Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
09.03.2017 Toni Erdmann Kapitalizmle Şakalaşmak Celil Civan

Maren Ade’nin üçüncü uzun metraj filmi Toni Erdmann baştan sonra birçok riski göze alıyor: Üç saate yakın uzun süre, komik olup olmadığı belirsiz “Alman mizahına” olan inanç, itici mi eğlenceli mi olduğu anlaşılmayan tuhaf bir karakter, sinema kurallarını görmezden gelen bir akışkanlık hâli... Filmin son yarım saati eli daha da artırıyor: Rahatsız edebilecek “açıklıkta” bir parti sahnesi aynı zamanda katharsis’e de sebep oluyor. 

Sadece yönetmenin aldığı riskler söz konusu değil. Filmin kahramanı Winfried de risk alıp Toni Erdmann “kılığında” kızı Ines’in can sıkıcı, rekabet dolu iş hayatına dâhil oluyor. Ines zaten risk toplumunda yaşıyor; terasından aşağıya baktığı plazadan her an düşme ihtimali mevcut. Bu yüzden de düşmemek, bilakis kariyerinde yükselmek için her şeyi -ama her şeyi- göze almış durumda. Öyle ki bir yerden sonra babası dayanamayıp “Sen de insan mısın?” diye soruyor. Bu sert, acıtıcı, yaralayıcı, aynı zamanda retorik de bir soru. Ama Winfried’in tuhaf sevimliliği sayesinde bu soru güldürüyor. Filmin eleştirel tonunu hafifleten de bu: Kara, kapkara bir mizah, sert bir ironi, gaddarca dalga geçme yok filmde. Kapitalizmi, kapitalizmin biçim verdiği hayatı eleştiriyor eleştirmesine ama son tahlilde bir baba-kız hikâyesine odaklandığı için yumuşak bir tavır sergiliyor.
 
Filmin içeriğiyle biçiminin örtüşmesi tesadüf olmasa gerek. Filmde görülen akışkanlık, yer yer dağınıklık, olay örgüsünde ani yer değiştirmeler, başka bir yola girme; özetle filmle kahramanlarının kodu çözülmüş yersizyurtsuz hâlleri kapitalizme özgü kod çözücü, yersizyurtsuzlaştırıcı akışkanlık hâlinden farklı değil. Gilles Deleuze ile Felix Guattari’nin Anti-Ödipus’ta uzun uzadıya anlattıkları akışla, akışkanlıklarla, yerli yurtluluğun dağılması filmin biçim-içerik matematiğinde de görülüyor. Avrupa Birliği’ndeki serbest dolaşım hakkından, sermayeyi başka başka ülkelere götürme gayreti, dünyanın pek çok yerinde ucuz emek arayışı, bütçeyi olabildiğinde daraltıp kârı alabildiğine büyütme çabası. Marx’ın Das Kapital’inde çok önceden görebildiği iki akış hâlinden biri değil mi bu? 
 
“Bir yanda, özgür ve çıplak işçi haline gelen, emek gücünü satmak zorunda kalan yersizyurtsuzlaşmış işçi; ve diğer yanda, sermaye haline gelen ve emek gücünü satın almaya muktedir yersizyurtsuzlaşmış para.”(1) 
 
Pırasa mı dedin
Bir yanda sermayenin dağılımını, akışını, yayılmasını görüyoruz, diğer yandaysa Ines’le çevresindekilerin, özgür ve çıplak işçi haline gelenlerin nasıl dağıldığını, akıp gittiğini, kendinden çıktığını. Toni Erdmann’ın film boyunca oradan oraya yer değiştirmesi mevcut akışkanlıklarla koşut gidiyor: Erdmann’ın varlığı sıradüzenini, iş dünyasındaki disiplini, gaddar sermayeyi yok etmiyor etmesine ama ona küçük sürprizler, şakalar yaparak ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Yukarıda da sözü edildi: Sert, şiddetli, yıkıcı bir eleştirisi yok filmin. Daha yumuşak, hafif hafif, bir bakıma naif bir şakacılık gösteriyor.
 
Hulki Aktunç’un hazırladığı Büyük Argo Sözlüğü’nde (YKY) göze çarpan bir söz: Pırasa mı dedin? Anlamı için sözlük “Birisinin söylediği bir sözle alay etmek, bu sözün anlamsız, geçersiz olduğunu belirtmek için kullanılır” diyor. Winfried’in Toni dışındaki hali de öyle ama kılığına girdiği Toni bütünüyle bu sözün karşılığı gibi duruyor. Kızının, kızının etrafındakilerin bütün o süslü, ciddi, uygun sözlerine Toni az çok “Pırasa mı dedin?” cümlesine benzer kabalıkta, ciddiyetsizlikte, uygunsuzlukta sözlerle cevap veriyor. Elbette böylesi bir durumda “medeni” insanlar Toni’nin düzgün bir şey söylediğini zannedip kendilerinin yanlış anladıklarını düşünüyorlar ama öyle değil. Toni’nin bu yadırgatıcı şakacılığı sadece kızını utandırmıyor, seyirci de bu şakalara gülüp gülmemesi gerektiğini düşünüp bir an duraksayabiliyor. Filmin doğrudan siyasi bir tavrı, ideolojik bir eleştirisi, gaddarca bir mizahı olsa baştan anlaşılabilir oysa Toni Erdmann akışkan, dağınık haliyle kafa karışıklığına sebep oluyor.
 
Bu bir yandan akışkan, dağınık diğer yandan yumuşak, dahası naif üslup sert bir eleştirinin göz korkutuculuğundan uzak olduğu için iki noktada iş görüyor: Ines ne kadar kızsa da babasının haklı olduğunu anlayıp baba-kız barışıyorlar; Toni’nin, daha sonradan da Ines’in yadırgatıcılığı sayesinde -veya yüzünden- insan ilişkilerindeki sıradüzeni gevşemeye, hatta yavaşça dağılmaya başlıyor. Dolayısıyla Toni Erdmann kapitalizmin biçimsel yapısına benzer yapısıyla eleştiri getirirken Toni gibi naif, babacan tavrından da vazgeçmiyor. Film bir baba-kız buluşmasını, barışmasını gösterdiği gibi daha eleştirel bir filmin imkân tanımayacağı bir katharsis’i de sağlamış oluyor.
 
 
(1) Gilles Deleuze, Felix Guattari, Anti-Ödipus -Kapitalizm ve Şizofreni 1-, çev. F. Ege, H. Erdoğan, M. Yiğitalp, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, s. 299.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..