Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
23.12.2011 Nar Nar Dağılırken Celil Civan

Geçen hafta gösterime giren Roman Polanski filmi Acımasız Tanrı (Carnage), tek mekânda üst sınıftan gelen iki ailenin ilişkisinden yola çıkarak Batı’ya özgü ideolojik ikilemleri ve ikiyüzlülüğü gösteriyordu. Ümit Ünal’ın son filmi Nar da tek bir apartman dairesinde, farklı sınıfsal katmanlardan gelen dört kişinin yaşadıkları gerilimli ilişki üzerinden orta-üst sınıfların rüya gibi yaşadıkları hayatlarının ardında gizlenen kâbuslara odaklanıyor.

 

Tek mekânda geçmesi ve farklı toplumsal, kültürel yapılardan gelen insanlara eğilmesiyle yönetmenin 9 ve Ara’sıyla paralellikler gösteren Nar’da bir apartman dairesinde dört kişi bir araya geliyor: Falcı kadın Asuman, oyuncu adayı Deniz, kapıcı Mustafa ve doktor Sema. Film, Deniz’in falcı kadına kendisini Sema olarak tanıtmasıyla başlıyor ve bu ufak şaka daha büyük ve korkunç gerçeklerin yavaş yavaş açığa çıkmasına sebep oluyor. Filmin küçük bir şakayla başlaması, sahte, hatta kurmaca bir şey olan şakanın gerçekleri ortaya çıkarmadaki rolünü gösterirken aynı zamanda sinemaya da atıf yapıyor. Ümit Ünal tek mekânda geçen filmlerinde, kurmacadan ibaret olan sinemanın gerçeklere işaret etmeyi başarabileceğini ifade ediyor.

 

Filmin bol bol rüyalara, dahası kâbuslara yer vermesi derdini de ortaya koyuyor: Deniz’le Sema’nın hayatı tatlı bir rüya gibi gözükse de en ufak bir arızada kâbusa dönüşüverecek bir suni denge üzerinde duruyor. Deniz bu “büyük uyku”nun çocuksu düşlerinde yaşarken söz konusu uykunun kâbusları Sema’ya kalıyor. Falcı kadının ortaya çıkmasıyla Deniz, masumiyetini kaybedip olgunlaşırken kâbuslarla da yüzleşmeye başlıyor. Bu da olgunlaşmanın gerçeklik prensibiyle olan yakın ilişkisini ima ediyor. Narsistik bir haz uykusu yerini gerçekliğe, Deniz’in hayalperest ve naif çocukluğu yerini acı dolu bir olgunluğa bırakıyor.

 

Bu olgunlaşma süreci sadece Sema’nın gerçek yüzünü ortaya koymakla kalmıyor. Üst sınıfların mutluluk rüyalarını gerçekleştirmek için hem kendi hayatlarında hem de başkaları adına -onlara sormadan- taviz vermeleri gerektiğini de gösteriyor: Bu hayatı yaşamak için bazen yanlış kararlar verilebiliyor, büyük kötülükleri önlemek için küçük kötülüklere göz yumulabiliyor, servetini ve konumunu kaybetmemek için bazen gözleri kapatmak gerekebiliyor… Sema açıklama yaparken Deniz karşısındaki iktidarını da vurgulayarak filmin başından beri gösterilen hiyerarşik düzene bir yenisini ekliyor: Kapıcı falcı kadına üstten bakıyor, Deniz her ikisini de aşağılıyor, Sema ise Deniz’in üstünde olduğunu söylüyor.

 

Böylelikle film, gerçeklerin gizlenmesine odaklanmakla kalmayıp gerçekliğin örtbas edilmesinin iktidar ilişkileri içinde, bu ilişki sebebiyle meydana geldiğini ima ediyor. Herkes herkesin ne konumda olduğunu, nerede durduğunu bilse de toplumsal hayat birisi narın kabuğunu çatlatıncaya kadar söz konusu hiyerarşiyi görmezden geliyor. Kabuk çatladığında ise sadece gerçekler ortaya saçılmıyor, gerçekleri örtbas etmede hepimizin payı olduğunu gösteriyor. Nar  bizleri vicdanen rahatlatmak yerine hepimizin az veya çok suç ortaklığı ettiğimizi ifşa ediyor.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..