Söyleşi
Lusin Dink SÖYLEŞİ:Banu Bozdemir "Saroyan’ın yazar olarak bir portresini çizmeye hiç çalışmadığım için sonuçta Saroyan filmde bir temsiliyettir. Çünkü ben Saroyan’ı yazar, büyük edebiyatçı gibi görerek kahramanlaştırmak yerine, insan Saroyan’ı görmeye çalıştım."
19.12.2013 “Saroyan Bir Temsiliyettir”

Saroyan Ülkesi Lusin Dink imzası taşıyan bir belgesel… Willam Saroyan’ın hayatını bir yolculuk şeklinde yorumlayan, sürgün ve öteki olmaya dair şiirsel bir anlatımı olan filmle ilgili Lusin Dink’le konuştuk.

Bir şiir dinlersiniz pek bir şey anlamazsınız ama sizi etkilediğini bilirsiniz… Saroyan Ülkesi ben de biraz böyle bir tat bıraktı. Sizin anlatımınız hangi yöndeydi?

Ben senaryoyu yazarken hep Saroyan’ın edebiyatına, yolculuğuna bağlı kalmaya çalıştım. Filme yansıyan metinler okuduklarımın az bir kısmıdır. Evet, şiir ya da şiirler dinlersiniz de pek bir şey anlamazsınız. Ben şahsen sevdiğim şiirleri anlamak için birkaç kere daha okurum ki mesele anlamaya çalışmaktır. Bu yolculukta da Saroyan için en güzel karşılaşmalardan biri Edremit’te Gülten Akın olmuştur. Saroyan Türkçe bilmediği halde yol boyunca onun şiirlerini defalarca çevirtip dinlemiştir. Çünkü o anlamak istiyordu.

Belgeselde bir yalnızlık var, neden Willam Saroyan’ı yalnızlaştırdınız? Ya da ben mi öyle algıladım?

Özellikle yalnızlaştırmak gibi bir tercihim hiç olmadı. Fakat yolculuğun kendisi zaten kalabalıklarla yapılsa da bir yalnızlıktır. Özellikle de söz konusu yolculuk ezbere bildiğiniz, hep hayal ettiğiniz ve ailenizin zorla koparıldığı bir ülkeye yapılıyorsa, kendi iç sesiniz daha ağır basar. Dolayısıyla kendisiyle yolculuğa çıkmış kişilerin bu içsel yolculuğu bölmesini tercih etmedim. Buna ek olarak William Saroyan her ne kadar kalabalıklarda odak noktası olsa da, aslında kendi dünyasında, kendisiyle kalan birisi. Kalabalıklardan zannedilenin aksine çok hoşlanmıyor.

Filmin ortak dili sürgün olmaya dair bir şeyler yakalamak, yani bu kişinin Ermeni olmasına gerek yok dertlerini kuşanmamız için diyorsunuz sanırım… Peki sürgünden dönenler için yurt hep aynı yurt mu?

Saroyan tüm insanlığın kaderinin ve varlığının birbirine bağlı olduğunu farklı farklı anekdotlarla yazmıştır. Buradan yola çıkarak ‘yokluğum varlığına armağan olsun’ demek yerine, ‘varlığım varlığınla olsun’ demek bence insana daha çok yakışır. Buradan filme dönecek olursak, sürgünden veya göçten dönenler için genel bir şey söylemek haddimi aşmak olur, Saroyan özelinde şunu söylemek isterim; kendisi Bitlis’te bir ev alıp yaşayabilecek güçte, fakat sadece eksantrik bir yazar olarak Bitlis’te yaşamak kendisinin de belirttiği gibi anlamsız olurdu. Tek bir Ermeni’nin olmadığı veya Hayganuslar’ın Ayşe olarak anıldığı bir yerde yaşamak; yaşamak olur muydu? Bir yer insanıyla, kültürüyle, ocakta tüten yemeğiyle bir bütündür. Bu noktada ben de şunu soruyorum hep; Anadolu insanı için Hıristiyan azınlıktan büyük ölçüde temizlenmiş bir yurt aynı yurt mu veya daha mı çok yurt oldu?

Saroyan’ı görmeden ona eşlik etmemizi istemiş gibisiniz? Burada neye dikkat çekmek istediniz?

