Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
29.04.2011 Zefir Çocukluğun Tekinsizliği Celil Civan

* Bu yazı spoiler içermektedir.

 

Zefir, anneannesi ve dedesiyle yaşadığı köyde annesinin gelmesini beklerken, doğa yavaş yavaş “kaderin ağlarını” örmeyi sürdürür: Bir kertenkele soluğunu tutmuş, etrafını dinler, bir salyangoz etrafındaki dünyayı umursamadan ağır ağır akar evin mobilyasında, bir örümcek ormanın derinliklerinde sabırla ağını işler. Filmin bir ineğin gözünde yansıyan Zefir imgesiyle başlayıp bitmesi tesadüf olmasa gerek. Belma Baş’ın ilk filmi Zefir’in bir ineğin gözünden anlatıldığını söylemek “aşırı-yorum” olsa bile yönetmenin hayvanların varlığından haberdar olduğunu, dahası buna dikkat çektiğini belirtmek mümkün.

 

Filmde, doğanın zamansızlığı insanın akıp giden zamanıyla tezat oluştururken filmi de tekinsiz bir atmosfere sokuyor. Burada doğa ne insana huzur veren bir “manzara”dan, ne de insana kendini dinlemesi için kucağını açan bir sessizlikten ibaret. Doğaya dönük bu “insani” nitelendirmeler film boyunca hayvanlar tarafından şiddetle yalanlanıyor. Aksine doğa bambaşka bir varlık alanına sahip olduğunu söylerken, insanın da bu başka yerde, kesişim noktalarına sahip olduğunu ifade ediyor: Zamansız doğa, Freud’un ifade ettiği gibi zamansız bilinçdışına yaklaşırken, film insani duygularla bilinçdışı dürtüleri aynı düzleme oturtuyor. Zefir annesinin gideceğini öğrendiğinde, onu zamansız kılmak için insani dünyaya ilişkin tepkiler vermek yerine doğaya başvuruyor. Başka bir ifadeyle Zefir, insanın doğaya tahakküm etmesini değil, doğanın en “yabani” hâliyle insanda yaşadığını, ona gizliden gizliye egemen olduğunu söylüyor. Filmin başıyla sonunda görülen ineğin gözüne geri dönersek Zefir, insanlar doğayı görmezden gelse de doğanın insanları takip etmeye devam ettiğini vurguluyor.

 

Zefir’in dedesi ormanda ölen hayvanları gömmek için uğraşsa da ne doğa ne de doğayla kesişen bilinçdışı bastırılmayı reddediyor. Tam tersine filmin sonunda söz konusu bastırma töreni, insanlar için bir yasak gibi görünmesine rağmen doğayla iç içe yaşayan Zefir için çok kullanılışlı bir işleve dönüşüyor. Dedesinden öğrendiği gömme yöntemi, Zefir’in kendi cinayetini saklamasına yardım ederken, annesiyle sonsuza kadar yaşamasına da sebep oluyor. Başka türlü söylersek, Zefir kaybettiği narsisistik evrenini, insanla doğanın kesiştiği mıntıkada yeniden kuruyor. Söz konusu evrenin kurmaca olduğunu önemli bir örnekle açıklamak mümkün: Zefir annesinin geri gelmesini ne kadar isterse istesin, annesi geri geldiğinde ondan yeterince memnun olmadığını fazlasıyla belirtiyor. Gerçek anne, küçük kızın hayalindeki anneyle örtüşmüyor. Annesinin Zefir’e süt getirdiği sahnede bu memnuniyetsizlik apaçık görülüyor. Zefir sütü beğenmiyor ve dedesinin getirdiği sütü arıyor. Buradaki nesnenin süt olması anneyle olan ilişkiyi belirgin kılıyor. Zefir annesini gerçekte olduğu gibi değil de, hayal ettiği gibi, kurmaca ve dokunulmaz bir evren kurmaya girişiyor. Ancak baştan beri söz ettiğimiz doğal örgü son tahlilde, paradoksal bir biçimde Zefir’in çocukluktan çıkıp, olgunlaşmasına, “özne” olmasına sebep oluyor. Zefir’in “sırrı”, annesini yitirmesi ve tuttuğu yas, küçük çocuğun erişkinlerin dünyasına adım atmasına yol açıyor.

 

Semih Kaplanoğlu’nun Bal (2010)’ı, çocukla doğa arasındaki ilişkiyi metafizik bir zeminde taşırken, Belma Baş Zefir’de psikanalitik bir tekinsizliği tercih ediyor. İlk filmde doğa, insanın metafizik olanla kurduğu bağlantının, ikincisindeyse insanın daima bastırılmak, toprağa gömülmek istenen karanlık yönünün zeminini oluşturuyor. İki filmin de rüyalarını anlatan çocuklarla başlaması bu bakımdan dikkat çekici. 

 

Ama asıl merak uyandıran, iki filmin de doğa ile hayvanı insana yol gösterici olarak seçmesi değil mi: Yusuf atmacanın peşinden ormana giderken, Zefir hayvanların sessizce fısıldanan sözünü dinliyor. Yusuf ağaçların arasında uyuklayarak tefekküre dalarken, Zefir doğanın yardımıyla cinayetini işliyor. İki çocuk da doğanın dediklerine kulak kabartıp varlıklarını tamamen doğaya teslim ediyor. Dahası, biri babasız kalırken diğeri annesini kaybediyor. Anne babalarının yokluğunda doğa, alabildiğine gerçek ve değiştirilmez kabul edildiği yetişkinlerin dünyasının aksine, çaresiz ve yalnız çocuklar için hayallerini gerçekleştirebileceği bir sığınak oluyor.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..