Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
05.12.2014 Sesime Gel Kaybedişin ve Buluşun Hikâyesi Ayşenur Gönen
 
Büyük dramların uhdesinde saklı küçük mutluluklar vardır. Çoğunlukla en alttaki küçük insanların nasibidir bu mutluluklar. Hüseyin Karabey’in 5 Aralık’ta vizyona giren filmi Sesime Gel (Were Denge Min), haksız yere karakolda alıkonulan oğluyla ummadığı bir anda karşılaşan yürekli bir annenin buruk sevincinin; kaybedişin ve buluşun hikâyesi.
 
Film son otuz yıldır terörün hüküm sürdüğü doğunun da doğusundan, Van’ın Gevaş ilçesinin Arkpet köyünden acı-tatlı bir dizi hikâye anlatıyor. “Hikâye anlatıyor” klişesini dil oyunu olarak kullanmıyorum. Film, ana hikâyesinin yanı sıra unutulmuş bir gelenek olarak hikâye anlatıcılığını yani “Dengbejliği” sinema seyircisiyle tanıştırıyor. Unutulmuş bir gelenekle, bir köşede unutulmuş insanlar kol kola bir yolculuğa çıkıyor.
 
Filmin konusu şöyle: Köye baskın yapan jandarmanın, evinde silah sakladığı gerekçesiyle gözaltına aldığı Temo’nun annesi Berfe, oğlunu kurtarmak için bir “keleş” yahut “komutanın elindeki silahtan” götürmek zorundadır. Ne var ki evlerinde böyle bir silah yoktur. Aramaya koyulur. Köyde bulamayınca da ilçeye gider. Ona bir silah bulurlar. Berfe, heybesinde silah ve eteğinde torunuyla yaya olarak köye dönmek üzere yola çıkar. Yolda aynı yöne giden âmâ dengbejlerle karşılaşır. Yolculuğa birlikte devam ederler.
 
Bu yolculuk sırasında uzun uzun izlediğimiz Van dağı eteklerindeki güzelim görüntüler yönetmenin belgeselci formasyonuna da dikkat çekiyor. Hüseyin Karabey’in kuşağı diyebileceğimiz yönetmenlerde pastoral görüntülere bu kadar yer ayrılmasının sebebi nedir diye düşünüyorum ister istemez.ÖrneğinÖzcan Alper filmlerinde Karadeniz’in yeşil doğasını ve yağmur yüklü bulutlarını uzun plân izliyoruz. Bilhassa Sonbahar’da. Hüseyin Karabey’in ustalığını kullanarak bu görüntüleri görücüye çıkarmayı bir boyun borcu saydığını düşünebiliriz. Sebebi ne olursa olsun, izleyicinin hafızasında Van’a dair güzel bir izlenim bırakan etkileyici görüntüler izliyoruz. Bununla birlikte, pastoral görüntülerin hikâyeyle yarıştığını söylesek yanlış olur mu bilmiyorum. Zaman zaman filmin konusunun dekor mesabesine düştüğü izlenimine kapılıp “Kime “Baba” diyelim?” diye soruyor insan: Berfe anaya mı, dengbejlere mi, atmosfere mi?
 
Hikâye demiştik ya! Sesime Gel oldukça hikâyeci bir film. Paralel bir kurguyla iki hikâyeyi iç içe geçiren senaryo aslında tek bir hikâyeyi iki ayrı düzlemde anlatıyor: Silah arayan Berfe ananın hikâyesiyle kuyruğunu arayan tilkinin hikâyesi. Berfe ninenin torununa anlattığı tilki masalı olay akışının karikatürize bir versiyonu olarak, olayla paralel biçimde filme yerleştirilmiş. Çok da şık olmuş.

Filmi benzerlerinden ayıran önemli bir detayı söylemeden geçmek olmaz: Mutlu son. Bir iftira yüzünden umutsuzluğa sürüklenen, her koşulda kaybetmeye mahkûm fakir insanlara buruk da olsa küçük bir mutluluk armağan ediyor senaryo. Arkpet köyü ölçeğinde, terör ve asker arasında kalan Kürtler’in çıkmazına dikkat çekiyor. Ama umuda yer açarak.
YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..