fark edilir: “Kalbin nefretle dolu, bu sebeple kral olmaya uygun değilsin.”
 
T’Challa ve ekürisi ise Erik’in sebeplerinin haklı olduğunu düşünseler bile radikalizmin cevap olmadığını bilirler. Salt Afrika tarihi bile bunun örnekleri ile doludur. Bu sebeple T’Challa, filmin sonundaki tarihi BM konuşmasında “Wakanda artık gölgelere sığınıp izlemekle yetinmeyecek. Bunu artık yapamayız. Yapmamalıyız. Dünya üzerindeki kardeşler olarak birbirimize nasıl muamele etmemiz gerektiğinin örneği olmak için çalışacağız. Çünkü daha önce hiç olmadığı kadar çok bir ayrılık ve farklılık sanrısının tehdidi altındayız. Ama hepimiz şu hakikatin ayırdındayız: Bizi farklı kılan şeylerden çok daha fazlası bizi birbirimize bağlıyor. Ve kriz zamanlarında aptallar duvarlar dikerken akıllılar köprüler inşa eder. Birbirimizi hepimiz aynı kabilenin mensuplarıymışız gibi görmenin bir yolunu bulmak zorundayız.” derken sadece ırklar ve toplumlar arasındaki değil insanın kendi içindeki çatışma noktaları ile uzlaşması için de ideal yöntemin ne olduğuna işaret eder. İki kahramanın da ölen babaları ile rüyalarındaki ilişkileri bunu gösterir. T’Challa çok sevdiği, saygı duyduğu babasının hatalarını kabul edip onu aşarken Erik aynısını yapamaz.
 
Bu BM konuşmasının sadece filmin hikâye örgüsü açısından değil, günümüz Amerikan iç siyaseti açısından da izleyicide makes bulduğunu görmek mümkündür. Etkileyici bu konuşmanın rahatsız edici yanı şudur ki yine fedakârlık, yine kendinden olanı paylaşmak için kapılarını açma ve barış elini uzatma Batı’dan, beyaz adamdan değil, ötekinden gelmiştir. Wakanda için doğru olan, yapılması gerekenler, Wakanda kadar ütopik olmasa bile dünyanın geri kalanından çok daha fazla olanağa sahip ama rahatları bozulmasın diye sınırlarını ve göçmenlere kucak açmayı reddeden, imkânlarından kendi vatandaşları hariç kimseyi istifa ettirmeyen Batı ülkeleri için hayli hayli geçerlidir. Bu sebeple, T’Challa’nın açıklamasından sonra “İyi güzel de, kusura bakmayın ama siz bize ne verebilirsiniz ki?” diyenin beyaz bir devlet temsilcisi olması, “Her şeyinizi sömürdük zaten, geriye sizden ne kaldı ki?” alt metniyle manidar ve acı.
 
Filmdeki sıra dışı özelliklerden biri de kadın kahramanların çeşitliliği ve güçlülüğü. Muhtemelen daha önce pek az filmde görülmüş şekilde, Black Panther’deki kadın kahramanlar ile erkek kahramanlar arasında eşitlik ve denklik problemi bulunmamaktadır. Bir filmdeki kadın karakterlerin özgünlükten ne kadar yoksun olarak yazıldığını ölçmek için kullanılan Bechdel testinin, bu filmde uygulanması düşünülemez bile. Wakanda’nın teknolojik gelişimlerinin ardındaki isim Prenses Shruri’den ülkesinin hem kendini koruyacak hem de ihtiyaç sahiplerine yardım edecek kadar güçlü olduğunu söyleyen, Boko Haram’a karşı çalışan, veliaht prensin evlilik teklifini ülkesi için çalışmak uğruna defaatle reddeden ajan Nakia’ya, Wakanda’nın tamamı kadınlardan oluşan özel askeri birliklerinin başındaki güçlü ve sadık Okoye’ye, ana kraliçeye kadar muhtelif kişilik ve mesleklere sahiptir bu karakterler. Toplum içindeki yerleri ve görevleri sorgulanmaz, filmdeki diğer karakterlerle ilişkilerinde de misojinizmin esamesi okunmaz, film boyu öldürdüğü karakterlerin çoğu kadın olan Killmonger hariç. Killmonger’ın kadınlara yönelik şiddetindeki hastalıklı hal, siyahi topluluklarda kadının öfkenin ve şiddetin ilk hedefi olmasına işaret eder. Filmde tek bir karakter hariç hiçbir beyaz aktör oynatmayarak filmin otantisitesini bozmayan yönetmen, kadınların toplumsal hayatta almaları gereken yeri aldıklarında, eşleri, aileleri, arkadaşları ve toplum tarafından kısıtlanmayıp eşit muamele gördüklerinde dünyanın nasıl daha da iyi bir yere dönüşeceği fikrini, filmin o doğal akışı içerisinde, birçok didaktik veya ütopik çalışmanın yapamayacağı şekilde başarı ile anlatır. 
 
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..