Saroyan’ın yazar olarak bir portresini çizmeye hiç çalışmadığım için sonuçta Saroyan filmde bir temsiliyettir. Çünkü ben Saroyan’ı yazar, büyük edebiyatçı gibi görerek kahramanlaştırmak yerine, insan Saroyan’ı görmeye çalıştım. Saroyan’ın edebiyatında bunu yakalamak zaten pek de zor olmuyor. Bu noktada da kimliğine, tarihine başka ulusların üstüne basarak, onların acılarını yok sayarak sahip çıkmayışı, onun en insani tarafı. Buradan yola çıkarak, çabalara rağmen izleri silinemeyen Ermenilerin ruhudur Saroyan. Bu noktada özellikle altını çizmek isterim ki, Ermeniler kadar Süryaniler, Rumlar, Asuriler gibi Anadolu’da yaşamış ve Ermenilerle aynı kaderi paylaşmış tüm halkların temsiliyetidir. Sonuçta soykırımlar, sürgünler ve göçlerle şekillenmiş bir yüzyılda, filmi seyreden farklı coğrafyalardaki farklı insanlar kendi yolculuklarına çıktıklarını söylüyorlar. Tıpkı bu coğrafyaya göç etmek zorunda kalan, balkan ve Kafkas halkları gibi.

 

Dış ses etkileyiciydi, onun için özel bir ses istediniz mi? Bir yolculuk halini anlatan, yalnızlığı bize hissettiren ve derinliği olan bir ses? Özel bir çalışma oldu mu?

William Saroyan’ın ses kayıtları vardı elimde. Onun sesine en yakın sesi bulmaya çalıştım. İlk önce İstanbul’da birilerini bulmaya çalıştım. Ermenistan’dan birileri ile görüştüm, deneme çekimleri yaptım. En son bir yönetmen arkadaşım Eric Nazarian aracılığı ile Amerika’da Los Angeles’tan birini bulduk. Kendisi bir okulda öğretmen olan Ara Mgrdichian ile ses kaydını gerçekleştirdik. İlk ses kaydı denemesiydi. Onun ailesi de Anadolulu. Dolayısıyla okumalarda bazı duygusal anlar yaşadık.

1964 yılını anlatırken dönem filmi/belgeseli çekmenin zorluğunu yaşadınız mı? Onun için mi öykünün çoğunluğu yollarda geçiyor? Fazlaca yoldan sapmıyor gibisiniz, ya da bunun başka özel bir nedeni var mı?

Filmin dönem filmi olduğunu pek düşünmüyorum. Saroyan’ın 1964 yılındaki yolculuğunun izleğinde bir film yapmaya çalıştım. Dolayısıyla merkezde yolculuk var. Bu senaryonun metinsel kısmı. Fakat eğer alt metnini soruyorsanız; yerleşik bir halkın yollara düşürülmesinden başlayıp, hâlâ Anadolu’ya kendi baba ocaklarını görmeye gelen insanların yollara düşmesine kadar pek çok şey söylenebilir. Fakat seyirciler yerine benim bunları teker teker söylemem, onların düşünce ve duygularını manipule etmem doğru olmaz.

Zaman ve mekânın yine de önemi yok mu filminizde?

Zaman ve mekân tabii ki filmde önemli. Özellikle yukarda da belirttiğim üzere bellek, zaman ve mekândan bağımsız düşünülemezken… Saroyan zamanın izini sürmeye çalıştığını söyler. Ben de buna sadık kalmaya çalıştım. Sonunda da izler üç zamana götürdü; 1900’lerin başı, 1964 ve günümüz. Bu da aynı coğrafyadaki zamansızlığa götürdü filmi.

Saroyan ülkemizde ne kadar biliniyor sizce?

Saroyan gibi başarılı, bu kadar ödül almış, edebiyatının yapıtaşlarını Bitlis ve Anadolu’nun oluşturduğu bir yazar neden Türkiye Cumhuriyeti okullarında okutulmuyor? Neden bu devlet William Saroyan gibi, aslında bu toprakların ilk etno müzikologlarından sayılan Gomidas’ı yok sayıyor? Arshile Gorky’nin Vanlı olduğunu kaç kişi biliyor? Tüm bu sorular bir yandan halen devam eden yüzyıllık bir anlayışın varlığını gösteriyor. Bu yüzden de Saroyan’ın tek başına sadece edebiyat çevrelerinde ya da tiyatro çevrelerinde bilinmesi bu soruya yeterli bir cevap olmuyor.

ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..